Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) en prestijli köşelerinden biri olan kantininde patlak veren cinsel taciz skandalı, başkent Ankara'yı ayağa kaldırdı ve parlamentonun itibarını sarsan bir utanç dalgasına dönüştü. 11 Aralık 2025 sabahı, yıllardır gizli kapaklı yürütüldüğü iddia edilen taciz olaylarının mağdurları olarak gösterilen küçük yaştaki meslek lisesi kız öğrencilerinin hikayeleri, kamuoyuna bomba gibi düştü; bu genç stajyerler, Meclis personelinin elinde oyuncak haline gelmiş, sessiz çığlıkları nihayet duyulmuştu. Olayın merkezinde, TBMM lokantasının mutfağında çalışan bir kamu personeli aşçının adı geçiyor; bu isim, iddiaların odağında yer alırken, Meclis'in kendi bünyesinde nasıl bir ahlaki çöküş yaşandığı soruları gündeme damga vurdu.

Kadın milletvekilleri ve kadın dernekleri, bu karanlık tabloya karşı harekete geçti; Meclis kapısı önünde toplanan kalabalık, basın açıklaması için izin talebinde bulundu, ancak polis güçleri tarafından karşılaştıkları engelleme, protestoyu bir direniş sahnesine çevirdi. Barikatların arkasına sıkışan grup, pes etmeyerek yolu açtı ve seslerini duyurdu; bu anlar, Türkiye'nin kadın hakları mücadelesinde yeni bir sayfa açarken, devletin en yüksek makamlarının bile cinsel istismara karşı ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Skandalın ortaya çıkışı, sadece bireysel bir suç değil, kurumsal bir ihmali işaret ediyor; stajyer öğrencilerin Meclis'in kalbindeki bir mekânda maruz kaldığı tacizler, yıllardır sistematik bir şekilde devam ettiği öne sürülüyor ve bu, parlamentonun genç nesillere sunduğu "güvenli ortam" vaadini yerle bir ediyor.

Olayın kökeni, TBMM lokantasının günlük telaşının ardına gizlenmiş karanlık bir gerçekliğe uzanıyor; meslek liselerinden gelen stajyer kız öğrenciler, eğitimlerinin bir parçası olarak Meclis kantininde çalışmaya başlıyor, ancak burada bekledikleri mesleki deneyim yerine, cinsel tacizle yüzleşmek zorunda kalıyor. İddialara göre, bu tacizler yıllardır süregelmiş; küçük yaştaki bu genç kızlar, aşçı olarak tanımlanan kamu personeli tarafından hedef alınmış, mutfak köşelerinde veya depolarda yalnız bırakıldıklarında istismara uğramış. Bu durum, staj programlarının ne kadar denetimsiz ve riskli bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyuyor; kız öğrenciler, Meclis'in koridorlarında geleceğe hazırlanmak yerine, korku içinde günlerini geçirmiş, sessizliklerini koruma baskısıyla boğuşmuş.

Skandalın patlak vermesi, muhtemelen bir mağdurun cesurca konuşması veya anonim bir ihbarla tetiklendi; bu, Türkiye genelinde benzer vakaların ne kadar yaygın olduğunu hatırlatan bir uyarı niteliğinde. TBMM lokantası, milletvekillerinin mola verdiği, sohbet ettiği bir sosyal alan olarak biliniyor; ancak bu mekânın arka planında, genç stajyerlerin gözyaşları akarken, nasıl bir ikiyüzlülük yaşandığı sorusu, kamu vicdanını yaralıyor. İddiaların detayları henüz tam olarak aydınlatılmamış olsa da, tacizin fiziksel temas, sözel taciz ve psikolojik baskı unsurlarını içerdiği belirtiliyor; mağdurların yaşlarının küçüklüğü, olayı daha da vahim kılıyor ve çocuk istismarı boyutuna taşıyor. Bu skandal, Meclis'in kendi içinde bir "güvenlik açığı" taşıdığını kanıtlıyor; stajyerlerin denetimsiz bırakılması, personel seçimindeki gevşeklik ve şikayet mekanizmalarının yetersizliği, yıllardır birikmiş bir sorunu tetiklemiş görünüyor.

