Dünya

ABD ve İsrail'in Gizli Oyunu Fırat'ın Doğusundaki Kürt Özerkliğini Nasıl Bitiriyor?

HTŞ liderinin New York'taki inanılmaz temasları, uluslararası dengeleri kökten değiştirdi. Kürtler ve SDG için kartlar yeniden dağıtılıyor. Suriye'de beklenen büyük savaşın ayak sesleri mi bunlar? Tüm detaylar haberimizde!

Suriye'de son 11 yıldır süren kaos ortamında dengelerin bu denli köklü bir şekilde değişeceği kimsenin aklına gelmezdi. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, özellikle Ebu Muhammed El Colani'nin New York temasları, yalnızca bölgesel değil, küresel güç denklemlerinde de radikal bir dönüşümün yaşandığını kanıtladı. Düne kadar uluslararası teröristler listesinde yer alan bir ismin, BM Genel Kurulu'na Suriye Cumhurbaşkanı sıfatıyla katılarak üst düzey görüşmeler yürütmesi, tüm ezberleri bozdu. Bu durum, özellikle Fırat'ın doğusunda IŞİD'e karşı 11 yıldır Batılı müttefiklerle ortaklık yapan yerel yönetimler (SDG) için büyük bir hayal kırıklığı ve varoluşsal bir tehdit yarattı. Zira Colani'ye açılan bu uluslararası kredi, Suriye sahnesinde Kürtlerin elindeki en önemli kartları tek tek düşürüyor.

Fehim Taştekin’in analizlerine göre, Colani’nin New York’a gidebilmesi, BM Güvenlik Konseyi Komitesi’nin seyahat yasağı ile ilgili muafiyet kararıyla mümkün olabildi. Colani, BM'nin teröristler listesinde yer almaya devam etmesine rağmen, uluslar liginde Suriye Cumhurbaşkanı olarak ağırlanıyor ve bu durum, onun meşruiyet sorununu önemli ölçüde çözdüğü anlamına geliyor. Bu krediyi açan uluslararası aktörler, şimdilik bir "bekle gör" siyaseti izliyor. Ancak Taştekin, ABD yönetiminin henüz deneme sürüşünü tamamlamadığını, arabayı Colani kullansa da yan koltukta fren mekanizmalarının Amerikalıların kontrolünde olduğunu belirtiyor. ABD, Suriye’yi yaptırım kıskacında tutan Sezar Yasası'nı kaldırmadan önce, Colani’ye verdikleri ödevleri adım adım takip etmek istiyor. Colani, ABD’nin taleplerine olumlu yanıt verdiği sürece yolu açık olacak.

Ancak Taştekin'in vurguladığı gibi, dışarıda kazanılan bu meşruiyet, içerideki meşruiyet krizini çözmekten çok uzaktır. Colani, birleşik bir Suriye’de seçimler yoluyla iş başına gelmiş biri değil; HTŞ ile bir düzine silahlı grubun cumhurbaşkanı ilan ettiği bir liderdir. Suriye, etki ve kontrol alanlarına bölünmüş durumda ve merkezin kontrolünü sağlama adına dokunulan her yerde katliamlar yaşanıyor. Buna rağmen, dışarıda gördüğü bu destek, güç denklemi ve psikolojik etki açısından Colani’nin elini içeride de güçlendiriyor. Sıradan insanlar dahil, pek çok kesim, Colani'nin bu kadar ülke tarafından karşılanıp, görüşmeler yapılıp, anlaşmaların masaya yatırılmasını, "doğru yolda" olduklarına dair bir işaret olarak görüyor.

Taştekin, uluslararası aktörlerin yeni yönetimle çalışma eğiliminin arttığını ve HTŞ yönetimini tanımanın ABD ve ortaklarının peşinen yaptığı bir tercih olduğunu vurguluyor. "Bir bakalım, bu HTŞ ne yapacak, görelim, ona göre karar verelim demediler," diyen Taştekin, Colani’yi bugünlere kendilerinin hazırladığını ifade ediyor. Hatta HTŞ’nin Alevi ve Dürzilere yönelik yaptığı bütün katliamlar yanına kâr kaldı ve Şam’la çalışma yönündeki tercihi etkilemedi. Eğer New York’taki görüşmelerden sonra Sezar Yasası’nın kaldırılması yönündeki eğilim güçlenir ve Suriye yaptırım çengelinden tamamen kurtulursa, Colani’nin eli hepten rahatlayacak.

