Suriye, yıllardır devam eden iç karışıklıklarla dünya gündeminin en sıcak noktalarından biri haline geldi. Komşu ülke olarak Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bu gelişmeler, sınır güvenliğinden bölgesel istikrara kadar birçok alanda derin etkiler yaratıyor. Peki, bu kaotik ortamda terör örgütleri nasıl bir rol oynuyor ve Türkiye'nin güvenliği açısından hangi riskler ön plana çıkıyor?

Habertürk Operasyonları Nereye Gidiyor? Şok İddialar!
Habertürk Operasyonları Nereye Gidiyor? Şok İddialar!
İçeriği Görüntüle

Suriye'nin modern tarihi, 1963'te gerçekleşen darbe ile Arap milliyetçisi BAAS Partisi'nin iktidara gelmesiyle şekillendi. Bu dönem, uzun yıllar baskı ve şiddet içeren bir yönetim anlayışını beraberinde getirdi. Halkın çoğunluğunun Sünni olduğu ülkede, yönetim Şii kökenli bir aile tarafından sürdürülünce, İran'ın desteğiyle çelişkili bir yapı ortaya çıktı. Bu durum, sürekli huzursuzluklara ve iç çatışmalara zemin hazırladı.

Özellikle terör örgütleriyle ilişkiler, Suriye'nin en tartışmalı yönlerinden biri oldu. Geçmişte PKK'ya açık destek verildiği dönemler yaşandı; kamplar, lojistik merkezler ülkenin denetimindeki alanlarda kuruldu. Türkiye ile 913 kilometre sınır paylaşan bu ülkede, resmi açıklamalara rağmen terör unsurlarının barındırıldığı iddia edildi. 1999'a kadar süren bu süreç, Türkiye'nin kararlı diplomatik adımlarıyla değişime uğradı. Dönemin liderlerinin girişimleri sonucunda, terör elebaşısı sınır dışı edildi ve örgüt faaliyetleri yasaklandı.

Ancak terör örgütlerine verilen tavizlerin ağır bedelleri oldu. 2011'de başlayan Arap Baharı protestoları, şiddetle bastırılınca iç savaşa dönüştü. Özgür Suriye Ordusu'nun kurulmasıyla çatışmalar şiddetlenirken, ülke çok sayıda terör grubunun merkezi haline geldi. PKK'nın uzantısı olarak görülen PYD-YPG gibi yapılar, belirli bölgelerde etkili oldu ve hatta karşı cephelerde yer aldı.

Türkiye, bu gelişmelere seyirci kalmadı. Ulusal güvenlik önceliğiyle hareket eden ülke, sınır ötesi operasyonlarla aktif rol aldı. Suriye'de yaklaşık 3,5 milyon Türkmen soydaşın yaşadığı gerçeği de bu kararları etkiledi. 2014'te Fırat Kalkanı, 2018'de Zeytin Dalı ve 2019'da Barış Pınarı operasyonları gerçekleştirildi. Bu harekatlar sonucunda Afrin, El Bab, Cerablus, Tel Abyad ve Resulayn gibi şehirlerin bulunduğu 8835 kilometrekarelik alan kontrol altına alındı. Hatay ile bağlantılı bu bölge, Türkmenlerin yoğun yaşadığı bir tampon zona dönüştü.

Bu operasyonların en önemli amacı, Fırat'ın doğusunda sözde bir devlet kurma girişimlerini engellemekti. PKK uzantılarının Akdeniz'e ulaşma hayalleri böylece önlenmiş oldu. Kontrol edilen bölgeler, olası tehditlere karşı sürekli korunuyor ve gerekli takviyeler yapılıyor. Bu strateji, Türkiye'nin sınır güvenliğini güçlendiren kritik bir adım olarak öne çıkıyor.

2024'te yaşanan dramatik değişim ise Suriye'yi yeni bir evreye taşıdı. HTŞ olarak bilinen grubun Şam'ı ele geçirmesi ve eski rejimin sona ermesi, ülke genelinde büyük sarsıntı yarattı. Rejim liderinin Rusya'ya kaçmasıyla boşalan güç dengesi, yeni bir devlet kurma arayışlarını başlattı. Bu süreçte ABD ve İsrail'in rolleri dikkat çekiyor. Emekli bir generalin görüşlerine göre, Suriye'nin üç veya dört parçalı bir federal yapıya evrilmesi muhtemel; tıpkı eski Yugoslavya gibi bir dağılma riski taşıyor.

Terör örgütlerinin desteklenmesi veya göz yumulması, devletler için ağır sonuçlar doğuruyor. Tarihte birçok örnekte görüldüğü üzere, bu tür yapılar uzun ömürlü olmuyor. Ukrayna Savaşı'nın etkisiyle Rusya'nın çekilmesi ve İran'ın yalnız bırakması da bu karmaşayı derinleştirdi. Suriye'deki terör unsurlarının kökü kazınmadıkça, bölgesel istikrar tehdit altında kalıyor.

Türkiye açısından en kritik nokta, sığınmacıların geleceği ve sınır güvenliği. Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönüşü için özendirici politikalar geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Çünkü terör temelli yapılar sürdürülebilir değil. Aynı zamanda, iç politikada terörle mücadele tartışmaları sürüyor. Bazı görüşler, sorunu demokrasi yoluyla çözme iddiasında bulunsa da, İspanya'daki ETA örneği bile bunun zorluğunu gösteriyor: Silah bırakılsa dahi, örgütle mesafe koyamamak sorun yaratıyor.

Suriye'nin parçalanma riski, Türkiye'nin güvenlik stratejilerini daha da önemli kılıyor. Kuzey bölgelerdeki kontrol, terör koridoru oluşmasını engelliyor ve ulusal çıkarları koruyor. Gelecekte federal bir yapı veya dağılma olursa, bu tampon zonalar hayati rol oynayacak. Terörle mücadelede kararlılık, sadece askeri operasyonlarla değil, diplomatik ve insani adımlarla da desteklenmeli.

Bu gelişmeler, Orta Doğu'daki güç dengelerini yeniden şekillendiriyor. Türkiye'nin proaktif yaklaşımı, sınır güvenliğinden bölgesel istikrara kadar geniş bir yelpazede etkili oluyor. Terör örgütlerinin yükselişi ve düşüşü, evrensel bir ders veriyor: Taviz vermek, uzun vadede ağır bedellere yol açıyor. Suriye'deki bu dönüşüm, Türkiye'nin güvenliğini doğrudan etkilerken, dikkatli izlenmesi gereken bir süreç olarak devam ediyor.

Uzmanlar, terörün kökü kazınmadan kalıcı barışın mümkün olmadığını belirtiyor. Türkiye'nin deneyimleri, bu konuda önemli bir örnek teşkil ediyor. Gelecek aylar, Suriye'nin yeni yapısını ve Türkiye'nin rolünü daha net ortaya koyacak. Bu dinamik ortamda, ulusal güvenlik her zamankinden daha öncelikli.