İslam'da çok eşlilik konusu, yıllardır tartışılan, sıkça yanlış anlaşılan bir mesele olarak gündemde yerini koruyor. Özellikle Kur'an-ı Kerim'in Nisa Suresi'nde yer alan ilgili ayetler, bu konuyu yetimlerin korunması ve toplumsal adalet bağlamında ele alıyor. Pek çok kişi, İslam'da çok eşliliğin sınırsız bir izin gibi algılandığını düşünüyor, ancak derinlemesine bir inceleme, bu iznin istisnai koşullar altında, kamusal otorite eliyle sınırlı olduğunu gösteriyor. Bu makalede, İslam'da çok eşliliğin kökenlerini, yetim hukukunun getirdiği yükümlülükleri, kadınların korunması ilkelerini ve kısırlık gibi özel durumlarda uygulanan çözümleri, doğrudan Kur'an ayetleri üzerinden ele alacağız. Amacımız, bu hassas konuyu güncel bir perspektiften, adil ve kapsamlı bir şekilde aydınlatmak.
Nisa Suresi'nin 2. ve 3. ayetleri, yetimlerin mallarını ve haklarını koruma emriyle başlıyor. Bu ayetler, "Ya eyyühe'n-nas" yani "Ey insanlar" hitabıyla evrensel bir çağrı yapıyor; yani sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa yönelik bir ilke sunuyor. Yetimlerin mallarını haksız yere yememek, onların geleceğini güvence altına almak için bir zorunluluk olarak vurgulanıyor. Burada, yetim kadınların –örneğin dul kalanlar, anneler veya büyükanne gibi bakım sorumlusu olanlar– korunması ön plana çıkıyor. Ayet, eğer yetimlere karşı adaletsizlikten korkulursa, bu kadınları "hoşunuza gidenlere iki, üç veya dört eş olarak nikâhlamayı" öneriyor, ancak hemen ardından bir uyarı ekliyor: "Eğer adaleti sağlayamazsanız, bir tane veya himayenizdekilere..." Bu ifade, çok eşliliğin normal bir kural olmadığını, aksine istisnai bir önlem olduğunu netleştiriyor. İslam'da çok eşlilik, bireysel bir tercih değil; toplumsal bir sorumluluk olarak kamusal otoriteye bırakılıyor. Yani devlet veya toplum temsilcileri, yetimlerin haklarını gözeterek evlilikleri düzenliyor.
Bu bağlamda, yetim hukukunun getirdikleri, İslam'da kadınların yerini daha da güçlendiriyor. Kadınlar, evlilik yoluyla "muhsan" yani korunmuş statüsüne ulaşıyorlar. Evlilik burada romantik bir aşk hikayesi olmaktan öte, bir sözleşme olarak tanımlanıyor – ortak bir yaşam ve koruma anlaşması. Eğer bir kadın uygun bir erkekle evlenemiyorsa, devlet devreye girerek onun onurunu ve geleceğini güvence altına alıyor. Bu, İslam'da kadın yeri tartışmalarında sıkça göz ardı edilen bir nokta. Örneğin, genç bir dul kadına yaşlı bir erkeğin eş olarak atanması gibi uyumsuz bir durum, adaletsizlik olarak görülüyor ve engelleniyor. Kamusal otorite, yaş, ekonomik durum ve uyum kriterlerini dikkate alarak evlilikleri organize ediyor. Bu sistem, cinsellik gibi bireysel unsurları arka plana atıyor; odak tamamen yetimlerin ve kadınların korunması üzerinde. Tarihsel olarak, eski uygarlıklarda, hatta Hristiyanlık ve Yahudilikte de çok eşlilik örnekleri var – Hz. Süleyman'ın 700 eşi gibi – ancak İslam, bunu savaş veya felaket sonrası kadın-erkek dengesizliğinde bile bireysel teşvik etmiyor, toplumsal düzenlemeye bağlıyor.
