İstanbul'un serin sonbahar akşamlarında, Fevzi Çakmak Meydanı bir kez daha tarih yazıyordu. Binlerce insan, ellerinde bayraklar ve meşalelerle toplanmış, soğuk rüzgarlara inat bir ateş yakmıştı. Bu, sıradan bir toplanma değildi; adaletin, demokrasinin ve milletin iradesinin sesiydi. Hava, umut ve öfke karışımı bir elektrikle doluydu, kalabalık her an patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Ama asıl fırtına, o mektupla esecekti – cezaevinin demir parmaklıklarından sızan bir manifesto, meydanı sonsuza dek değiştirecekti.

Miting, CHP'nin "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" serisinin 58'incisi olarak Küçükçekmece'de düzenlenmişti ve Ekrem İmamoğlu'nun Silivri Cezaevi'ndeki tutukluluğunun tam 192'nci gününe denk geliyordu. İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, kürsüye çıkıp İmamoğlu'nun mektubunu okumaya başladığında, meydandaki on binler nefesini tuttu. Mektup, sadece bir selam değil, bir savaş ilanı gibiydi; 2019'dan beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Küçükçekmece Belediyesi'nin başarılarını hatırlatarak başlıyordu. İmamoğlu, sosyal adalet için ayrılan rekor bütçeleri, metro hatlarındaki dev yatırımları, altyapı ve çevre projelerini tek tek sıraladı. Küçükçekmece'ye özel vurgu yaptı: Yeni metro hatları, kreşler, yaşam vadileri, hızlı ve adil kentsel dönüşüm projeleri – hepsi, ilçenin değerini artıran, halka kaliteli hizmet sunan adımlar olarak anlatıldı. Bu başarılar, kısıtlamalara rağmen Kemal Çebi ve ekibinin emeğiyle taçlandırılmıştı; mektup, bu çabaları alkışlarken, geleceğe dair umut aşılıyordu.

Ama İmamoğlu'nun sözleri, başarı öykülerini aşıp derin bir eleştiriye dönüştü. "Bu iktidar milletin iradesini yok sayarak, millete sırtını dönerek siyaset yapıyor" diye haykırdı mektupta, her cümle meydanda yankılandı. "Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetidir. Burada millete rağmen siyaset, millete rağmen yöneticilik yapılamaz. Burada egemenlik sadece ve sadece millete aittir." Bu satırlar okunurken, kalabalık "Hak, hukuk, adalet!" sloganlarıyla patladı; alkışlar gökyüzünü deldi. İmamoğlu, yargı eliyle yürütülen karanlık siyasi projeleri ifşa etti: "Küçük bir azınlık, büyük krizler yaratarak millete ağır bedeller ödettiriyor. Nihai amaçları, bütün yetkilerin tek bir kişinin, tek bir partinin elinde toplandığı bir rejimi kalıcı kılmak." Bu uyarı, salondaki gerilimi zirveye taşıdı; katılımcılar, yumruklarını sıkarak dinledi, bazıları gözyaşlarını tutamadı.

Tarihin kritik bir dönemeçte olduğunu vurgulayan İmamoğlu, birlik çağrısını yaptı: "Ya el ele vereceğiz; cumhuriyete, demokrasiye, hak ve hürriyetlerimize sahip çıkacağız ya da nice kuşakları bir koyu karanlığın içinde kaybedeceğiz." Meydan, bu sözlerle ayağa kalktı; "Ekrem Başkan!" haykırışları, İmamoğlu'nun "Bir yanda siyasi operasyonlarla milletin karar alma hakkını ve yetkisini yok sayan bir iktidar, diğer yanda ise her şart altında gücünü ve meşruiyetini milli iradeden alanlar var. Bizim yerimiz, safımız bellidir" çıkışı üzerine daha da coştu. Mektup, okyanus ötesi meşruiyet arayışlarını eleştirerek devam etti: "Ya milletçe demokratik hakkımızı kullanarak ‘meşruiyetin kaynağı biziz’ diyeceğiz ya da bu aziz vatanı, okyanus ötesinden meşruiyet arayanların karanlık pazarlıklarına kurban edeceğiz." Bu, sadece bir eleştiri değil, bir meydan okumaydı; CHP lideri Özgür Özel'in daha sonra yapacağı konuşmalara zemin hazırlıyordu.

