Eğitim, geleceğin temel taşı olarak görülürken, bazı gerçekler yürekleri sızlatıyor ve acil müdahale gerektiriyor.
Son dönemde yayınlanan kapsamlı bir eğitim izleme raporu, zorunlu eğitim çağındaki çocukların önemli bir kısmının okul sıralarından uzak kaldığını gözler önüne seriyor. Bu durum, özellikle sosyoekonomik zorlukların baskısı altında ezilen aileleri ve çocukları doğrudan etkiliyor.
Rapora göre, 2024-2025 eğitim öğretim yılında zorunlu eğitim kapsamında olması gereken tam 804 bin 250 çocuk, örgün eğitim sisteminin dışında kalmış durumda. Bu çocukların 611 bin 612'si vatandaş, kalan 192 bin 638'i ise yabancı uyruklu bireylerから oluşuyor.
Eğitim dışı kalan çocuk sayısına, 18 yaş altı açıköğretim lisesi öğrencileri olan 273 bin 557 kişi ve mesleki eğitim merkezi öğrencileri olan 392 bin 887 kişi eklendiğinde, toplam rakam 1 milyon 470 bin 694'e ulaşıyor. Bu devasa sayı, sistemdeki boşlukların ne kadar derin olduğunu ortaya koyuyor.
Özellikle 14-17 yaş grubunda vatandaş çocukların eğitim dışı kalma oranı yüzde 8'in üzerinde seyrediyor. Bazı illerde bu oranlar daha da çarpıcı: Muş, Ağrı ve Şanlıurfa gibi bölgelerde her üç çocuktan biri okul görmüyor.
Yoksulluk, bu tablonun en büyük tetikleyicisi olarak öne çıkıyor. Ülkede her 10 çocuktan 4'ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya kalıyor. En zengin hanelerin eğitime harcadığı para, en yoksullara göre tam 28 kat fazla.
15-17 yaş grubunda ise her dört çocuktan biri işgücüne katılmak zorunda kalıyor. Bu durum, çocuk işçiliğinin yaygınlığını ve eğitim fırsatlarının nasıl kaçırıldığını gösteriyor.
Okul öncesi eğitimde de ciddi gerilemeler var. Son iki yılda okul öncesi öğrenci sayısı yüzde 10,9 oranında azalmış. En düşük okullulaşma oranları Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Şırnak ve Kahramanmaraş gibi illerde gözlemleniyor.
Kız çocukları açısından ortaöğretimde okullulaşma oranları özellikle düşük: Şanlıurfa, Van, Ağrı, Mardin ve Batman illerinde erken evlilik, ev içi emek ve çocuk işçiliği gibi faktörler devreye giriyor.
Mesleki eğitim merkezlerinde 18 yaş altı 392 bin 887 öğrenci, haftanın dört veya beş gününü işletmelerde geçiriyor. Ancak buralarda iş sağlığı ve güvenliği denetimleri yetersiz kalıyor, çocuklar ihmal ve istismar riskiyle yüz yüze.
Eğitim dışı kalan çocuklar, daha büyük tehlikelerle karşılaşıyor. Örneğin, 2024'te güvenlik birimlerine suça sürüklenen çocuk sayısı 202 bin 785'e ulaşmış. 12-18 yaş arası tutuklu ve hükümlü çocuk sayısı ise 5 bini aşmış durumda.
Çoklu krizler –deprem, ekonomik sıkıntılar, göç ve iklim değişikliği– eğitimi daha da zorlaştırıyor. Çocukların temel ihtiyaçları karşılanmadığında, okul devamlılığı imkansız hale geliyor.
Okullar, çocuk koruma sisteminin merkezi olmalı. Yaygın eğitim modelleri, örgün eğitimin yerini tutmamalı; çünkü çocuklar hak sahibi bireyler ve okullar onları işçilik, istismar gibi risklerden korumalı.
Yoksulluk haritaları çıkarılmalı, sosyal müdahale programları hedefli hale getirilmeli. Ücretsiz okul yemeği gibi uygulamalar yaygınlaştırılmalı; çünkü gıda enflasyonu ve erişim eksikliği çocukları kantinden bile su alamaz hale getiriyor.
Okul öncesi eğitim zorunlu kılınmalı, çünkü beyin gelişiminin yüzde 90'ı 5-6 yaş öncesi tamamlanıyor. Bu dönemdeki yoksunluk, ömür boyu etkiler bırakıyor.
Kız çocuklarının ortaöğretime erişimi artırılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği ön planda tutulmalı. MESEM gibi programlarda denetimler sıkılaştırılmalı, işletmelerdeki koşullar iyileştirilmalı.
Çocuk izleme mekanizmaları etkinleştirilmeli; devamsızlık yapan çocuklar anında tespit edilip desteklenmeli. Örneğin, bazı bölgelerde çocuklar aşı ve eğitimden yoksun kalıyor, bu tür vakalar ancak ihbarla ortaya çıkıyor.
Verilere dayalı politikalar üretilmeli; raporlar umutsuzluk değil, değişim için fırsat sunuyor. Eğitim bütçesi, çocukların beslenme, ulaşım ve bilişsel gelişim ihtiyaçlarına öncelik vermeli.
Bu rakamlar ve gerçekler, eğitim sisteminde acil reform ihtiyacını haykırıyor. Çocukların bugünü ve yarını korunmazsa, toplumun geleceği tehlikeye girer.
Sonuç olarak, 804 bin 250 zorunlu eğitim çağındaki çocuğun nerede olduğu sorusu, hepimizi düşündürmeli. Bu çocuklar okulda olmalı, hak ettikleri korumayı almalı. Politika yapıcılar, sivil toplum ve aileler el ele vererek bu tabloyu değiştirebilir. Çocukların sesine kulak verme zamanı geldi.