Colani’nin bu kadar hızlı destek görmesi, Fırat’ın doğusundaki fiili özerk yapının (SDG) işini zorlaştırıyor. Kürtler, Colani’nin önünde bir sürü bariyer varken özerkliği daha erişilebilir görüyordu; HTŞ’nin aleyhine olan durum, aslında SDG’nin lehineydi. Ancak Taştekin'e göre, HTŞ aleyhte olanı lehine çevirirken, SDG’nin tutunma noktaları adım adım azalıyor. SDG, IŞİD’e karşı sahada ortak olarak gördükleri ABD’nin, IŞİD’ın devamı olan cihatçı bir örgüte (HTŞ) el vereceğini beklemiyordu. SDG, IŞİD’le mücadelede Batılılarla ortaklığa ve IŞİD üyelerinin tutulduğu hapishanelere gardiyanlık yapmaya, oyun değiştirici bir kart olarak bakıyordu. Bu değerlendirme, IŞİD’a karşı ortaklığın özerk yönetim için siyasal tanımaya dönüşeceği beklentisini yükseltmişti.

Ancak Taştekin, bu kartın Şam’da iktidarda Batı’nın düşman bellediği Esad rejimi varken işe yaradığını belirtiyor. Suriye’de statükoyu radikal bir şekilde değiştirdikten sonra, Batılı ülkeler BM’de tanınan Suriye yönetimi ile çalışmayı seçiyor. Önceki yönetim (Esad) de BM’de meşru olarak yer alıyordu ancak işlerine gelmiyordu; şimdi işlerine geldiği için böyle davranıyorlar. Yine de ABD, HTŞ’nin tökezleme ihtimaline karşı SDG’yi bir emniyet vanası gibi tutmak istiyor. Ancak bu durum, SDG’nin sistemde Kürtlerin istediği şekilde yer alması yönündeki beklentileri karşılamıyor. Colani’nin New York’a gideceği kesinleşince, ABD’nin denge kurmak amacıyla özerk yönetimi temsilen İlham Ahmet’i de davet edeceği yönünde spekülasyonlar yapıldı, ancak bu beklenti karşılık bulmadı. ABD, çift ajanda görüntüsünden kaçındı.

Fehim Taştekin, ABD’nin yeni yöneliminde SDG’nin IŞİD’le mücadelede durduğu zemini aşındıran gelişmeler yaşandığını belirtiyor. Colani, "Sizin için mesele IŞİD’le mücadele ise, bununla en iyi mücadeleyi biz yaparız," diyerek SDG’nin elindeki kartı oynuyor ve bunun karşılık bulma ihtimali dışlanamaz. CENTCOM komutanı Cooper’ın Şam ziyaretinde, HTŞ yönetimiyle ya da Yeni Suriye ordusuyla işbirliği imkanlarının konuşulup tartışıldığı ve sahada birkaç ortak operasyonun yapıldığı aktarılıyor. IŞİD’tan gelen bir örgütün devlet statüsüne kavuşmasına izin veren uluslararası aktörler, rahatlıkla "IŞİD’e karşı HTŞ" kartını da benimseyebilirler. Taştekin, aynı meşrepten gelen İslamcı güçlerin IŞİD’in ideolojik tabanını etkileme şansına sahip olduğunu, dolayısıyla IŞİD’ın sulandırılmış, ehlileştirilmiş bir versiyonunun iktidara geldiğini ifade ediyor. Eski CIA Direktörü David Petraos’un New York’ta Colani’ye "Selamünaleyküm Sayın Cumhurbaşkanı, Sizinle tanışmak benim için bir onur," diyerek iltifat etmesi de bu dönüşümün çarpıcı bir göstergesidir.