TBMM Genel Sekreterliği'nin ilk tepkisi, skandalın yayılmasını önleme çabasının bir parçası gibi duruyordu; kurum, resmi bir açıklama yaparak, iddiaların titizlikle araştırılacağını duyurdu ve şüpheli aşçıyı derhal görevden uzaklaştırdı. Bu karar, kamu personel rejimine göre bir idari yaptırım olsa da, mağdurlara adalet getirip getirmeyeceği belirsiz; Genel Sekreterlik, "Olayla ilgili inceleme başlatılmıştır ve gerekli işlemler yapılacaktır," şeklinde genel bir ifade kullanırken, detaylara girmekten kaçındı. Görevden alma, aşçının maaşını kesmeden uzaklaştırma şeklinde gerçekleşti; bu, soruşturmanın ciddiyetini gösterse de, olayın örtbas edilme riskini de beraberinde getiriyor. Meclis yetkilileri, stajyer öğrencilerin güvenliğini sağlamak için ek önlemler alacağını ima etti, ancak bu vaatler, yıllardır süren ihmali telafi etmek için yeterli mi? Skandalın ortaya çıkmasından saatler sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın devreye girmesi bekleniyor; cinsel istismar suçları, Türk Ceza Kanunu'nun ağır maddelerini devreye sokabilir ve soruşturma, tanık ifadeleriyle genişleyebilir.

Aşçının sabıka kaydı taranırken, lokantadaki diğer personelin de sorgulanması gündemde; bu, olayın tek bir bireyle sınırlı olup olmadığını aydınlatacak. Genel Sekreterlik'in açıklaması, Meclis'in kurumsal itibarını koruma odaklı görünürken, kadın hakları örgütleri bunu "yetersiz ve geç kalmış bir adım" olarak nitelendiriyor; zira taciz iddiaları yıllardır fısıldanıyormuş, ancak resmi bir hareket yapılmamış. Bu tepki, devletin en üst makamlarının bile cinsiyet temelli şiddete karşı duyarsızlaştığını eleştiren bir manifesto gibi yankılanıyor.

Protestonun fitili, kadın milletvekillerinin ve kadın derneklerinin ortak çağrısıyla ateşlendi; 11 Aralık 2025 öğle saatlerinde, Meclis kapısı önünde toplanan grup, ellerinde pankartlar ve dövizlerle taciz mağdurlarına ses verdi. Bu eylem, sadece bir basın açıklaması değil, Meclis'in sessizliğini kırma girişimiydi; katılımcılar arasında CHP, DEM Parti ve diğer muhalefet partilerinden kadın milletvekilleri ön plandaydı, yanlarında ise kadın STK'ları ve feminist kolektifler yer alıyordu. Grup, "Meclis'te tacize hayır, stajyer kızlarımıza sahip çıkın" gibi sloganlarla alanı doldururken, amaçları iddiaları kamuoyuna duyurmak ve soruşturmanın şeffaf yürütülmesini talep etmekti. Ancak polis güçleri, önceden belirlenmiş bir stratejiyle devreye girdi; Meclis girişinde kurulan barikatlar, grubun basın açıklaması yapmasını engellemek için dizildi, izin talepleri ise reddedildi.

Bu engelleme, Anayasa'nın toplanma özgürlüğünü zedeleyen bir adım olarak yorumlandı; polis, "Güvenlik gerekçesiyle" diyerek kalabalığı uzaklaştırmaya çalıştı, ancak kadın milletvekilleri ve aktivistler geri adım atmadı. Dakikalar süren bir gerilimden sonra, grup barikatı aşmayı başardı; bu sırada itiş kakış yaşandı, bazı pankartlar yere düştü, ama sesler kısılmadı. Basın açıklaması, Meclis kapısının hemen önünde, kalabalığın tezahüratları arasında okundu; metinde, "Yıllardır süren bu utanç, Meclis'in utancıdır; mağdurların yanındayız ve adalet istiyoruz," vurgusu yapıldı. Protesto, sosyal medyada anında yayıldı; #MeclisteTaciz etiketiyle binlerce paylaşım yapılırken, videolar polisin engelleme çabalarını belgeledi. Bu eylem, kadınların kamusal alanda direnişini simgeliyor; Meclis'in kapısında barikat kurmak, ironik bir şekilde, kurumun kendi skandalını gizleme çabasını yansıtıyor.

