Türkiye, derin bir krizle yüzleşiyor. “Çaresizlik kabuk bağladı, öfke, kızgınlık, umutsuzluk, yozlaşma, ahlaki çöküş, devlet yönetiminde çürüme tavan yaptı” satırlarıyla tanımlanan tablo, çok sayıda vatandaşın yaşamından umudunu çektiğini gösteriyor.
Anketlere göre halkın büyük kısmı “gelecekten umutlu değiliz” derken, resmi açıklamalardaki “ekonomi toparlanıyor” söylemleri inandırıcılığını yitirmiş durumda: Enflasyonun “sıfıra indiği” iddia edilse de, halkın %80’i bu açıklamayı “uydurma” olarak nitelendiriyor. Benzer şekilde, belediyelere yönelik yolsuzluk suçlamalarına dair iddianamelere de %60,5 oranında “bu siyasi dava” tepkisi verildi.
Ekonomik zorluklar hızla toplumsal rahatsızlığa dönüyor. İşçiler, memurlar, öğretmenler, çiftçiler “Bugünümüzden memnun değiliz, yarınımızdan umutlu değiliz” diyerek sokaklara dökülüyor. Büyük kentlerin ana arterleri, meydanları protestolarla doluyor; sloganlar arasında “Direne direne iktidarı sandıkta indireceğiz” sesleri yükseliyor.
Ahlaki ve kurumsal çöküş iddiaları ise toplumun güvenini tamamen sarstı. Bürokrattan adalete, spordan medyaya kadar “satış” eleştirileri öne çıkıyor: Hakemler, futbolcular, yöneticiler bahis oynuyor; savcı, yargıç, polis, doktor, bilirkişi — “görevlerini satıyor”. Hatta kamu görevlileri, görevleriyle özelleşmiş çıkarlarını karıştırıyor.
Adliyelerden çıkan şaşırtıcı suç kayıtları bu tabloyu pekiştiriyor: Farklı illerde—altın, gümüş, silah, uyuşturucu, tarihi eser ve bombalar gibi—emsalsiz emanet soygunları ve cezaevi kayıtları, adaletin ve kamusal hizmet algısının çöktüğünü gözler önüne seriyor.
Ve belki en çarpıcısı: Sosyal yardım projeleri bile insanlık onuruna yaraşır olmaktan uzak — örneğin, yalnızca 4 günlüğüne işe alınan bir işsiz, sonra işten çıkarılıyor; dört çocuk babası bu kişi, çaresizlik içinde canına kıymaya kalkışıyor.
Bu tabloyu özetleyecek olursak: Türkiye bugün yalnızca ekonomik değil, toplumsal ve kurumsal krizle de mücadele ediyor. Güven erozyonu, sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve umutsuzluk birbirine eklemleniyor. Ve “dökülüyor” diyerek tarif edilen bu gidişat — hükümete, kamu kurumlarına, topluma dair güveni neredeyse yok etti.
Gelecekte bu gidişata nasıl bir yön verileceği — ekonomik reformlar, toplumsal adalet, demokratik şeffaflık ya da toplumsal dayanışma — tüm ülke için belirleyici olacak.




