Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun Aralık ayı toplantıları, her zamanki gibi gerilimi doruğa çıkaracak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın öncülüğünde toplanan bu ekip, işçi, işveren ve hükümetten gelen beşer temsilciyle, toplam on beş kişilik bir heyet halinde iş başına geçiyor. Toplantıların en az on üyenin katılımıyla yapılacağını, kararların oy çokluğuyla alındığını bilmeyen kalmadı. Eğer oylar eşit çıkarsa, başkanın tarafı galip geliyor – bu kural, yıllardır dengeleri belirleyen bir gelenek. Bu sene ise farklı bir hava esiyor; TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ gibi büyük sendikaların başkanları, komisyona katılmama kararı aldı. Bu durum, masadaki dinamikleri nasıl etkileyecek? İşçi tarafı daha mı zayıf kalacak, yoksa yeni yüzler farklı bir ses mi getirecek? Henüz net değil, ama bu değişiklik, pazarlıkların seyrini değiştirebilecek kadar önemli.
Öncesinde devreye giren Üçlü Danışma Kurulu, komisyonun yol haritasını çiziyor. Burada, toplantı takvimi, işleyiş kuralları ve en kritik kısım: Hangi ekonomik veriler masaya yatırılacak? Enflasyon elbette başrolde, ama sadece o değil. Büyüme oranları, işverenlerin sırtındaki maliyet yükü, çalışanların marketten dönerkenki hali – hepsi hesaplara dahil edilecek. Hükümetin Orta Vadeli Programı'ndaki yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 28,5 olarak belirlenmiş; bu rakam, zam senaryolarının temel taşı gibi. Uzmanlar, artışın yüzde 20 ile 40 arasında bir yerde şekilleneceğini söylüyor. Neden bu kadar geniş bir aralık? Çünkü ekonomik rüzgarlar her an değişebiliyor; bir gün büyüme hızlanıyor, ertesi gün döviz fırlıyor. Amaç, hem işverenin nefes almasını sağlamak hem de çalışanın sofrasını korumak. Nihai kararı Cumhurbaşkanı'nın onayı mühürleyecek, yıl sonuna doğru herkes derin bir nefes alacak.
Şimdi, asıl heyecan verici kısma gelelim: Masadaki olası rakamlar. Mevcut net asgari ücret 22.153 lira, brüt ise 26.005 lira seviyesinde. Bu temelden yola çıkarak, enflasyon beklentisi, büyüme payı ve alım gücü koruma hedefiyle hazırlanan senaryolar şöyle sıralanıyor. Her bir yüzde, farklı bir geleceğin kapısını aralıyor – hangisi gerçek olacak, Aralık ayı söyleyecek.
Yüzde 20'lik bir artışla, net ücret 26.584 liraya, brüt 31.206 liraya sıçrıyor. Bu, en temkinli senaryo; enflasyonun biraz altında kalıyor ama işverenler için nefes aldırıyor. Bir adım öteye, yüzde 25'te net 27.630 lira, brüt 32.506 lira çıkıyor. Orta yol gibi duruyor, ama çalışanlar için hala yetersiz gelebilir mi? Orta Vadeli Program'ın tam ortasından, yüzde 28,5'lik artış net 28.404 lirayı, brüt 33.417 lirayı işaret ediyor. Bu, hükümetin resmi beklentisiyle uyumlu; enflasyonun ağırlığını tam sırtlanıyor, alım gücünü dondurmamayı vaat ediyor.
Daha iyimserlere gelince: Yüzde 30'la net 28.735 lira, brüt 33.807 lira. Büyüme oranlarının desteklediği bir tablo, belki de sendikaların bastıracağı nokta. Yüzde 35'te ise net 29.841 lira, brüt 35.107 lira devreye giriyor – bu, maliyetleri zorlasa da, çalışanların günlük hayatını rahatlatacak bir sıçrama. En uç senaryo yüzde 40: Net 30.946 lira, brüt 36.407 lira. Eğer ekonomik veriler parlarsa, bu rakamlar gerçek olabilir; ama işveren lobisinden itirazlar yükselebilir.
