CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında kürsüye çıktığında, salonda bir sessizlik hâkimdi. Konuşması, sadece iç politikayı değil, yıllardır biriken öfkeyi de dışarı vuruyordu. Aziz İhsan Aktaş iddianamesinin 578 sayfalık devasa hacmiyle gündeme oturduğu günlerde, Özel'in hedefinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli vardı. "Erdoğan hani ahtapot ortaya çıktığında insan içine çıkamayacaktık?" diye sordu Özel, sesi salonda yankılanırken. Bu soru, sadece bir eleştiri değil, adeta bir meydan okumaydı; iddianamede Ekrem İmamoğlu'na dair "suç örgütü" ifadesinin tam 29 kez geçtiğini hatırlatarak, masumiyet karinesinin nerede kaldığını sorguladı. İmamoğlu için henüz bir iddianame bile hazırlanmadığını vurguladı, arkadaşlarının masumiyetine olan inancını dile getirdi. Hukukçulara ve vicdan sahiplerine seslendi: Bu kadar açık bir çelişki karşısında sessiz kalınamaz.

AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
İçeriği Görüntüle

Özel, sözlerini daha da sertleştirerek, "Düş milletinden yakasından... Zulmetme artık! Sizi yargılayacağız. Yazıklar olsun iftiralarınıza," diye haykırdı. Bu haykırış, aylardır süren birikimin patlaması gibiydi. Berbat bir iddianameyle karşı karşıya olduklarını söyledi; İmamoğlu'na hazırlanacak iddianameden de hiçbir sonuç çıkmayacağını öngördü. Ve işte o an, rest çekme vakti geldi: "Haydi bakalım, Devlet Bahçeli canlı yayın istiyoruz. TRT bir kanal tahsis etsin. Milletin gözü önünde yargılama istiyoruz." Bu çağrı, salonda alkış tufanını kopardı. TRT'nin tarafsız bir kanal ayırmasını talep eden Özel, milletin gözleri önünde bir hesaplaşma istediğini netleştirdi. Bu, sadece bir tartışma değil, siyasi bir düello davetiydi; Bahçeli'nin sessiz kalması, muhalefetin elini güçlendirecekti. İddianameyi yerden yere vurdu: 16 kez sözde delillere atıf, 496 kez ifade alıntısı – ama somut kanıt nerede? Gizli tanıklara verilen Hollanda plakaları bile, Özel'in diline dolandı. "Ben onlara bir Hollanda bilgisi vereceğim. Kanıt koyacağım, bildiğimi bilsinler," dedi, gizemli bir gülümsemeyle. Bu vaadi, dinleyenleri meraklandırdı; ne tür bir koz saklıyordu elinde?

Konuşmanın ritmi hızlanırken, Özel iddianamenin içindeki çelişkileri tek tek sıraladı. Aziz İhsan Aktaş, tam 388 kamu ihalesi almış biri olarak, suç örgütünün sözde lideri konumunda 704 yıl yargılanıyor ama hâlâ serbestçe dolaşıyor. Bunların 300'ü AKP'den, sadece 88'i CHP'li belediyelerden – peki ya gerisi? Yedi tertemiz belediye başkanını bir torbaya atmışlar, aylardır hapiste tutuyorlar. İfadelerde 113 kez "duydum" kelimesi geçiyor; itirafçı denenler aslında iftiracı, rüşvet verdim diyen yok. "Önümüze kanıtı koysalar, ne diyeceğiz biz? Nasıl arkalarında duracağız?" diye sordu Özel, sesinde bir buruklukla. 578 sayfalık belge, elinize aldığınızda önemli görünüyor ama tel tel dökülüyor. "Arkadaşlarımızı serbest bırakın, görevlerinin başına dönsünler. Yaptığınız zulüm yeter, tutuksuz yargılama bekliyoruz." Bu talepler, sadece bir rica değil, bir ultimatom gibiydi. Bugün, 19 Mart darbesinin tam 216. günüydü; Özel bu tarihi anımsatarak, sürecin ne kadar uzadığını ve adaletsizliğin derinliğini vurguladı.

Özel'in okları, sadece hukuka değil, siyasi ittifaklara da çevrildi. "Bütün dünya, Türkiye'nin 1'den büyük olduğunu öğrensin," dedi, coşkuyla. CHP Sakarya İl Başkanlığı'ndan önümüzdeki dönemde dört milletvekili beklediklerini duyurdu; bu, yerel başarıların ulusal zaferlere dönüşeceğinin sinyaliydi. Dün Merkez Yürütme Kurulu toplantısını yaptıklarını, bugün grup toplantısında bir araya geldiklerini, yarın ise İstanbul'da son mitinglerini gerçekleştireceklerini anlattı. Bu tempo, CHP'nin enerjisini yansıtıyordu. Yurt dışı temasları nedeniyle bazılarının rahatsız olduğunu ima etti; "Dosta güven, olmayana kaygı versin." Dünya, Türkiye'nin sadece Recep Tayyip Erdoğan'dan ibaret olmadığını bilmeliydi. Yasaksız, vizesiz bir yeni iktidar hayali, herkesin gözünde canlandı. Bu sözler, muhalefetin uluslararası arenada güçlendiğini gösteriyordu; Avrupa'dan Asya'ya uzanan temaslar, Erdoğan'ın yalnızlığını pekiştiriyordu.