İmamoğlu'nun en vurucu sözleri, sonlara doğru geldi: "Bizim için siyaset her şeyden önce bu aziz millete layık olabilme çabasıdır." Ve o efsanevi kapanış: "Biz, ilk günden bu yana ne dediysek, yine aynısını söylüyoruz: Türkiye bir hukuk devleti olmadığı, hayatın her alanında adalet hakim olmadığı müddetçe, hiçbirimize huzur yoktur. Ne bedel gerekiyorsa ödeyeceğiz ama bu aziz millet mutlaka adalete, mutlaka hürriyete kavuşacak. Her şey çok güzel olacak." Bu cümleler okunduğunda, meydan bir deniz gibi dalgalandı; gözyaşları aktı, sarılmalar arttı. "Her şey çok güzel olacak" sloganı, 2019 seçimlerindeki zaferin yankısı gibi yükseldi – İmamoğlu, cezaevinden bile umudu yeşertiyordu.

Bu miting, İmamoğlu'nun Mart 2025'te tutuklanmasından beri süren direniş zincirinin bir halkasıydı. O dönem, İstanbul seçimlerindeki ezici zaferin ardından yargı süreci hızlanmış, muhalefet haftalık mitinglerle yanıt vermişti. Beşiktaş'tan başlayıp Sarıyer, Kadıköy, Bakırköy'e uzanan seri, şimdi Küçükçekmece'ye ulaşmıştı. Her durak, kalabalığı büyütmüş, CHP'yi halkın kalesi yapmıştı. İmamoğlu'nun tutukluluğu, AKP'nin muhalefeti ezme girişiminin simgesiydi – ama ters tepti. Milyonlar meydanlara akın ederken, iktidar sarayı boş kalmıştı; Erdoğan'ın ABD ziyaretleri, içerdeki meşruiyet kaybını örtbas etme çabası gibi görünüyordu. Özel'in Erdoğan'a "Meşruiyeti okyanus ötesinde ararsan perişan olursun" çıkışı, İmamoğlu'nun mektubuyla mükemmel uyum içindeydi.

CHP Küçükçekmece'de Yükseldi: Özel'den ABD Çıkışı!
CHP Küçükçekmece'de Yükseldi: Özel'den ABD Çıkışı!
İçeriği Görüntüle

Mitingin diğer yıldızları da unutulmazdı. Özgür Özel, kürsüde "Bugün burada Türkiye var!" diye haykırarak emeklileri, gençleri, kadınları selamladı. Erken seçim çağrısını yeniledi, İmamoğlu için toplanan imzaları hatırlattı: "Varsa yoksa iktidar olmak!" Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi, yerel başarıları anlatarak "Engellemeye çalışıyorlar, ama nafile!" dedi. Sivil toplum temsilcileri, sendikacılar, muhafazakarlar, milliyetçiler – hepsi demokrasi bayrağı altında birleşmişti. Kalabalık, İzmir Marşı'yla coştu; Türk bayrakları dalgalanırken, "Millet iradesi kazanacak!" sloganları Ankara'ya kadar ulaştı. Soğuk hava, bu birliği bozamamıştı; meydan dağılırken, katılımcılar daha da kenetlenmişti.

Geleceğe dair işaretler, umut vericiydi. Bu seri mitingler, muhalefeti pasif bir partiden aktif bir harekete dönüştürmüştü. 2026 yerel seçimleri öncesi momentum, erken seçim baskısını artırıyordu. İmamoğlu'nun serbest kalma ihtimali, CHP'yi daha da güçlendirecek; İYİ Parti, DEVA, Gelecek gibi partilerle yeni bir ittifak bloğu oluşabilirdi. Ekonomik kriz derinleşirken – yoksulluk sınırı 91 bini aşmışken – halkın öfkesi Erdoğan'ı köşeye sıkıştırıyordu. İmamoğlu'nun "Ne bedel gerekiyorsa ödeyeceğiz" sözü, sosyal politikaları ön plana çıkarıyordu: Emekli zamları, genç işsizliği, çiftçi destekleri – hepsi masadaydı. Bu mektup, karanlığın son feneri değil; şafağın habercisiydi.

Sosyal medyada, miting görüntüleri viral olmuştu; #NeBedelGerekiyorsaÖdeyeceğiz etiketi trendleri sallıyordu. Hayranlar, "Ekrem Başkan özgür olacak!" mesajlarıyla dolup taştı. Katılımcılar, "Yiğidim aslanım burda yatıyor" dövizleriyle İmamoğlu'na selam gönderdi. Bu, sadece bir çarşamba akşamı değil; Türkiye'nin uyanışının parçasıydı. Gelecek haftalarda, belki Esenyurt veya Avcılar'da yeni bir sayfa açılacak – ama Küçükçekmece'nin yankısı, kalıcı olacaktı.

Tarih, böyle anları yazar: Halkın gücü, zincirleri kırar. İmamoğlu'nun "Her şey çok güzel olacak" vaadi, Özel'in "Halkın iktidarı geliyor" sözüyle birleşince, zafer kokusu yayıldı. Türkiye, bu direnişle ya demokrasiye kavuşacak ya da karanlığa gömülecek – ama meydandaki milyonlar, sonucu belli etti: Kazanacağız!