Ankara'nın sonbahar meltemleri, TBMM'nin yüksek kulelerini yalarken, koridorlarda her zamanki gibi sırlar dolaşır. Bu şehir, sadece yasaların doğduğu yer değil; aynı zamanda umutların ve gerilimlerin kesiştiği bir arena. Yıllardır Kürt meselesi, terörün gölgesi, barış arayışları... Her biri, milletvekillerinin masalarında bir dosya, halkın yüreğinde bir yara. Hatırlayın, 2013'ün çözüm süreci umutlarını, 2015'in acılarını, 2023 depreminin birleştirici gücünü... Bugün, 2025'in ekim ayına geldik; ekonomi sallanırken, enflasyonun baskısı altında ezilen ülke, bir yandan da demokrasi ve kardeşlik adına adımlar atmaya çabalıyor. TBMM'de kurulan komisyonlar, bu çabanın simgesi – Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu gibi yapılar, partileri bir araya getirmek için var. Ama bazen, bu bir araya gelişler, tam tersine ayrılık tohumları eker. Bir televizyon programında dökülen bir cümle, bir grup başkanvekilliğinin net yalanlaması... Ve birden, ekranlar dolup taşar, sosyal medya alevlenir. Bu hikaye, sadece bir ziyaret iddiası değil; Türkiye'nin derin yaralarının, siyasetin keskin bıçaklarıyla deşilmesi gibi. Peki, o İmralı kapısı, neden bu kadar hassas bir kilit taşıyor? Detaylara inmeden önce, o genel tabloyu bir soluklanalım – zira bu fırtına, sadece bir günde doğmadı, yılların birikmiş rüzgarlarının eseri.
Şimdi, o televizyon stüdyosuna ışınlanalım: Işıklar altında, mikrofonlar hazır, Pervin Buldan koltuğa yerleşiyor. DEM Parti'nin İmralı Heyeti üyesi, yılların siyasetçisi – gözlerinde o tanıdık kararlılık, sesinde yılların birikmiş bir inanç. Programın akışı, demokrasi ve kardeşlik üzerine dönerken, Buldan bir bomba bırakıyor masaya. "Grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşacak beş kişilik bir heyetin ziyareti öngörülüyor. Bize aktarılan bilgi bu yönde," diyor net bir şekilde. Bu cümle, sadece bir duyuru değil; İmralı'ya, Abdullah Öcalan'ın tutulduğu o adaya uzanan bir köprü taslağı gibi. Beş kişilik heyet – her partiden bir temsilci, komisyonun ruhuna uygun bir çeşitlilik. Buldan'ın sözleri, stüdyoda bir sessizlik yaratıyor; ama yayın bitmeden, haber ajansları devreye giriyor, telefonlar çalmaya başlıyor. Sosyal medya, anında #İmralıZiyareti etiketiyle dolup taşıyor; bazıları "Barışa bir adım" diye alkışlıyor, diğerleri "Provokasyon mu?" diye sorguluyor. Buldan, bu açıklamayı rastgele yapmıyor; DEM Parti'nin uzun soluklu stratejisinin bir parçası – Kürt meselesinde diyalog kapılarını aralama çabası. Ama bu kapı, her açıldığında, fırtınalar koparıyor. Ve o fırtınanın ilk rüzgarı, CHP'den esecekti – ama nasıl bir rüzgar, işte orası asıl heyecan.
