Beyaz Saray'ın ihtişamlı salonlarında, iki liderin el sıkışmasıyla başlayan o an, sadece bir diplomatik nezaket değildi; adeta yeni bir çağın kapılarını aralayan bir fırtınanın habercisiydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği bu tarihi zirve, yılların birikmiş gerilimlerini eritme vaadi taşıyordu. 25 Eylül 2025'te, tam iki saat 20 dakika süren görüşme, basın mensuplarının nefesini kesti. Dışarıda yağmur yağıyor, içeride ise geleceğin anahtarları masaya yatırılıyordu. Kimse tam olarak neyin konuşulduğunu bilmiyordu, ama hava o kadar elektrikliydi ki, koridorlarda dolaşan fısıltılar bile kulakları yakıyordu. Bu zirve, sadece iki ülke arasındaki buzları eritmekle kalmayacak, küresel arenada yankılanacak bir domino etkisi yaratacaktı.
Görüşmenin hemen ardından, spotlar ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'a döndü. Beyaz Saray'ın çıkışında gazetecilerin kuşatması altında kalan Barrack, mikrofonlara uzanırken yüzünde beliren o gizemli gülümseme, herkesin tüylerini diken diken etti. "S-400'ler, F-35'ler, F-16'lar, Boeing anlaşması, Halkbank... Tüm bu konular masaya yatırıldı," diye başladı sözlerine, ses tonu yılların diplomatik ustalığını yansıtıyordu. "İki tarafın birbirleriyle ne kadar uyumlu davrandığına herkes çok şaşıracak. Harika bir toplantıydı." Bu cümleler, salonda bir bomba gibi patladı. Şaşkınlık dalgası, anında sosyal medyaya sıçradı; #ErdoğanTrumpZirvesi etiketiyle binlerce paylaşım yağmaya başladı. Barrack'ın bu çıkışı, sadece bir özet değildi; adeta bir teaser gibi, asıl sürprizlerin habercisiydi.
Barrack'ın açıklamalarının en çarpıcı yanı, Türk Hava Yolları ile Boeing arasındaki devasa anlaşmaydı. Türkiye'nin 200'den fazla yolcu uçağı için masaya oturduğunu doğrulayan büyükelçi, bu hamlenin ikili ilişkilerde dönüm noktası olacağını vurguladı. Hatırlanacağı üzere, Erdoğan-Trump ilişkileri geçmişte inişli çıkışlı bir seyir izlemişti. 2017'de Trump'ın ilk döneminde başlayan sıcak temaslar, 2019'daki Suriye operasyonlarıyla gerilmiş, S-400 alımı nedeniyle F-35 programından Türkiye'nin çıkarılmasıyla zirveye ulaşmıştı. O dönemler, Boeing'in siparişleri askıya alınmış, Halkbank davası gibi ekonomik baskılar artmıştı. Ancak 2025'e gelindiğinde, Trump'ın yeniden Beyaz Saray'a dönüşüyle rüzgarlar değişmişti. Barrack, bu anlaşmanın sadece ticari bir adım olmadığını, "Türkiye'nin havacılık sektörünü dönüştürecek bir sıçrama" olarak nitelendirdi. Uçakların teslimatı, önümüzdeki yıllarda başlayacak ve THY'nin filosunu eşi benzeri görülmemiş bir güce kavuşturacaktı. Bu, milyarlarca dolarlık bir yatırım demekti; istihdam patlaması, teknoloji transferi ve küresel rotalarda Türkiye'nin hakimiyetini pekiştirecek bir hamle.
