Dünya

İsrail'in Tehlikeli Hamlesi Son Anda Durdu: Trump'tan Şok Çıkış

Orta Doğu'nun tozlu yollarında bir fırtına kopmak üzereyken, beklenmedik bir telefon görüşmesi her şeyi değiştirdi; diplomasi masasındaki satranç taşları, son anda bir hamleyle yerinden oynadı ve bölge nefesini tutmuş beklerken, gerilim bir anda başka bir yöne savruldu.

Washington'un koridorlarında yankılanan sert sözler, Tel Aviv'in plan odalarını sarsmıştı. ABD Başkanı Donald Trump, uzun zamandır müttefik gördüğü İsrail'e, sanki bir aile kavgasında olduğu gibi doğrudan rest çekti. Olayın fitili, İsrail Parlamentosu'nda ateşlendi; Batı Şeria'nın ilhakı için sunulan bir ön oylama, dışarıdan bakınca sıradan bir prosedür gibi dursa da, içeride fırtınalar koparıyordu. Milletvekilleri arasında coşku yükselirken, Trump'ın sesi uzaktan bir gök gürültüsü gibi duyuldu ve her şeyi dondurdu. Bu, sadece bir uyarı değildi; adeta bir kırmızı çizgiydi, yılların ittifakını sorgulatan bir an.

Trump'ın sözleri, Oval Ofis'ten Tel Aviv'e bir ok gibi fırladı. "Öyle bir şey olmayacak," dedi Başkan, sesinde kararlı bir tınıyla. "Olmayacak çünkü Arap ülkelerine söz verdim. Bunu yapamazlar. Araplardan büyük destek aldık." Bu cümleler, sadece bir ret değildi; aynı zamanda bir pazarlığın hatırasıydı. Trump, Gazze'deki savaşı bitirme planını masaya koyarken, Arap liderlerle kurduğu köprüleri hatırlatıyordu. İsrail'in bu hamlesi, o köprüleri yıkmak anlamına gelirdi ve Başkan, bunu hazmedemezdi. Devam etti: "Eğer İsrail böyle bir şey yaparsa tüm ABD desteğini kaybeder." Bu son kelimeler, İsrail Parlamentosu'nda kahraman olarak alkışlanan Trump'ın imajını bir anda tersine çevirdi. O alkışlar, şimdi sessiz bir şaşkınlığa dönüştü; milletvekilleri, ellerindeki kâğıtları indirip birbirlerine baktı, acaba duydukları doğru muydu?

Bu restin yankıları, sadece Beyaz Saray'la sınırlı kalmadı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, hemen devreye girdi ve İsrail Parlamentosu'nu uyarmak için mikrofonu eline aldı. Rubio, sesinde diplomatik bir ağırlıkla konuştu: Batı Şeria'nın ilhakına yönelik adımlar, Başkan Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planını tehdit edebilirdi. Bu, kuru bir uyarı değildi; planın detayları, aylardır gizli toplantılarda şekillenmişti ve Rubio, o detayları korumak için her şeyi göze almıştı. Benzer bir tonda, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance da sahneye çıktı. Vance, Trump'ın planını desteklemeyeceğini net bir şekilde ortaya koydu: "Trump böyle bir planı kesinlikle desteklemez." Bu sözler, Vance'ın ağzından dökülürken, arka planda Beyaz Saray'ın stratejik haritaları dönüyordu; her bir çizgi, yılların birikimini temsil ediyordu ve İsrail'in tek taraflı adımı, o haritaları karalayabilirdi.