O sözlerin yankısı, TBMM'nin koridorlarında hızla yayılırken, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir devreye giriyor. Emir, partisinin disiplinli sesi – her kelimesini tartan, her açıklamasını stratejik bir hamle gibi yapan bir isim. Gazetecilerin sorularıyla çevrelenmiş, yüzünde o sakin ama kararlı ifade... "Komisyonun gündeminde İmralı’ya gitmek yoktur ve böyle bir tartışma olmamıştır. Böyle bir anlaşma hiçbir şekilde söz konusu değildir," diye başlıyor. Bu cümle, bir duvar gibi dikiliyor karşısına; Buldan'ın umut dolu beyanını, tek hamlede yerle bir ediyor. Devam ediyor Emir, detaylara inerek: "Komisyonun İmralı’ya gitmesi ile ilgili herhangi bir gündem oluşmamıştır. Herhangi bir anlaşma veya tartışma söz konusu değildir. Daha öncesindeki komisyon toplantılarında veya komisyon toplantılarına hazırlık olmak üzere Sayın Meclis Başkanı'nın başkanlığında Grup Başkanvekilleri olarak yaptığımız toplantıların hiçbirinde İmralı’ya gidiş gündem yapılmadı. Bu konuyla ilgili olarak Meclis Başkanı herhangi bir görüş alma ihtiyacına girmedi." Sözleri, bir savunma değil; bir manifesto gibi. Komisyonun her toplantısını, her hazırlık oturumunu tek tek sayıyor – Meclis Başkanı'nın masasında bile bu konunun esamesi okunmamış. Emir'in ret'i, sadece lafta kalmıyor; CHP'nin resmi duruşunu pekiştiriyor. Bu açıklama, TBMM'nin kapılarında gazetecilere verilmiş; kameralar önünde, mikrofonlara yakın. Ve o an, Ankara'nın siyasi nabzı hızlanıyor – DEM Parti cephesi sessiz mi kalacak, yoksa bir karşı hamle mi gelecek?
Bu ret'in arkasında, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun karmaşık dünyası yatıyor. Komisyon, TBMM'nin son aylardaki en tartışmalı yapılarından biri – grubu bulunan partilerin temsilcilerinden oluşan, demokrasi ve kardeşlik adına diyalog arayan bir platform. Kuruluş amacı parlak: Farklı sesleri bir araya getirmek, Kürt meselesinden terörle mücadeleye, barışın yollarını aramak. Ama pratikte, her oturum bir mayın tarlası gibi – bir taraf diyalog derken, diğer taraf temkinli. Buldan'ın bahsettiği beş kişilik heyet fikri, tam da bu ruhun bir yansıması olabilirdi; her partiden bir üye, İmralı'ya gidip Öcalan'la görüşme... Ama Emir'in sözleri, bu fikrin komisyon masasına bile gelmediğini haykırıyor. Hatırlayın, komisyonun önceki toplantıları: Saatler süren tartışmalar, raporlar, öneriler... Hiçbirinde İmralı kelimesi geçmemiş. Meclis Başkanı'nın grup başkanvekilleri oturumları ise, daha da kritik – o masalarda, Türkiye'nin geleceği şekillenir. Emir, bu oturumları tek tek anlatarak, iddianın temelsizliğini vurguluyor. Peki, Buldan'ın "Bize aktarılan bilgi bu yönde" demesi nereden geliyor? Kulislerde fısıldanan bir söylenti mi, yoksa bir sızıntı mı? Komisyonun yapısı, bu tür belirsizliklere açık; ama CHP'nin ret'i, o belirsizliği bir netliğe kavuşturuyor – en azından kendi cephesinden.
Emir'in açıklaması, sadece CHP'yi değil, tüm muhalefeti titretiyor. Partinin iç toplantılarında, konu masaya yatırılıyor; vekiller, "Bu iddialar, komisyonun itibarını zedeliyor" diye mırıldanıyor. DEM Parti tarafında ise, Buldan'ın sözleri bir bayrak gibi dalgalanıyor – ama resmi bir yanıt gecikiyor. Belki bir basın açıklaması, belki bir grup toplantısı... Sosyal medyada ise savaş: #CHPRet etiketiyle binlerce paylaşım, "Kardeşlik komisyonu yalan mı?" diye soranlar; diğer yanda, "İmralı provokasyonu" diye öfkelenenler. AKP ve MHP kulisleri sessiz, ama gözler üzerlerinde – bu ret, onların işine mi yarayacak? Komisyonun diğer üyeleri, telefonlarını susturmuş; zira bu kriz, tüm yapıyı sarsabilir. Emir'in vurgusu net: "Böyle bir anlaşma hiçbir şekilde söz konusu değildir." Bu, sadece bir yalanlama değil; CHP'nin kırmızı çizgisi – terörle mücadelede taviz yok, diyalogda bile. Buldan'ın heyecanı, Emir'in soğukkanlılığı arasında, bir uçurum açılıyor. Ve bu uçurum, Türkiye'nin barış arayışını mı yutacak?
