Ünlü siyasetçi Erkan Baş, son dönemde yaşanan skandalların ortasında adeta bir volkan gibi patladı. Türkiye'nin dört bir yanında yankılanan bu isyan, milyonları ayağa kaldıracak nitelikte. Peki, bu öfkenin arkasında yatan gerçekler neler? Heyecanla bekleyin, çünkü sırlar bir bir açığa çıkıyor ve ülke tarihinin en kritik dönüm noktalarından birine tanıklık ediyoruz.
Erkan Baş, konuşmasında öncelikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kuruluş yıldönümünde partiye yönelik dayanışmasını dile getirerek başladı. Bu dayanışmanın sadece bir parti meselesi olmadığını vurguladı; asıl sorun, anayasanın ayaklar altına alınması ve devletin temel yapı taşlarının çökertilmesiydi. "Konu dekonstitüsyonelleşme, anayasayı çiğneme meselesi" diyerek, yargı süreçlerindeki adaletsizliği bir trafik kazası örneğiyle anlattı: Bir vatandaşın basit bir kazada haksız yere suçlanması gibi, milyonlarca insan adaletten umudunu kesmiş durumda. Baş, bu durumun yurttaşlarda devletsizlik hissi yarattığını, özellikle doğal afetler sırasında devletin yokluğunun en acı şekilde hissedildiğini belirtti.
Doğal afetler konusuna değinirken, Erkan Baş'ın sesi iyice yükseldi. Yangınlar, depremler ve seller gibi felaketlerde devletin temel görevlerini yerine getiremediğini, vatandaşların barınma, güvenlik ve destekten mahrum bırakıldığını haykırdı. Geçmişte, 2023 Kahramanmaraş depremi gibi asrın felaketlerinde görülen yetersizlikler, 2025'te de devam ediyor; tarım alanlarını vuran zirai donlar, fındık ve kayısı gibi ihracat ürünlerini yok ederken, ekonomik kayıplar 83 milyar dolara ulaşmış durumda. Baş, bu afetlerin sadece doğal olmadığını, iktidarın doğaya ve ülkeye düşman politikalarının sonucu olduğunu ima etti. Vatandaşların evlerinde güvende olamaması, sokaklarda yalnızlık hissiyle baş başa kalması, rejimin bilinçli bir stratejisi olarak nitelendirdi.
Konuşmanın en çarpıcı kısmı, usulsüzlükler ve çetelerin yükselişiydi. Erkan Baş, "Yenidoğan Çetesi" gibi korkunç skandallara değinerek, sağlık sisteminin nasıl çürümüş olduğunu gözler önüne serdi. Bu çete, 2023'te bir ihbarla ortaya çıkmıştı; bebek acil hastalarını önceden anlaşmalı özel hastanelere sevk ederek, ölümlerine neden oluyor ve Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan (SGK) haksız kazanç elde ediyordu. Liderliğini Dr. Fırat Sarı ve İlker Gönen'in yaptığı bu örgüt, sahte epikriz raporları hazırlayarak ölümleri gizlemiş, en az 10 bebek hayatını kaybetmişti. 2024'te başlayan dava süreci, 2025'te tahliye itirazlarıyla devam ederken, Baş bu olayı sağlıkta ticarileşmenin zirvesi olarak gördü. "Bebeklerin ölümü normalleşti, devlet nerede?" diye sordu, iktidarın bu çetelere göz yummasını en büyük ihanet olarak damgaladı.
Erkan Baş, ekonomik usulsüzlükleri de masaya yatırdı. 2024'te plastik şişe ve damacana sulara harcanan 54.1 milyar TL'yi örnek vererek, kaynakların nasıl israf edildiğini anlattı. Bu paranın afet mağdurları için kullanılabileceğini, ama saray rejiminin tek bir adam etrafında dönen bir yapıya dönüştüğünü vurguladı. Yargı dahil tüm kurumların bu güce boyun eğdiğini, demokrasinin yerini "saray rejimi"ne bıraktığını haykırdı. Vatandaşların yalnızlık ve çaresizlik hissetmesi, iktidarın psikolojik harp taktiği olarak nitelendirdi; özellikle 31 Mart seçimlerinde CHP'nin aldığı oyların bir tepki oyu olduğunu, ama rejimin bu zaferi boşa çıkarmak için her yolu denediğini belirtti.
Küresel bağlama oturtan Baş, yaşananların bir "karşı-devrim" süreci olduğunu savundu. Donald Trump ve Elon Musk gibi figürleri örnek vererek, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve 2001 İkiz Kuleler saldırısı gibi tarihi olayları andıran bir dönüşümün Türkiye'yi de sardığını söyledi. Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) liderliğindeki bu sürecin, ülkeyi otoriter bir yapıya sürüklediğini ima etti. Muhalefetteki çatlaklara da değindi: Ekmeleddin İhsanoğlu, Meral Akşener, Doğu Perinçek ve Muharrem İnce gibi isimlerin bir zamanlar Erdoğan alternatifi olarak görülürken, şimdi ya saf dışı kaldığını ya da rejime entegre olduğunu anlattı. Bu "kontrollü muhalefet" algısının, seçimleri otoriter bir oyuna dönüştürdüğünü, sürekli AKP'ye geçen figürlerin ülkeyi umutsuzluğa sürüklediğini vurguladı.
Erkan Baş, 19 Mart sabahı gibi umut verici anların öğleden sonra nasıl baltalandığını örnekleyerek, vatandaşlara "entelektüel radikalizm" çağrısı yaptı. Kişi odaklı siyasetten uzaklaşmayı, bir "kurtarıcı kahraman" beklememeyi öğütledi. Sistemin kökten değişmesi gerektiğini, yoksa afetler ve çeteler gibi sorunların sonsuza dek süreceğini ima etti. Bu isyan, sadece bir konuşma değil; yılların birikmiş öfkesinin patlamasıydı. Geçmişteki deprem faciaları ve yangınlar, Yenidoğan Çetesi gibi skandallarla birleşince, 2025'in afet yılı olması tesadüf değil. Gelecekte, bu radikal değişim çağrısı kitlesel bir harekete dönüşebilir; zira vatandaşlar artık devletsizliğin acısını çekmekten bıktı.
Konuşmanın derinliğinde yatan mesaj, Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğu. Doğal afetlerin ekonomik yıkımı, çetelerin ahlaki çöküşü ve usulsüzlüklerin sistematik hale gelmesi, rejimin sonunu getirebilir. Erkan Baş'ın bu ateşli sözleri, milyonları düşündürürken, umut ışığı olarak parlıyor. Ülke, bu isyandan sonra nasıl bir yola girecek? Cevap, önümüzdeki günlerde belli olacak; ama bir şey kesin: Sessizlik artık bir seçenek değil.