Kalem Suresi, Alak Suresi’nden sonra inen ve onun bir devamı niteliğinde olan ikinci suredir. "Oku" emrinden sonra gelen "Kalem ve yazdıkları" yemini, vahyin sürekliliğini ve peygamberlik eğitiminin ikinci aşamasını işaret eder. Sure, "Nun" harfiyle başlar ki bu harfin 50 sayısına denk geldiği ve bir dikkat çekme ünlemi olduğu düşünülmektedir. Bu surenin ana ekseninde, Peygamberimize atılan "mecnun" iftiralarına cevap verilirken, aslında bu iftirayı atanların psikolojik ve ahlaki bozuklukları deşifre edilir. "Mecnun" kelimesi burada sadece deli anlamında değil, gizli güçlerce desteklenen veya toplumdan kopuk biri olarak kullanılmaktadır. Oysa Peygamber, üstün bir ahlak üzerinedir ve Allah’ın nimeti sayesinde seçilmiş bir elçidir.

Surenin en çarpıcı bölümlerinden biri, zenginliğin ve gücün şımarttığı bir karakterin analizidir. Bu kişi; çok yemin eden, aşağılık, alaycı, laf taşıyan, hayrı engelleyen, saldırgan ve kaba biri olarak tarif edilir. Ayetlerdeki bu detaylı profil, aslında o dönem Mekke'sinin önde gelen müşrik liderlerini, özellikle Velid bin Muğire veya Ebu Cehil gibi tipleri işaret eder. "Mal ve oğulları var diye" ayetler okunduğunda "bunlar eskilerin masalları" diyerek kibirlenen bu tipler, aslında mal varlıklarını bir üstünlük sebebi değil, bir zulüm aracı olarak kullanmaktadır. İşte tam bu noktada, Kur'an "Bahçe Sahipleri" kıssasını anlatarak, bu zihniyetin sonunun nasıl hüsran olacağını evrensel bir örnekle ortaya koyar.

Bahçe Sahipleri kıssası, babalarından miras kalan verimli bir bahçeye sahip olan bir grup insanın hikayesidir. Bu kişiler, babalarının aksine, hasat zamanı geldiğinde fakirlerin hakkını vermemek için gizli bir plan yaparlar. "Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın" diyerek sabahın erken saatlerinde, kimse görmeden ürünleri toplayıp kaçırmak isterler. Bu tavır, sadece cimrilik değil, aynı zamanda Allah’ın verdiği rızkı, o rızkın gerçek sahibi olan Allah’ın istediği şekilde paylaşmayı reddetmektir. Kendi güçlerine o kadar güvenirler ki, "inşaallah" bile demeden, kesin bir kararlılıkla yola çıkarlar. Bu durum, insanın varlığı kendinden bilmesi ve "Ben yaptım, benimdir" yanılgısına düşmesinin en somut örneğidir.

Kur'an'da "Acuz" Kavramı: İbrahim'in Eşinin Şaşkınlığı ve İlahî Mucize
Kur'an'da "Acuz" Kavramı: İbrahim'in Eşinin Şaşkınlığı ve İlahî Mucize
İçeriği Görüntüle

Ancak ilahi adalet, onların planlarından çok daha hızlı işler. Onlar uykudayken, Allah tarafından gönderilen bir felaket bahçeyi sarar ve sabah olduğunda o yemyeşil bahçe kapkara kesilmiş, sönmüş bir kül yığınına döner. Bahçeye vardıklarında gördükleri manzara karşısında önce yolu şaşırdıklarını sanırlar, fakat sonra gerçeği anlayınca "Biz mahrum bırakıldık" diye feryat ederler. İçlerinden en makul olanı, zamanında onları uyardığını hatırlatır. Bu uyarı, "Allah'ı noksanlıklardan tenzih etmiyor musunuz?" şeklindedir; yani Allah’ın mülkün gerçek sahibi olduğunu unutup, kendinizi mülkün tek hâkimi sanmanız ne büyük bir gaflettir uyarısıdır.

Kıssanın sonunda bahçe sahipleri hatalarını kabul ederler ve "Yazıklar olsun bize, biz gerçekten azgınlarmışız" diyerek pişmanlık duyarlar. Ancak iş işten geçmiştir. Bu hikaye, Mekkeli müşriklere ve tarih boyunca gelecek tüm güç sahiplerine net bir mesaj verir: Sahip olduğunuz mal, mülk veya iktidar sizi Allah'a karşı koruyamaz. Tam tersine, eğer bu gücü yoksulları ezmek ve paylaşmamak için kullanırsanız, o güç bir gecede elinizden alınabilir. Kur'an buna "istidraj" der; yani suçluya mühlet verilmesi, onun günahını artırması ve sonunda beklemediği bir anda yakalanmasıdır. Allah’ın planı sağlamdır ve aceleye gelmez.

Surede ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, "Balık Sahibi" (Yunus Peygamber) gibi olmaması öğütlenir. Yunus Peygamber, kavminin imana gelmemesi üzerine öfkelenip görev yerini terk etmiş ve balığın karnında bir imtihan yaşamıştı. Peygamberimize, zorluklar karşısında sabretmesi, aceleci davranmaması ve Rabbinin hükmünü beklemesi hatırlatılır. Bu, tebliğ yolunda karşılaşılan direnç ne olursa olsun, peygamberin görevinin sadece uyarmak olduğunu, hidayetin veya cezanın Allah’ın elinde olduğunu gösterir.

Surenin sonlarına doğru yer alan ve halk arasında "Nazar Ayeti" olarak bilinen 51. ayet ise çok önemli bir yanlışı düzeltir. "Neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi" ifadesi, gözlerden çıkan sihirli ışınları veya batıl bir nazar inancını değil, kâfirlerin Peygambere duydukları şiddetli kin ve nefreti anlatır. Onlar bakışlarıyla o kadar düşmanca süzüyorlardı ki, ellerinden gelse bakışlarıyla onu yok edeceklerdi. Bu ayet, nazar boncuğu gibi batıl inançlara delil değil, psikolojik bir harbin ve düşmanlığın tasviridir. Sonuç olarak Kalem Suresi, Müslümanları malla, mülkle ve sabırla imtihan eden, sosyal adaleti merkeze alan ve peygamberi ahlaki bir model olarak sunan muazzam bir manifestodur.