Derine inelim: O televizyon programının detayları, bir siyasi tiyatro sahnesi gibi. Buldan, kürsüde değil ama mikrofon başında – soruları yanıtlıyor, DEM Parti'nin vizyonunu çiziyor. "Beş kişilik heyet" fikri, örgütün iç dinamiklerinden mi doğmuş, yoksa arabulucular mı fısıldamış? İmralı, yıllardır bir tabu – Öcalan'ın sesi, her duyulduğunda ülke ikiye bölünüyor. Komisyonun kuruluşu, 2024 sonbaharına uzanıyor; o zamandan beri, raporlar hazırlanmış, oturumlar yapılmış. Ama İmralı, hiçbir gündem maddesinde yok. Emir'in saydığı toplantılar: Komisyonun haftalıkları, Meclis Başkanı'nın hazırlık oturumları... Her biri, tutanaklarla dolu. Bu ret, CHP'nin Özgür Özel liderliğindeki yeni dönemini de yansıtıyor – muhalefet, demokrasi derken, güvenlik hassasiyetini elden bırakmıyor. Buldan ise, eski HDP günlerinden beri diyalog savaşçısı; sözleri, bir umut kıvılcımı ama bu sefer söndü. Kulislerde, "Aktarılan bilgi"nin kaynağı soruluyor – bir danışman mı, bir aracı mı? Komisyonun beş kişilik heyeti fikri, teoride güzel: DEM'den, CHP'den, AKP'den, MHP'den, İYİ Parti'den birer temsilci... Ama pratikte, Emir'in duvarı gibi.
Bu olay, Ankara'nın siyasi ekosistemini bir kez daha altüst ediyor. CHP'nin ret'i, komisyonun geleceğini mi ipotek altına alacak? Gelecek oturumlarda, güven erozyonu mu yaşanacak? Buldan'ın açıklaması, belki iyi niyetli bir sızıntı; ama Emir'in yalanlaması, bir uyarı zili. Halk ne diyor? Sokak röportajlarında, "Barış istiyoruz ama provokasyon değil" sesleri yükseliyor. Sosyal medyada, videolar dönüyor – Buldan'ın programı, Emir'in basın açıklaması... Her ikisi de, milyonlarca kez izleniyor. Komisyonun diğer üyeleri, sessizliğini bozarsa ne olacak? Belki bir ortak bildiri, belki bir ret korosu. Ama şimdilik, gerilim havada asılı – İmralı kapısı, yine kilitli. Bu ret, sadece bir günün haberi değil; Türkiye'nin demokrasi sınavının bir parçası. CHP, kardeşlik derken, sınırlarını çiziyor; DEM Parti, diyalog derken, yalnızlaşıyor mu?
Peki, bu fırtına nereye varacak? Komisyonun bir sonraki toplantısı, bir dönüm noktası mı? Buldan bir düzeltme mi yapacak, Emir bir adım mı atacak? Ankara'nın koridorları, her zamanki gibi fısıldıyor – ama bu seferki fısıltı, yüksek sesli. Belki yarın, Meclis Başkanı bir araya getirir partileri; belki bu ret, yeni bir diyaloğun fitilini yakar. Ama kesin olan, Türkiye'nin yaralarının derinliği – ve siyasetin, o yaraları sarmak için ne kadar çabalayacağı. Vatandaş, ekranlara kilitlenmiş: Bu ret, bir son mu yoksa bir başlangıç mı? Cevap, belki koridorların ötesinde – ama heyecan, şimdiden dorukta.