Sınırın ötesindeki topraklarda onlarca yıldır hüküm süren bir devrin kapanmasıyla birlikte, bölge halkı ve tüm dünya nefesini tutmuş durumda. Şam'daki yönetim değişikliğinin ardından taşların henüz yerine oturmadığı bu kritik süreçte, coğrafyanın geleceğini belirleyecek olan en büyük bilmece gün yüzüne çıkıyor. Sokaklarda bir yandan özgürlük şarkıları yükselirken, diğer yandan askeri konvoyların gürültüsü ve diplomatik koridorlardaki fısıltılar, çok daha büyük bir fırtınanın habercisi olabilir. Herkesin cevabını aradığı o soru, artık sadece bir siyasi tercih değil, bölgedeki kalıcı barışın veya yeni bir çatışma dalgasının yegane anahtarı haline gelmiş durumda.
Yeni kurulan geçici yönetimin belirlediği takvim, tüm aktörler için zamanın hızla daraldığını gösteriyor. 31 Aralık tarihi, bölgedeki dengeler için bir dönüm noktası olarak ilan edildi. Bu tarihe kadar tüm grupların ulusal bir diyalog zemininde birleşmesi ve ülkenin bölünmez bütünlüğü altında tek bir bayrak, tek bir ordu ve tek bir yönetim anlayışıyla hareket etmesi bekleniyor. Ancak bu beklentinin karşısında, ülkenin kuzeydoğusunda yıllardır kendi özerk yapısını koruyan ve geniş bir alanı kontrol altında tutan güçlerin varlığı, meselenin ne kadar karmaşık olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Masadaki mühlet dolarken, uzlaşma sağlanamazsa nelerin feda edileceği konusu büyük bir gizemini koruyor.
Kuzeydeki oluşum, özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve onun siyasi kanadı, ülkenin en kritik kaynaklarını elinde bulunduruyor. Petrol yatakları, devasa barajlar ve tarım arazilerinin büyük bir kısmı bu grubun kontrolü altında. Şam'daki geçici hükümetin yetkilileri, bu kaynakların "Suriye halkının tamamına ait olduğunu" vurgulayarak, bu yapıların merkezi yönetime devredilmesini şart koşuyor. Özellikle geçici hükümetin Başbakanı Ahmet Tuma ve diğer üst düzey yetkililer, birleşik bir Suriye için orduların birleştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor. Ancak bu talep, kuzeydeki yapının "kazanılmış haklarını" kaybetme korkusuyla birleşince, görüşmelerin tıkanma noktasına gelmesine neden oluyor.
Kuzeydeki aktörler ise federal bir yapı veya geniş çaplı bir özerklik arayışından vazgeçmiş değil. Kendi meclislerini, güvenlik birimlerini ve eğitim sistemlerini kurmuş olan bu gruplar, merkezi hükümetin doğrudan müdahalesini bir tehdit olarak algılıyor. Mazlum Abdi liderliğindeki yapı, bir yandan müzakere kapısını açık tuttuğunu belirtirken, diğer yandan askeri hazırlıklarını ve uluslararası destek arayışlarını sürdürüyor. Özellikle okyanus ötesi güçlerin bölgedeki varlığı, kuzeydeki grubun masada elini güçlendiren en önemli unsurlardan biri olarak görülüyor. Eğer bir orta yol bulunamazsa, yıl sonunda bu güçlerin geri çekilip çekilmeyeceği veya yeni bir askeri operasyonun başlayıp başlamayacağı sorusu bölgeyi diken üstünde tutuyor.
Müzakere masasındaki tek sorun askeri veya idari yapı değil; aynı zamanda toplumsal temsil sorunu da büyük bir kriz yaratıyor. Bölgedeki Kürt siyasi hareketinin tek parça olmadığını unutmamak gerekiyor. Geçici hükümetle daha yakın ilişkiler içinde olan Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) gibi yapılar, SDG'nin baskıcı tutumundan şikayet ederken, Şam ile diyalog kurulmasını savunuyor. Bu durum, kuzeydeki Kürtlerin de kendi içinde bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Bir yanda statüko korunmak istenirken, diğer yanda değişen Suriye gerçeğinde yeni bir yer edinme çabası, tarafları birbirine karşı daha sert adımlar atmaya zorluyor.
Okyanus ötesi büyük güçlerin bölgedeki tavrı da bu karmaşık denklemin en hayati parçası. Washington yönetiminin, kuzeydeki ortağını bir anda terk edip etmeyeceği, oradaki enerji kaynaklarının kontrolünü kime bırakacağı ve yeni dönemdeki stratejik ortaklıklarını nasıl şekillendireceği, Şam'daki geçici hükümetin hamlelerini doğrudan etkiliyor. Eğer yıl sonuna kadar bir uzlaşı çıkmazsa, sahada yeni bir hareketliliğin tetiklenmesi an meselesi. Uzmanlar, bu sürecin sadece bir iç mesele olmadığını, aynı zamanda bölgedeki tüm komşu ülkelerin güvenlik doktrinlerini yeniden yazacak kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu vurguluyor.
Sonuç olarak, Aralık ayının son günleri sadece bir yılın bitişini değil, aynı zamanda bölünmüş bir coğrafyanın birleşip birleşemeyeceğinin testini temsil ediyor. Şam yönetimi "tek devlet, tek ordu" derken, kuzeydeki güçler "yerel haklar ve koruma" diyor. Aradaki bu derin uçurumun bir köprüyle mi kapanacağı yoksa daha büyük bir boşluğa mı dönüşeceği, önümüzdeki birkaç hafta içinde netleşecek. Barışın kokusu ile barutun kokusu arasındaki o ince çizgide yürüyen bölge halkı için her dakika, geri dönülemez bir geleceğin kapısını aralıyor.