Tel Aviv cephesinde ise panik dalgası yayılıyordu. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, acilen bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Sa'ar, planın sadece bir "ön oylamaya sunulduğunu" ve "İsrail hükümetinin desteğini almadan parlamentoya sunulmayacağını" vurguladı. Sesi, sakinleştirmeye çalışan bir tonda çıksa da, altında bir tedirginlik seziliyordu. "Planın sadece okumasının yapıldığını" ekledi, sanki bu, her şeyi hafifletecek bir detaymış gibi. Ama Sa'ar durmadı; Trump'ın barış planına olan bağlılıklarını hatırlattı: "Trump'ın barış planına kendimizi adadık ve çalışması için elimizden geleni yapacağız. Ancak Hamas plana uymuyor." Bu son cümle, topu diğer tarafa atmak gibiydi; Hamas'ın tutumunu suçlarken, İsrail'in kendi adımlarını savunuyordu. Sa'ar'ın bu çıkışı, hükümet içindeki çatlakları da örtbas etmeye çalışıyordu; bazı bakanlar, ilhakı desteklerken, diğerleri ABD'nin desteğini kaybetme korkusuyla geri adım atıyordu.

Gerilim, sadece diplomatik telefon hatlarında değil, Gazze'nin yaralı sokaklarında da hissediliyordu. İki yılı aşan savaş, bölgeyi harabeye çevirmişti; 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e düzenlediği saldırı, her şeyi tetiklemişti. O günden beri süren çatışmalar, her iki tarafı da derin yaralarla bırakmıştı. İsrail'e göre, saldırılarda 1200 kişi hayatını kaybetmişti; Gazze Sağlık Bakanlığı ise İsrail'in hava ve kara operasyonlarında 68 binden fazla kişinin öldüğünü bildiriyordu. Bu rakamlar, sadece istatistik değildi; her biri bir ailenin hikayesi, bir çocuğun gülüşü, bir annenin gözyaşıydı. Savaşın ardından gelen ateşkes, ABD'nin arabuluculuğunda yürürlüğe girmişti; taraflar, taahhütlerini yinelemiş, ama gerçeklik farklıydı.

Ateşkesin ilk günleri, umut dolu başlamıştı. İsrailli rehinelerin bir kısmı, Filistinli tutuklularla takas edilmiş; bazı ölen rehinelerin cenazeleri teslim edilmişti. İsrail birlikleri, kısmen geri çekilmişti. Ama bu huzur, kısa sürdü. Taraflar, anlaşmanın ilk aşamasındaki ihlalleri birbirine yükledi; silahlı çatışmalar, patlamalar ve karşılıklı suçlamalar, ateşkesi defalarca sarsmıştı. Gazze'nin dar sokaklarında, moloz yığınları arasında yaşayan insanlar, her siren sesinde yüreklerini ağızlarında bekliyordu. Ateşkes, bir kâğıt parçası gibiydi; imzalar atılmıştı ama kalplerdeki öfke, onu lime lime ediyordu. Hamas, İsrail'in geri çekilmesini yetersiz bulurken, İsrail, Hamas'ın roket saldırılarını bahane ediyordu. Bu kısır döngü, Trump'ın planını da gölgeliyordu; barış için atılan adımlar, her ihlalle geriye atılıyordu.

Trump'ın resti, bu karmaşanın ortasında bir dönüm noktasıydı. Arap ülkeleriyle kurulan ittifak, yıllardır emek verilen bir yapıydı; Suudi Arabistan'dan Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar, liderler Trump'a güvenmişti. Batı Şeria'nın ilhakı, o güveni sarsacaktı; Arap sokaklarında öfke patlaması, yeni bir dalga yaratabilirdi. Trump, bunu önceden görmüştü; Oval Ofis'teki haritalarda, her senaryo hesaplanmıştı. İsrail'in çark etmesi, sadece bir geri adım değildi; aynı zamanda, ABD desteğinin ne kadar kritik olduğunu hatırlatıyordu. Silah yardımları, istihbarat paylaşımları ve diplomatik kalkanlar, İsrail için hayatiydi. Bu rest, o kalkanı kaldırma tehdidiyle dolu bir mesajdı ve Tel Aviv, bunu ciddiye aldı.

