Bölgedeki tansiyon hiç olmadığı kadar yükselmiş durumda ve resmi makamlardan gelen son açıklamalar, uzun süredir devam eden bir sürecin artık sonuna gelindiğini işaret ediyor. Başkentten yapılan uyarılarda kullanılan dilin aniden sertleşmesi ve tanımlamaların değişmesi, sahada işlerin beklenildiği gibi gitmediğinin en büyük kanıtı olarak yorumlanıyor. Perde arkasında yapılan pazarlıkların sonuçsuz kalmasıyla birlikte, hem sınır hattında hem de küresel siyasette kartların yeniden dağıtılacağı çalkantılı bir döneme giriliyor.
Cem Özüak, Milli Savunma Bakanlığı'nın uzun bir aradan sonra SDG ile ilgili yaptığı açıklamalarda üslup değiştirdiğine dikkat çekti. Daha önce sadece örgüt ismini kullanan bakanlığın, bu kez doğrudan "terör örgütü" ifadesini kullanmasının sıradan bir detay olmadığını belirtti. Özüak'a göre bu söylem değişikliği, SDG'nin zaman kazanmaya yönelik hamlelerinin boşa çıktığını ve 10 Mart tarihinde SDG lideri Mazlum Abdi ile geçici hükümet başkanı Ahmet Şara arasında yapılan mutabakatın çöktüğünü gösteriyor. Bölgedeki Kürt unsurlarının entegrasyonunu amaçlayan bu anlaşmaya uyulmaması, iplerin tamamen kopmasına neden oldu.
Analist Hamza Yardımcıoğlu ise konuyu daha geniş bir perspektiften ele alarak, ABD'nin bölgedeki yeni planını ifşa etti. Yardımcıoğlu, ABD elçisi Tom Barak'ın "Hayırsever Monarşi" (Benevolent Monarchy) kavramını ortaya attığını ve Ortadoğu'da ulus devlet yapısının yerine feodal, aşiret bazlı parçalı bir yönetim modelinin dayatılmaya çalışıldığını vurguladı. Bu plana göre, "her çöplüğün kendi horozu olacak" mantığıyla, merkezi olmayan ve aşiretlerin yönettiği küçük idarecikler oluşturulmak isteniyor.
Konuşulanların en çarpıcı kısımlarından biri de küresel ticaret yollarındaki devrim niteliğindeki değişimdi. Hamza Yardımcıoğlu, buzulların erimesiyle Kuzey Buz Denizi'nin (Arktik Okyanusu) gemi yolculuğuna elverişli hale geldiğini ve bunun dünya dengelerini sarstığını belirtti. Bu yeni rota sayesinde Çin'den çıkan malların Süveyş Kanalı'na girmeden, çok daha kısa sürede ve düşük maliyetle Avrupa'ya ulaşabildiği ifade edildi. Bu durumun Rusya'yı bir kara devletinden deniz devletine dönüştürdüğünü söyleyen Yardımcıoğlu, bu denklemin en büyük kaybedeninin ise deniz hakimiyetini yitiren İngiltere olduğunu dile getirdi.
Donald Trump'ın izleyeceği politikalara dair ezber bozan analizler de masaya yatırıldı. Hamza Yardımcıoğlu, Trump'ın aptal gibi görünmesine rağmen aslında çok zeki bir stratejist olduğunu savundu. Analiste göre Trump, Çin ve Rusya ile savaşmak yerine, onlarla "Koğuş Ağası" ittifakı kurarak dünyayı birlikte yönetmeyi planlıyor. Bu yeni "Koğuş Düzeni"nde NATO'nun işlevsizleşebileceği, hatta ABD'nin NATO'dan çıkmayı tartışabileceği, Avrupa'nın ise bu süreçte yalnız bırakılarak harcanabileceği öngörülüyor.
Gündemin bir diğer sıcak başlığı ise içeride yaşanan hareketlilikti. Programda, dışarıda bu büyük oyunlar kurulurken, içeride gündemin bir anda değiştirildiği ve ünlü isimlere yönelik operasyonların başladığı aktarıldı. Sadettin Saran, Mehmet Akif Ersoy ve Ela Rümeysa Cebeci ile başlayan sürecin; Aleyna Tilki, Danla Bilic ve İrem Sak gibi isimlerin gözaltına alınmasıyla devam ettiği bilgisi paylaşıldı. Ayrıca Cem Garipoğlu’nun kuzeni Kasım Garipoğlu ve Burak Ateş için de yakalama emri çıkarıldığı, tüm bu gelişmelerin büyük bir dikkat dağıtma veya temizlik operasyonu olabileceği konuşuldu.