Peki, bu anlaşma nasıl doğdu? Barrack'ın sözleri, muhalefetin iddialarını da aydınlatıyordu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan'ın ABD ziyareti öncesinde Trump'ın oğlu Donald Trump Jr. ile gizli bir görüşme yaptığını ve "Bana bir randevu ayarlarsanız, Trump'la canlı yayında bütün dünyanın gözü önünde Amerika'dan 300 tane Boeing uçağı almanın siparişini veriyorum" diye söz verdiğini iddia etmişti. Özel'in bu çıkışı, o günlerde büyük yankı uyandırmış, iktidar kanadından yalanlamalar gelmişti. Ancak Barrack'ın Beyaz Saray çıkışındaki doğrulama, siyasi arenayı karıştırdı. "Anlaşma sağlandı," diyen büyükelçi, Özel'in vizyoner öngörüsünü teyit eder nitelikteydi. Bu, sadece bir ticari zafer değil, Erdoğan'ın diplomasi dehasının bir kanıtıydı. Geçmişteki gerilimler düşünülünce –örneğin, 2018'deki Rahip Brunson kriziyle doların fırladığı o karanlık günler– bugünkü uyum, adeta bir mucize gibiydi. Barrack, "Bebek adımları atıyoruz, ama hızlanmak istiyoruz," diyerek, bu anlaşmanın Suriye ve savunma sanayii gibi diğer dosyalara da kapı açacağını ima etti.
Suriye cephesi ise zirvenin en karmaşık ve en heyecan verici boyutu. Barrack, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG hakkında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. "Başkan Trump'ın Şam rejiminden yaptırımları kaldırmasına ikna olması büyük bir olaydı," diye konuştu, sesinde belirgin bir minnettarlık vardı. "Burada çok fazla yardım aldılar. Türkiye'nin burada çok büyük payı vardı." Bu sözler, Türkiye'nin Suriye politikasının meyvesini verdiğini gösteriyordu. Yıllardır Ankara, YPG'nin PKK ile organik bağını vurguluyor, bu grubun silahsızlandırılmasını talep ediyordu. Barrack devam etti: "Bebek adımları göreceğiz, daha hızlı ilerlemek istiyoruz. Anayasaya ihtiyaçları var, kaynaklara ihtiyaçları var. Onların YPG'den kurtulması gerek. Orada Hristiyanların haklarının korunması lazım." Bu ifadeler, ABD'nin geleneksel YPG desteğini yumuşattığını işaret ediyordu. Hatırlarsak, 2019'daki Barış Pınarı Harekâtı sırasında Trump'ın ani çekilme kararı, Türkiye'ye yeşil ışık yakmıştı. Şimdi, 2025'te, Barrack'ın "No Kurdish state in Syria" vurgusu, PKK'nın silahsızlandırılmasının "major development" olarak nitelendirilmesiyle pekişiyordu. Büyükelçi, "Her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyorlar, ancak bugün en önemli noktalardan biri Suriye'nin iki ülke için önemi. Şam rejiminin de komşularını dinlemesini istiyoruz. Herkesin doğru yolda olduğunu düşünüyorum," diyerek umut pompaladı.
F-35 meselesi de zirvenin yıldızlarından biriydi. Barrack, programın yıl sonuna kadar çözüleceğini öngörerek, "Tüm bu şeyler beş yıldır tartışılıyor – F-35'ler, F-16'lar, S-400'ler, yaptırımlar, tarifeler... Yeter artık," dedi. Bu, CAATSA yaptırımlarının kalkış sinyaliydi. Geçmişte, Türkiye'nin S-400 alımı nedeniyle F-35'lerden dışlanması, savunma sanayiinde derin yaralar açmıştı. Baykar ve TUSAŞ gibi yerli firmalar devreye girmiş, İHA/SİHA'larda dünya lideri olunmuştu. Ancak F-35'lerin dönüşü, hava üstünlüğünü katlayacaktı. Barrack'ın iyimserliği, Trump-Erdoğan ikilisinin "arms sanctions"ı bu yıl içinde çözeceği beklentisini yansıtıyordu. Bu çözüm, sadece askeri değil, ekonomik bir zaferdi; Türkiye'nin NATO'daki rolünü güçlendirecek, Ortadoğu'da dengeyi Türkiye lehine kaydıracaktı.