Bu senaryolar, rastgele değil; titiz bir hesaba dayanıyor. Orta Vadeli Program'ın enflasyon hedefi temel alınıyor, üzerine büyüme payı ekleniyor, işveren maliyetleri (sosyal güvenlik primleri, vergiler) dengeleniyor ve en önemlisi, bir ailenin dört kişilik geçim standardı korunmaya çalışılıyor. Geçen yılki zamlar gibi, sadece rakam artışı değil, refah payı da gündemde. Hatırlayın, 2023'te enflasyon yüzde 60'lara vurduğunda, komisyon yüzde 49 zamla net 11.402 liraya çıkmıştı. 2024'te ise yüzde 49'la 17.002 liraya sıçramıştı. 2025 için yüzde 30'luk artışla bugünkü seviyeye gelindi. Bu tarihsel zincir, 2026'yı şekillendiriyor; her yıl, bir önceki yarayı sarmaya çalışıyor. Ama enflasyonun hızı, bu zinciri koparabiliyor – son aylarda yüzde 50'lere yaklaşan kümülatif enflasyon, alım gücünü eritiyor. Bir ekmek 15 lira, süt 40 lira derken, asgari ücretli bir ailenin bütçesi ip üstünde dans ediyor.
Uzmanlar ne diyor peki? Çoğu, Orta Vadeli Program'la uyumlu bir yol izleneceğini düşünüyor. "Zam, enflasyonla senkronize olmalı," diyor bir ekonomist; çünkü aksi takdirde, yıl ortasında ek zam kaçınılmaz hale geliyor. İşverenler, maliyetlerin artmasından yakınıyor – primler, vergiler, enerji faturaları derken, küçük işletmeler nefes alamıyor. Öte yandan, işçiler alım gücünün korunmasını talep ediyor; dört kişilik bir ailenin aylık mutfak masrafı 20 bin lirayı aşmışken, net 25 bin liranın altında bir ücret hayal kırıklığı yaratır. Sendikaların katılmama kararı, bu dengeyi bozabilir; belki de masada daha fazla uzlaşma ihtiyacı doğar. Hükümet tarafı ise büyüme oranlarını koz olarak kullanıyor – eğer yıl sonu GSYH artışı yüzde 4'ü aşarsa, refah payı şişebilir.
Bu pazarlık, sadece rakamlarla sınırlı değil; toplumun nabzını tutuyor. Milyonlarca insan, o net rakamı duyunca hesap yapacak: Kira, fatura, okul taksitleri... Bir asgari ücretli baba, çocuğunun ayakkabısını mı yoksa faturayı mı ödeyeceğini mi seçecek? İşverenler ise, eleman kaybından korkuyor; düşük zam, turnover'ı artırır, verimliliği düşürür. Hükümet, hem istihdamı korumak hem de sosyal barışı sağlamak zorunda. Aralık ayı, bu üçgenin düğümünü çözecek. Toplantılar uzarsa, yılbaşı öncesi belirsizlik büyür; erken anlaşma ise, yeni yılı umutla karşılatır.
Peki, bu senaryoların ötesinde neler olabilir? Siyasi gelişmeler devreye girerse, yüzde 40'lık uç senaryo bile masaya gelebilir. Hatırlayın, pandemi döneminde beklenmedik zamlar yapılmıştı. Veya enflasyon revize edilirse – Orta Vadeli Program'da yüzde 28,5 var ama gerçek veriler yüzde 30'u aşarsa, komisyon buna göre hareket eder. Alım gücü hesabı da kritik; Türkiye İstatistik Kurumu'nun açlık ve yoksulluk sınırları, masanın vazgeçilmezi. Şu an açlık sınırı 15 bin lirayı geçmiş, yoksulluk 50 bine dayanmış – asgari ücret, bu sınırların altında kalmamalı.
Gelecek adımlar net: Üçlü Danışma Kurulu hemen toplanıyor, komisyon Aralık ortasında start veriyor. Her hafta bir oturum, her oturum bir veri bombardımanı. Sonra, Cumhurbaşkanı'nın imzası ve Resmi Gazete'de yayın. 1 Ocak 2026'dan itibaren, bordrolar değişecek. Bu zam, sadece maaşı değil, ekonominin ritmini belirleyecek; tüketim canlanırsa büyüme hızlanır, aksi halde resesyon kapıda.
Düşünün bir: Net 28 bin lirayla, bir aile ne kadar rahat eder? Market sepeti dolar mı, yoksa yine kısılır mı? Yüzde 35'lik senaryoda, belki bir tatil hayali kurulur; yüzde 20'de ise, mevcut sıkıntılar sürer. Bu belirsizlik, heyecanı katlıyor. Aralık ayı, sadece takvimde bir ay değil; milyonlarca hayatın dönüm noktası. Masadaki rakamlar netleştikçe, umutlar da şekillenecek. Kim kazanacak bu pazarlıkta? İşçi mi, işveren mi, yoksa enflasyon mu? Cevaplar yakında gelecek, ama şimdiden hesap yapmaya başlayanlar için, her gün bir bekleyiş. Belki de en güzel senaryo, hepsini tatmin eden bir orta yol olur – ki bu, Türkiye'de nadir görülen bir mucize. İzlemeye devam, çünkü bu hikaye, hepimizin hikayesi.