Bu tabloda İsrail’in rolü de kilit öneme sahip. Taştekin’in aktardığına göre, İsrail, Süveyde’de Dürzler için devreye girmesi, Şam’daki Genelkurmay Başkanlığını bombalaması ve kırmızı çizgiler çekmesi gibi eylemlerde bulunsa da, Kürtler için herhangi bir koşul öne sürmedi. İsrail, Dürziler için yaptığı çıkışların hiçbirini Kürtler için yapmadı. Sadece Amerikan yönetimine SDG’ye desteğin devam ettirilmesi yönünde sözlü telkinlerde bulundu. Taştekin, İsrail’in bu sözlü desteği belki de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak veya Şam’dan istediklerini daha kolayca alabilmek için yaptığını düşünüyor. Ankara’nın Şam’a güçlü desteğinin, İsrail’in taleplerine karşı bir direnç kaynağı olabileceği hesap ediliyor.

Ancak asıl kilit nokta, HTŞ’nin ABD ve İsrail ekseninde kabul görmek için sunduğu argümanlardır. HTŞ'nin "altın tepside sunduğu şeyler," Filistinli örgütlerin Suriye’den çıkarılması ve Hizbullah’la bağların koparılmasıdır. Taştekin, HTŞ'nin 8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirdikten sonra 9 Aralık’ta Filistin kamplarını basıp Filistinli örgütlere kapıyı gösterdiğini, ofislerini kapattığını ve mülklerine el koyduğunu belirtiyor; böylece direniş unsuru olarak görülen Filistinli örgütler İsrail adına tasfiye ediliyor. Dahası, HTŞ, eski Mossad casusu Eli Cohen’in 3.000 parçadan oluşan arşivini İsrail’e hediye ederek, "Bakın biz sizle birlikteyiz," mesajını verdi.

Bu bağlamda Taştekin, SDG’nin veremediği veya verme şansının olmadığı şeyler olduğunu vurguluyor. SDG, ABD’nin yönlendirmelerine rağmen İran ve Suriye güçlerine karşı savaşa girmeyi reddetmişti. Özellikle Fırat’ın altına geçip Irak-Suriye sınırlarını kapatarak İran bağlantılı güçlerin ve sevkiyatların önüne geçme planını SDG kabul etmemişti. Buna karşın HTŞ, İsrail’e "düşmanlarımız ortak, geleceğe bakalım," mesajını veriyor. Colani’nin mesajlarının özünde ise, SDG’yi bu haliyle korumakta ısrar edilirse Suriye’nin bütünlüğünün bozulacağı, bölgenin istikrarının sarsılacağı ve Türkiye ile Irak’ın bundan etkileneceği tehdidi ima ediliyor. Bu, dolaylı olarak, SDG’ye karşı operasyonların kaçınılmaz hale geleceği anlamına geliyor.

Fehim Taştekin, Colani’nin New York öncesi ve sonrası oluşan bu rahatlığın, SDG’yi destekleyen uluslararası aktörlerin artık kendi arkasında olduğu düşüncesinden kaynaklandığını belirtiyor. New York turu henüz tamamlanmadı ve ABD Dışişleri Bakanı Rubio’nun Colani ile görüşmesinden sonra yapılan açıklama olumlu vurgular içeriyordu. Trump yönetiminin Kürtlerle ilgili tam olarak ne düşündüğü belirsizliğini korusa da, 2026 bütçesinde SDG’ye ayrılan 130 milyon dolarlık payın ve Amerikan güçlerinin sahadaki ortak askeri tatbikatlarının devam etmesi, bir denge arayışının işareti sayılabilir. Ancak Taştekin, bu sürecin uzun olacağını ve her şeyin birden kaldırılmayacağını belirterek, uluslararası aktörlerin Suriye’yi avuçlarının içine aldıklarını ve istedikleri şekilde şekillendirmek için adım adım ilerlediklerini ifade ediyor.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads