Türkiye'de ekonomik baskılar her geçen gün yeni bir boyuta ulaşıyor ve son dönemde en çok dikkat çeken sorunlardan biri de site aidatlarındaki fahiş artışlar. Hayat pahalılığı zaten konut ve kira fiyatlarını göklerde uçururken, şimdi bir de apartman veya site yönetimlerinin belirlediği aidat ücretleri devreye giriyor. Bu durum, özellikle büyük şehirlerde yaşayan orta ve üst gelir grubundaki aileleri derinden etkiliyor. Haziran 2024 ile Haziran 2025 arasında Türkiye genelinde site aidatları yüzde 67,51 oranında zamlandı; bu rakam, enflasyonun bile ötesinde bir artışa işaret ediyor. Peki, bu pahalılık dalgası tam olarak ne anlama geliyor? Neden binlerce insan evini terk etmek zorunda kalıyor ve bu göç dalgası ülke genelinde nasıl bir tablo çiziyor? Gelin, bu konuyu en ince detayına kadar inceleyelim.

Öncelikle, aidat artışlarının arkasındaki temel nedenlere bakmak gerekiyor. Site ve apartmanlarda ödenen bu ücretler, sadece temizlik veya güvenlik gibi temel hizmetleri kapsamıyor; enerji giderleri, sosyal tesislerin bakım masrafları, personel maaşları ve hatta havuz ya da spor salonu gibi ek lükslerin işletme maliyetleri de dahil ediliyor. Bu gider kalemleri, son bir yılda enerji fiyatlarındaki küresel dalgalanmalar ve personel zamlarıyla birlikte roket hızıyla yükseldi. Örneğin, bazı lüks sitelerde aidatlar artık aylık kira bedellerini bile geride bırakıyor; 5-6 bin liralık bir kiraya karşılık, aidat faturası 8-10 bin liraya fırlayabiliyor. Bu durum, özellikle İstanbul gibi metropollerde yaşayanları "aidat göçü" olarak adlandırılan bir harekete itiyor. İnsanlar, daha uygun fiyatlı semtlere veya aidatsız evlere yönelerek tasarruf peşinde koşuyor, ancak bu geçişler genellikle stresli ve maliyetli oluyor.
İstanbul, bu krizin en ağır vurduğu şehir konumunda. 2025 verilerine göre, sadece başkentte 117 bin kişi yüksek aidatlar nedeniyle oturdukları siteden taşınmak zorunda kaldı. Bu rakam, kentin nüfusuna kıyasla oldukça çarpıcı; her 1000 kişiden birkaçı bu yüzden ev değiştiriyor. Neden mi? Çünkü İstanbul'un popüler semtlerindeki site aidatları, yüzde 68'lik bir artışla ortalama 4-5 bin liradan 7-8 bin liraya sıçradı. Lüks projelerde ise bu rakamlar 15 bin lirayı aşabiliyor. Aileler, çocuklarının okuluna yakınlık veya iş yerine ulaşım gibi kriterleri göz ardı ederek, daha ucuz alternatiflere mecbur kalıyor. Bu göç, emlak piyasasında da domino etkisi yaratıyor: Eski sitelerdeki daire satışları artarken, yeni ve aidatsız bölgelerde kira talebi patlıyor. Uzmanlar, bu trendin önümüzdeki aylarda daha da hızlanacağını öngörüyor, çünkü ekonomik baskılar hafiflemezse, orta sınıfın büyük bir kısmı "aidatsız yaşam" arayışına girecek.
Ankara'da durum farklı değil; başkentte 19 bin 788 kişi aynı kaderi paylaştı. Burada aidat zamları yüzde 67 seviyesinde gerçekleşti ve bu, memur ağırlıklı nüfusun bütçesini doğrudan vurdu. Kamu çalışanları, sabit maaşlarıyla bu artışa ayak uydurmakta zorlanıyor. Örneğin, bir sitede yaşayan bir aile, aidat faturasının maaşlarının yüzde 15-20'sini yutmasından şikayetçi. Bu taşınmalar, genellikle Çankaya veya Keçiören gibi merkezi semtlerden, Etimesgut veya Sincan gibi çevre ilçelere doğru oluyor. Sonuçta, Ankara'nın emlak dinamikleri değişiyor; aidat yükü düşük olan toplu konut projeleri revaçta, lüks siteler ise boşalmaya başlıyor. Bu göçün sosyal etkileri de cabası: Komşuluk ilişkileri bozuluyor, çocuklar okul değiştirmek zorunda kalıyor ve aileler psikolojik olarak yıpranıyor.
İzmir, Ege'nin incisi olarak bilinen bu şehirde ise 10 bin 267 kişi aidat göçüne maruz kaldı. Yüzde 74'lük artış oranı, Türkiye ortalamasının üzerinde ve bu, turizm odaklı ekonominin getirdiği ek maliyetlerden kaynaklanıyor. Bornova veya Alsancak gibi bölgelerdeki sitelerde, havuz ve bahçe bakım giderleri aidatları şişirirken, deprem riski nedeniyle güçlendirme masrafları da ekleniyor. Taşınan aileler genellikle Urla veya Çeşme gibi sahil kasabalarına yöneliyor, ancak buralarda da kira fiyatları yükselişte. İzmir'in bu durumu, kentin "yaşanabilirlik" imajını zedeliyor; yatırımcılar bile aidat yükünden kaçınmaya başlıyor.
Muğla ise rekoru elinde tutuyor: Aidat artışları yüzde 134'e varan bir seviyeye ulaştı. Bu, Bodrum ve Fethiye gibi tatil beldelerindeki lüks villaların yoğunluğundan kaynaklanıyor. Turizm sezonunda enerji ve personel maliyetleri katlanırken, aidatlar aylık 20 bin lirayı bulabiliyor. Sonuç? Binlerce mülk sahibi, mülklerini kiraya verip şehre dönmeyi tercih ediyor. Bu oran, diğer illere kıyasla neredeyse iki katı ve Muğla'yı "aidat cehennemi"nin merkezi yapıyor.
Peki, bu artışların arkasındaki detaylar neler? Profesyonel Tesis Yöneticileri Derneği Başkanı Ozan Özen, konuya dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. SÖZCÜ TV'ye konuşan Özen, *“Bazılarının ödediği aidatlar yüksek. Çalışanlara giden toplam aidat içerisinde oranı yüzde 55'lerde. Enerji giderlerine de bakmak lazım”* diyerek, personel maaşlarının aidatın yarısından fazlasını oluşturduğunu vurguladı. Ona göre, sosyal tesislerin lüks seviyesi de maliyetleri kabartıyor; örneğin, 7/24 güvenlik, otopark otomasyonu ve yeşil alan sulama sistemleri gibi unsurlar, bütçeyi zorluyor. Özen, ayrıca enerji faturalarının son bir yılda yüzde 100'ün üzerinde arttığını belirterek, güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji çözümlerinin aidatları düşürebileceğini öneriyor. Bu alıntı, sorunun sadece zam değil, yönetimsel verimsizlikten de kaynaklandığını gösteriyor.
Türkiye genelinde bu tablo, ekonomik bir deprem etkisi yaratıyor. Aidatlar, artık sadece bir "ekstra masraf" değil; birçok aile için vazgeçilmez bir yük haline geldi. 2025'in ilk yarısında kaydedilen bu veriler, yıl sonuna kadar daha da kötüleşebileceğini işaret ediyor. Hükümetin enflasyonla mücadele politikaları kapsamında, site yönetimleri için bir üst sınır getirilmesi çağrıları artıyor. Emlak dernekleri, aidatların kira gelirinin yüzde 10'unu geçmemesi gerektiğini savunurken, tüketici hakları örgütleri yasal düzenleme talep ediyor. Vatandaşlar ne yapmalı? Öncelikle, site yönetim kurullarına hesap sormak; şeffaf bütçe raporları istemek ve gereksiz harcamaları kısma yoluna gitmek. Alternatif olarak, aidatsız müstakil evler veya kooperatif modelleri düşünülebilir, ancak bu da kendi risklerini taşıyor.
Bu göç dalgasının uzun vadeli sonuçları da göz ardı edilemez. Şehirlerin demografik yapısı değişiyor; lüks siteler yaşlı nüfusa kayarken, genç aileler merkeze uzaklaşıyor. Trafik yükü artıyor, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim zorlaşıyor. Üstelik, emlak balonu riski büyüyor: Boşalan siteler değer kaybederken, ucuz semtlerde fiyatlar fırlıyor. Ekonomistler, bu trendin gayrimenkul sektörünü sarsacağını ve inşaat firmalarını daha uygun aidatlı projelere yönelteceğini öngörüyor. Ancak, asıl soru şu: Bu pahalılık ne zaman duracak? Enflasyon tırmanırken, aidatlar da peşinden geliyor ve orta sınıfı eziyor.
Sonuç olarak, Türkiye'deki aidat krizi, sadece bir finansal sorun değil; sosyal bir dönüşümün habercisi. 117 bin İstanbullu'nun öyküsü, milyonlarca insanın gerçeğini yansıtıyor. Eğer siz de bir sitede yaşıyorsanız, faturalarınızı bir kez daha gözden geçirin. Belki de taşınma vakti gelmiştir – ama nereye? Bu sorular, hepimizi düşündürüyor. Gelecek aylarda bu göçün hızı artarsa, şehirlerimizin silueti tamamen değişebilir. İzlemeye devam edin, çünkü bu hikaye henüz bitmedi.