KKTC seçimleri, konuşmanın bir başka ateş noktasıydı. Hafta sonu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kardeş partileri CTP'nin zaferi Özel'i gururlandırdı. Tufan Erhürman'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, CHP'nin doğru yerde durduğunun kanıtıydı. "Kardeşimiz Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı oldu," diye alkışlattı salona. Cumhur İttifakı'nı eleştirdi: Yanlış yaptılar, Türkiye'den siyasetçi, bürokrat, popçu, türkücü götürdüler. Kimse Kıbrıs'ı arka bahçesi görmesin. CHP ne başta karıştı, ne de sonda; galibiyet alacaksak, önümüzdeki Türkiye seçimlerinde alacağız. "Kıbrıs'a plaka verirseniz, vilayet olarak görürsünüz. Cumhurbaşkanı'nı da vali olarak görürsünüz. Kıbrıs, bağımsız bir Türk devletidir, kardeşimizdir." Bu metafor, bağımsızlık vurgusunu güçlendirdi; plaka verme fikri, egemenlik ihlali olarak damgalandı. Vakti gelmiş bir değişimin önünde kimse duramaz – bu, hem Kıbrıs hem de Türkiye için bir kehanet gibiydi.

Özel'in konuşması, sadece eleştiriyle sınırlı kalmadı; umut aşılamaya da odaklandı. İddianamenin dökülüşü, İmamoğlu'nun masumiyeti, KKTC'deki zafer – hepsi, muhalefetin yükselişinin parçalarıydı. Bahçeli'ye canlı yayın çağrısı, Erdoğan'a ahtapot sorusu, Hollanda plakalı gizli tanıklara meydan okuma; her biri, siyasi tiyatronun bir sahnesiydi. Salondaki milletvekilleri, bu sözleri ayakta alkışladı; dışarıda ise sosyal medya fırtınalar kopardı. Bu grup toplantısı, sıradan bir cuma değildi; adalet arayışının, siyasi hesaplaşmanın ve değişim rüzgarlarının kesiştiği bir kavşaktı.

Peki, bu restin yankıları ne olacak? Bahçeli ve Erdoğan, canlı yayın teklifine kulak asacak mı? TRT bir kanal ayırır mı, yoksa sessizlik mi hâkim olacak? Aziz İhsan Aktaş'ın serbestliğiyle belediye başkanlarının hapisliği arasındaki tezat, kamu vicdanını nasıl sızlatacak? 578 sayfalık iddianame, 29 kez İmamoğlu suç örgütü, 113 "duydum" – bu detaylar, hukukun çelişkilerini gözler önüne seriyor. CHP'nin yurt dışı hamleleri, Erdoğan'ın yalnızlığını mı derinleştirecek? Sakarya'dan dört vekil beklentisi, İstanbul mitingi – bunlar, yerel zaferlerin ulusal dalgaya dönüşeceğinin müjdecisi mi?

KKTC'de Tufan Erhürman'ın zaferi, sadece bir seçim sonucu değil; bağımsızlığın simgesi. CTP'nin başarısı, CHP'nin stratejik duruşunu ödüllendiriyor. Türkiye'den ithal edilen popçu ve türkücü ordusu, Kıbrıs'ı arka bahçe yapma çabasının boşa çıktığını gösteriyor. Erhürman'ın cumhurbaşkanlığı, iki toplumlu çözümlerin ötesinde, egemen eşitliği pekiştiriyor. Özel'in "vakti gelmiş değişim" vurgusu, Anadolu'dan Akdeniz'e uzanan bir dalga yaratabilir. Plaka metaforu, yıllardır tartışılan ilhak korkusunu tersine çeviriyor; Kıbrıs kardeş, vilayet değil.

Özel'in Hollanda vaadi, gizli tanıkların güvenilirliğini sorgulatıyor. Bir plaka verip, iftira ağı örmek kolay; ama kanıtlarla yüzleşmek? Bu, muhalefetin elindeki kozları çoğaltıyor. 388 ihale, 300 AKP imzalı – bu rakamlar, suç örgütünün köklerini işaret ediyor. Yedi başkanın torbaya atılması, zulmün boyutunu anlatıyor. Tutuksuz yargılama talebi, adaletin temel taşı; aylardır süren hapislikler, vicdanları kanatıyor.

Bu konuşma, CHP'yi yeni bir safhaya taşıyor. Dün MYK, bugün grup, yarın İstanbul mitingi – tempo artıyor. Yurt dışı temaslar, Erdoğan'ın Türkiye'sini aşan bir vizyon çiziyor. "Türkiye 1'den büyük" sloganı, milyonları ayağa kaldırabilir. Dostlara güven, düşmanlara kaygı – bu, diplomasinin yeni yüzü.

Siyasi arenada, restler havada uçuşuyor. Özel'in meydan okuması, Erdoğan ve Bahçeli'yi köşeye sıkıştırıyor. Canlı yayın, milletin gözünde yargılama – bu teklif, reddedilemez bir davet. İddianamenin çöküşü, muhalefetin zaferi mi? KKTC'deki değişim, Türkiye'ye ilham mı verecek? Cevaplar, önümüzdeki günlerde şekillenecek. Ama bir şey net: Bu fırtına, kolay dinmeyecek. Siyasi sahnede, kılıçlar çekilmiş; kim galip gelecek, izlemeye değer.