Kuran-ı Kerim’in indirilen ilk suresi olan Alak Suresi, İslam dünyasında genellikle "Oku" emriyle başlayan ilk vahiy süreciyle bilinse de, surenin içeriği ve anlam dünyası geleneksel anlatıların çok ötesinde derinlikler barındırmaktadır. İndirilen bu ilk sureye, ikinci ayetinde geçen ve insanın yaratılış maddesi olan embriyon yani aşılanmış yumurta anlamına gelen bir kelimeden dolayı bu isim verilmiştir. Surenin, Kuran’ın bir nevi önsözü niteliğinde olduğu ve tüm kitabın mesajının özünü barındırdığı araştırmacılar tarafından sıklıkla dile getirilir. Ancak yüzyıllardır dilden dile dolaşan ve Hira Mağarası eksenli anlatılan ilk vahiy hikayeleri, surenin asıl mesajının ve Kuran’ın kendi iç bütünlüğünün anlaşılmasının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Yapılan detaylı incelemeler, halk arasında çok meşhur olan bu rivayetlerin Kuran’ın diğer ayetleriyle ve peygamberlik mantığıyla ciddi çelişkiler içerdiğini ortaya koymaktadır.

Geleneksel anlatılarda Peygamberimizin Hira Mağarası'nda uyurken veya uyanıkken Cebrail ile karşılaştığı, meleğin onu sıkarak “Oku” dediği, Peygamberimizin ise korku içinde “Ben okuma bilmem” cevabını verdiği rivayet edilir. Oysa kaynak metinler ve Kuran bütünlüğü incelendiğinde bu anlatının tutarsızlıkları göze çarpmaktadır. Öncelikle, Peygamberimizin ilk vahiy esnasında korktuğu, titrediği ve hatta intihar etmeyi düşündüğü şeklindeki iddialar, Necm Suresi gibi diğer surelerdeki “Arkadaşınız sapmadı ve batıla inanmadı” veya “O korkmadı” mealindeki ayetlerle taban tabana zıttır. Bir peygamberin, vahiy gibi onurlu bir görevi aldığı sırada korkuya kapılması veya ne olduğunu anlamayarak eşi Hz. Hatice’ye “Beni örtün” diye sığınması, Kuran’ın çizdiği güçlü ve emin peygamber profiliyle uyuşmamaktadır. Vahiy, peygamber için bir travma değil, bir aydınlanma ve onur kaynağıdır.

İslam'da Dua'nın Gerçek Yolu Aracısız Yaklaşım mı?
İslam'da Dua'nın Gerçek Yolu Aracısız Yaklaşım mı?
İçeriği Görüntüle

Bir diğer önemli tartışma konusu ise Peygamberimizin eşi Hz. Hatice tarafından götürüldüğü iddia edilen Varaka bin Nevfel olayıdır. Rivayetlere göre Hristiyan bir bilgin olan Varaka, Peygamberimizi dinledikten sonra onun beklenen peygamber olduğunu tasdik etmiş ve “Keşke kavmin seni yurdundan çıkaracağı zaman sağ olsaydım” demiştir. Bu anlatım, gaybı yani geleceği yalnızca Allah’ın bilebileceği gerçeğiyle çelişmektedir. Varaka’nın peygamberin yurdundan çıkarılacağını bilmesi, aslında İbrahim ve Araf surelerinde belirtilen ve tüm peygamberlerin başına gelen genel bir ilahi yasanın, sanki Varaka’nın özel bir kehanetiymiş gibi sunulmasından ibarettir. Kuran’a göre kâfirler tüm elçilere “Ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız ya da dinimize döneceksiniz” tehdidinde bulunmuşlardır; bu durum sadece Hz. Muhammed’e özgü bir gelecek bilgisi değildir. Dolayısıyla ilk vahyin doğrulanması için bir Hristiyan bilginin onayına ihtiyaç duyulduğu algısı, vahyin kendi kendine yeten mutlak otoritesini zedeleyen bir yaklaşımdır.

Surenin ilk ayetinde geçen “İkra” kelimesinin anlamı da bu bağlamda yeniden değerlendirilmelidir. Geleneksel olarak sadece "bir metni okumak" şeklinde çevrilen bu kelime, aslında "öğren, öğret, duyur, ilan et" anlamlarını da kapsayan çok daha geniş bir eylemi ifade eder. Peygamberimizin “Ben okuyucu değilim” şeklindeki cevabı, eğer kendisine yazılı bir metin uzatılmadıysa anlamsız kalmaktadır. Zira “Oku” emri, "Allah'ın adıyla hayatı oku, insanlara gerçeği duyur" manasına gelmektedir. Surenin devamında insanın embriyodan (alak) yaratıldığı vurgulanarak, biyolojik bir gerçekten hareketle Allah’ın yaratma ve öğretme kudretine dikkat çekilir. İnsanın bir kan pıhtısı veya aşılanmış yumurtadan, kalemle yazmayı bilen ve bilmediğini öğrenen bir varlığa dönüşmesi, mucizenin ta kendisidir.

Tarihsel süreçte "Fetret Dönemi" olarak bilinen ve vahyin bir süre kesildiği iddia edilen zaman dilimi hakkında öne sürülen gerekçeler de Kuran mantığıyla örtüşmemektedir. Peygamberin tırnaklarını kesmemesi veya evinde köpek yavrusu bulunması gibi sebeplerle Cebrail’in gelmediği iddiaları, ciddiyetten uzak ve ilahi iradeyi basite indirgeyen yaklaşımlardır. Kuran’ın iniş süreci kesintisiz bir inşadır ve Allah’ın elçisini terk etmesi veya ona darılması söz konusu değildir. Duha Suresi’nde geçen “Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı” ifadesi, vahyin kesildiğine dair bir delil değil, aksine Peygamberin yaşadığı zorluklar karşısında ona verilen daimi bir destektir. Vahyin kesintiye uğradığı iddiası, Kuran’ın ilahi koruma altında olduğu gerçeğine gölge düşürmeye çalışan zayıf rivayetlere dayanmaktadır.

Sonuç olarak Alak Suresi, sadece bir okuma emri değil, insanın yaratılış serüvenini, nankörlüğünü ve Allah’ın sonsuz keremini anlatan muazzam bir bildiri niteliğindedir. Surede ayrıca, zenginliğine ve gücüne güvenerek azgınlaşan, "Salat" yani toplumsal dayanışma ve aydınlanma çabasına engel olmaya çalışan Ebu Cehil tipli karakterlerin psikolojisi de deşifre edilir. “İnsan kendini yeterli gördüğünde mutlaka azar” tespiti, modern insanın da en büyük varoluşsal sorununa ışık tutmaktadır. Kuran’ı anlamak için rivayetlerin gölgesinden sıyrılıp, ayetlerin kendi içindeki tutarlı ve rasyonel örgüsüne odaklanmak, İslam’ın evrensel mesajını kavramanın tek doğru yoludur. Alak Suresi, embriyodan başlayıp kâmil bir insan olmaya giden yolda, insanlığa sunulan ilahi bir eğitim programının ilk dersidir.