Halkbank davası gibi ekonomik pürüzler de masadaydı. Barrack'ın "uyum" vurgusu, bu dosyanın da rafa kalkacağını ima ediyordu. 2019'daki iddianameyle başlayan süreç, İran ambargosunu delme suçlamalarıyla uzamıştı. Trump'ın ilk döneminde bile kısmi rahatlama yaşanmıştı; şimdi, 2025'te, tam bir temiz sayfa açılıyordu. Bu, Türk bankacılığını rahatlatacak, dolar/TL paritesinde istikrar sağlayacaktı. Barrack, tüm bu gelişmeleri "harika bir toplantı" diye özetlerken, perde arkasındaki diplomasiyi de ele veriyordu: Erdoğan'ın Trump'la birebir sohbetleri, Suriye'de "PKK disarmament"ı hızlandıracak, Boeing uçakları THY'yi global dev yapacak.
Zirvenin yankıları, sadece diplomatik değil, toplumsal düzlemde de hissediliyordu. Sosyal medyada #KüreselLiderErdoğan etiketiyle kutlamalar yapılırken, muhalif sesler "vatan hainliği" ithamlarıyla karışıyordu. Ancak Barrack'ın sözleri, gerçeği netleştiriyordu: Bu, Türkiye'nin kazan-kazan stratejisiydi. Gelecekte ne olacak? Suriye'de YPG'nin silahsızlandırılması, F-35'lerin göklerde süzülmesi, Boeing filosunun Avrupa semalarını domine etmesi... Barrack'ın "herkes çok şaşıracak" kehaneti, gerçekleşmeye çok yakın. Bu zirve, Erdoğan'ın vizyoner liderliğini bir kez daha kanıtladı; Trump'la kurulan köprü, sadece iki ülkeyi değil, tüm dünyayı etkileyecek.
Barrack'ın Suriye yorumları, daha derin bir stratejiyi açığa vuruyordu. "Hristiyanların haklarının korunması" vurgusu, ABD'nin mezhepsel dengeleri gözettiğini gösteriyordu. Türkiye'nin "büyük payı", Astana ve Soçi süreçlerindeki rolünden geliyordu. Şam rejiminin yaptırımlardan kurtulması, ekonomik toparlanmayı hızlandıracak; bu da mülteci akınını tersine çevirecekti. Barrack, "kaynaklara ihtiyaçları var" derken, ABD'nin yardım paketlerini ima ediyordu. PKK/YPG'nin "kurtuluşu", Türkiye'nin terör koridoru korkusunu bitirecek; sınır güvenliği pekişecekti. Bu, 2025'in en büyük jeopolitik zaferi olabilirdi.
Boeing anlaşmasının detayları da nefes kesici. 200'den fazla uçak, geniş gövdeli modellerle dolu bir filo demekti. THY'nin İstanbul Havalimanı'ndaki operasyonları, bu eklemeyle Asya-Pasifik hatlarında rakipsiz hale gelecekti. Ekonomik çarpan etkisi muazzam: Her uçak, binlerce istihdam, turizm patlaması ve ihracat artışı getirecek. Özel'in iddiası, Erdoğan'ın proaktif diplomasisini doğrulamıştı; Trump Jr. ile o görüşme, bir lobi zaferiydi. Barrack'ın duyurusu, "tamamlandı" kelimesiyle mühürlenmişti.
Sonuçta, bu zirve sadece bir toplantı değildi; yeni bir ittifakın doğuşuydu. Barrack'ın şaşırtıcı çıkışı, perdeleri araladı: Uyum, çözüm ve zafer. Gelecek aylarda, F-35'lerin teslimatı, Suriye'de barış adımları ve göklerde Boeing'ler... Herkesin şaşıracağı o anlar, kapıda. Diplomasi, bazen bir gülümsemeyle tarih yazar; bu sefer, Beyaz Saray'da yazıldı.