Peki, evlilikte çocuk isteme ve kısırlık gibi sorunlar ne olacak? İslam'da çok eşlilik tartışmasında bu nokta kritik öneme sahip. Koca kısır çıkarsa, kadının çocuk hakkı göz ardı edilemez; bu, sadece erkek odaklı bir mesele değil. Ayetler, bu tür durumlarda boşanmayı teşvik ediyor ve yeniden evliliği mümkün kılıyor. Anadolu'da yaşanmış gerçek bir dava örneği, bu ilkenin pratikte nasıl işlediğini gösteriyor: Bir damat kısır olduğu için boşanma gerçekleşmiş, kadın yeniden evlenerek üç çocuk sahibi olmuş. Bu, İslam'da kadınların duygusal ve biyolojik haklarının eşitlendiğini kanıtlıyor. Kamusal otorite burada da devreye giriyor; bireysel kararlar yerine, toplumun adaleti sağlıyor. Nur Suresi 32. ayette belirtildiği gibi, bekarları ve dulları evlendirmek devletin görevi, yoksullara ise Allah rızık verir. Bu yaklaşım, evliliği bir yükümlülükten ziyade, koruma mekanizması haline getiriyor.
Kadın erkeği tatmin etmek için mi yaratıldı sorusu, İslam'da çok eşlilik algısını zehirleyen bir yanılgı. Bakara Suresi 223. ayet bu iddiayı kökünden yıkıyor: "Kadınlarınız sizin için bir tarladır, mirasınız ve kültürünüzdür." Burada kadın, cinsel bir obje değil; mirasın ve kültürün taşıyıcısı olarak onurlandırılıyor. Erkeklerin sadakat ve aile sorumlulukları var; mükemmeliyet aranmıyor, sorunlu durumlarda boşanma her zaman bir seçenek. Reşat Nuri Güntekin'in "Çalı Kuşu" romanından esinlenerek verilen bir örnek, bunu somutlaştırıyor: Bir doktor, dedikoduları önlemek için Feride'yle evleniyor, ancak cinsellik olmadan sadece koruma sağlıyor. Bu, evliliğin sözleşme niteliğini vurguluyor – aşk zorunlu değil, adalet esas.
Çok eşliliğin tarihsel çarpıtılması da göz ardı edilemez. Nisa Suresi 3. ayet, Urve gibi yorumcular tarafından genel bir polygami iznine dönüştürülmüş, oysa ayet yetimlere odaklanıyor. İslam'da çok eşlilik, normal şartlarda Kur'an'da izin verilmiyor; sadece yetim haklarında kamusal müdahale ile oluyor. Bu, ayetlerin genel insanlık kurallarını yansıttığını gösteriyor – Müslümanlara özgü değil, evrensel. Kamu otoritesinin evliliklere el atması, bireysel özgürlükleri kısıtlamıyor; aksine, kadınları ve yetimleri güçlendiriyor. Örneğin, savaş sonrası dengesizliklerde bile, bireysel evlilikler teşvik edilmiyor; devlet düzenlemesi şart.
Bu ilkeler, günümüzde de geçerli. İslam'da kadın yeri, korunmayı merkeze alan bir yapı sunuyor. Yetim hukukunun getirdikleri, sadece maddi değil; duygusal ve sosyal güvenceyi de kapsıyor. Kısırlık veya uyumsuzlukta, kadınların hakları ön planda tutuluyor – boşanma ve yeniden başlama özgürlüğü tanınıyor. Evlilik, bir sözleşme olarak sadakat ve sorumluluk gerektiriyor; tatmin odaklı değil, adalet odaklı. Tarihsel örnekler, bu sistemin pratikte nasıl işlediğini aydınlatıyor: Eski uygarlıklardaki sınırsız uygulamalara karşı, İslam sınırlı ve kontrollü bir yaklaşım getiriyor.
Sonuç olarak, İslam'da çok eşlilik, sandığımız gibi özgür bir tercih değil; yetimlerin korunması için tasarlanmış istisnai bir mekanizma. Nisa Suresi'nin derin yorumu, kadınların onurunu ve haklarını yüceltiyor. Kamusal otorite, evlilikleri düzenleyerek toplumsal adaleti sağlıyor. Bu anlayış, kısırlık gibi modern sorunlara bile çözüm sunuyor – kadın-erkek eşitliğinde. Eğer bu konu sizi düşündürüyorsa, ayetlerin evrensel mesajı, bugünün dünyasına ışık tutuyor: Koruma, adalet ve sözleşme temelli ilişkiler. Bu detaylı bakış, tartışmalara yeni bir pencere açıyor; İslam'da kadın yeri ve yetim hakları, her zamankinden daha güçlü bir şekilde korunuyor.