Rubio ve Vance'ın uyarıları, bu tehdidi pekiştirdi. Rubio, Dışişleri Bakanlığı'ndaki toplantılarda, ekibine talimat vermişti: Her gelişme, anbean izlenecekti. Vance ise, Başkan Yardımcısı olarak, Kongre'deki müttefiklerini ikna etmek için çalışıyordu; "Trump'ın vizyonu, barış için bir fırsat," diyordu Vance, ama ilhakın bunu yok edeceğini ekliyordu. İsrail hükümeti içinde ise tartışmalar alevlenmişti; Başbakan Netanyahu'nun ekibi, acil istişarelere girişti. Sa'ar'ın açıklaması, bu istişarelerin ürünüydü; hükümet desteği olmadan, plan parlamentoda tıkanacaktı. Milletvekilleri arasında bile ayrılıklar vardı; bazıları ilhakı "tarihi bir hak" olarak görürken, diğerleri ABD'nin gazabından korkuyordu.

Gazze'deki savaşın izleri, bu siyasi satrançta her hamleyi etkiliyor. İki yıl süren çatışmalar, bölgeyi değiştirmişti; hastaneler yıkılmış, okullar moloz yığınlarına dönmüştü. Ateşkesin ihlalleri, sivillerin günlük hayatını zehirliyordu; bir roket sesi, bütün bir mahalleyi sığınaklara dolduruyordu. Trump'ın planı, bu kaosu bitirmek için tasarlanmıştı; rehinelerin tam takası, birliklerin çekilmesi ve ekonomik yardımlar, adımlarıydı. Ama Hamas'ın tutumu, İsrail'i kızdırıyordu; Sa'ar'ın dediği gibi, plana uymamaları, güveni sarsıyordu. Öte yandan, Filistin tarafı, İsrail'in yerleşim politikalarını suçluyordu; Batı Şeria'daki genişlemeler, barış umutlarını eritiyordu.

Bu çark etme, Orta Doğu'nun geleceğini bir kez daha masaya yatırdı. Trump'ın resti, sadece İsrail'e değil, tüm aktörlere bir mesajdı: Tek taraflı adımlar, ittifakları bozabilirdi. Arap ülkeleri, sessizce izliyordu; onların desteği, Trump'ın kozuydu. İsrail, şimdi planını rafa kaldırmış görünüyordu; ama bu, kalıcı mıydı? Sa'ar'ın sözleri, bir erteleme gibiydi; Hamas'ın bir sonraki hamlesi, her şeyi yeniden ateşleyebilirdi. Gazze'de, ateşkesin kırılganlığı, her sabah yeniden test ediliyordu; çocuklar okula giderken, anneler dua ediyordu.

Diplomatik arenada, bu olay yankı buldu. BM koridorlarında, temsilciler fısıldaşıyordu; Trump'ın çıkışı, barış sürecini canlandırabilirdi. Rubio'nun uyarısı, uluslararası medyada manşet oldu; Vance'ın sözleri, analizcileri meşgul etti. İsrail parlamentosunda, ön oylama dosyaları çekmecelere kaldırıldı; milletvekilleri, sessizce dağıldı. Sa'ar, ofisinde yalnız kaldığında, belki de haritaya bakıp iç çekti; Trump'ın planı, bir ip cambazlığı gibiydi, dengesini korumak zordu.

Sonuçta, bu rest, savaşın gölgesinde bir umut ışığı yaktı. Gazze'nin yaralı kalbi, belki de biraz daha atmaya başladı; 68 binden fazla kayıp, 1200 can, hepsi bu masada tartılıyordu. Ateşkesin ihlalleri, bir ders gibiydi; taraflar, birbirini suçlarken, asıl kaybedenin barış olduğunu unutuyordu. Trump'ın sözleri, bir uyarıdan öte, bir çağrıydı; ilhak hayalleri, gerçekliğin duvarına çarpmıştı. Bölge, şimdi yeni bir sayfa açmanın eşiğinde; ama o sayfa, ne kadar kalın olacak, kimse bilmiyor.