Polisin engelleme girişimi, protestonun en dramatik unsuru olarak öne çıkıyor; Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, sabah saatlerinden itibaren Meclis çevresini kuşattı, TOMA'lar hazır bekletildi ve kalabalık için alternatif alan önerildi. Ancak grup, "Burası Meclis'in kapısı, buradan sesimizi duyuracağız," diyerek direndi; barikatın aşılması, kadın milletvekillerinin öncülüğünde gerçekleşti ve bu an, Türkiye'nin kadın hareketi tarihinde bir simgeye dönüştü. Polis, fiziksel müdahaleden kaçınsa da, kalabalığı dağıtma baskısı uyguladı; bazı aktivistler, "Bu engelleme, tacizi örtbas etmenin bir parçası," diye tepki gösterdi. Eylemin ardından, Meclis yönetimi bir heyet oluşturacağını duyurdu; bu heyet, stajyer programlarını gözden geçirecek ve taciz şikayetleri için acil hat kuracak. Ancak eleştirmenler, bu adımların göstermelik olduğunu savunuyor; zira benzer skandallar, üniversitelerde ve iş yerlerinde yıllardır tekrarlanıyor, ama kalıcı çözümler üretilmiyor. Protesto, muhalefet partilerini birleştirdi; CHP Grup Başkanvekili, "Meclis taciz yuvası olamaz," derken, DEM Parti temsilcisi "Kadınların direnişi, adaleti getirecek," mesajı verdi. Bu dayanışma, skandalın siyasi bir boyuta taşınmasını sağladı; iktidar kanadı ise sessiz kalmayı tercih etti, ancak baskılar artarsa açıklama yapmak zorunda kalabilir. Engelleme girişimi, polisin rolünü de sorgulatıyor; Meclis'i koruma görevi, protesto hakkını kısıtlamaya dönüşmüş, bu da demokratik gerileme tartışmalarını alevlendirmiş.

Skandalın yankıları, sadece Ankara'yla sınırlı kalmadı; Türkiye genelinde kadın dernekleri, benzer eylemler için çağrı yaptı ve sosyal medyada kampanyalar başladı. Mağdur kız öğrencilerin sayısı tam olarak bilinmese de, iddialara göre onlarca genç etkilenmiş; bu, stajyerlik sisteminin revize edilmesini zorunlu kılıyor. TBMM lokantasındaki tacizler, Meclis'in gençlere açtığı kapının bir tuzak olduğunu gösteriyor; küçük yaştaki kızların, eğitim hayalleri uğruna istismara uğraması, toplumun vicdanını kanatıyor. Soruşturmanın seyri, önümüzdeki günlerde netleşecek; Başsavcılık, delil toplama sürecini hızlandırırken, tanık koruması talepleri yükseliyor. Görevden alınan aşçının ifadesi alınacak ve olayın diğer faili meçhul yönleri aydınlatılacak. Kadın milletvekilleri, Meclis'te acil oturum çağrısı yaptı; bu oturum, taciz önleme yasalarının güçlendirilmesini tartışacak. Protestonun başarısı, barikatı aşmakla sınırlı değil; bu direniş, sessiz mağdurlara umut aşıladı ve Meclis'in aynasını tuttu. Skandal, cinsiyet eşitliği mücadelesinde bir dönüm noktası olabilir; ancak engelleme girişimleri, sistemin değişime ne kadar dirençli olduğunu kanıtlıyor.

MHP Lideri Bahçeli ile İmralı Heyeti Arasında Sürpriz Görüşme: PKK Sorunu Yeni Döneme Mi Giriyor?
MHP Lideri Bahçeli ile İmralı Heyeti Arasında Sürpriz Görüşme: PKK Sorunu Yeni Döneme Mi Giriyor?
İçeriği Görüntüle

Bu taciz utancı, TBMM'nin koridorlarında yankılanırken, küçük yaştaki stajyer kızların gözyaşları, parlamentonun en yüksek koltuklarına sıçradı; kadın derneklerinin öncülüğünde başlayan protesto, polisin barikatlarını aşarak bir zafer kazandı, ama asıl zafer adaletin tecellisiyle gelecek. Yıllardır süren iddialar, bir kamu personeli aşçının görevden alınmasıyla geçiştirilemez; titiz soruşturma vaadi, somut sonuçlar doğurmalı. Meclis kapısındaki o gerilimli dakikalar, Türkiye'nin kadın hakları arenasında bir milat; engelleme çabaları boşa çıktı, sesler duyuldu. Mağdurların travmaları, psikolojik destekle sarılmalı; staj programları, denetim mekanizmalarıyla güçlendirilmeli. Bu skandal, sadece bir lokanta meselesi değil, devletin genç kızlara borcunu hatırlatan bir hesaplaşma; kadın milletvekillerinin direnişi, geleceğin nesillerine ilham olacak. Protestonun ateşi sönmezse, Meclis'te değişim rüzgârları esecek; taciz karanlığı, aydınlık bir mücadeleyle dağılabilir.