Avrupa Birliği, sanayi sektöründe tarihin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Görkemli fabrikaların bir bir kapandığı, işçilerin geleceksiz kaldığı bir fırtına tüm kıtayı sarsıyor. Ancak bu kriz, sadece rakamlarla sınırlı değil; insan hikayeleri, ekonomik çalkantılar ve küresel rekabetin acımasız yüzü bu felaketin gölgesinde yatıyor. Peki, Avrupa’nın sanayi devi nasıl bu hale geldi?
2024’ün ilk sekiz ayında, Avrupa Yeniden Yapılandırma Monitörü (ERM) verilerine göre, 72 büyük sanayi kuruluşu kepenk indirdi. Bu, 2009 küresel mali krizinden bu yana görülen en yüksek kapanış oranı. Kapanan fabrikalar, otomotivden tekstile, kimyadan çelik üretimine kadar geniş bir yelpazede yer alıyor. Bu kapanışlar, 18 bin işçinin işsiz kalmasıyla sonuçlandı; bu rakam, AB tarihindeki en yüksek üçüncü iş kaybı olarak kayıtlara geçti. İşçiler, ailelerini nasıl geçindireceklerini düşünürken, Avrupa ekonomisi derin bir endişe sarmalına sürüklendi.
Bu krizin kökenleri, son beş yılda Avrupa sanayisini vuran bir dizi fırtınanın birleşiminde yatıyor. 2020’de pandemi, tedarik zincirlerini altüst etti ve üretim hatlarını durdurdu. O yıl, 49 sanayi kuruluşu kapanmış, 18 bin 700 işçi işini kaybetmişti. Ancak 2024’teki 72 kapanış, pandeminin bile ötesine geçti. Peki, son beş yılda neler değişti? 2020’den itibaren enerji maliyetleri fırladı; özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası gaz ve elektrik fiyatları sanayiyi adeta boğdu. Avrupa’nın enerji bağımlılığı, sanayi tesislerini yüksek maliyetlerle baş başa bıraktı. Örneğin, Almanya’daki çelik üreticileri, enerji faturalarını karşılayamaz hale geldi ve bazıları üretimi tamamen durdurdu.
Ayrıca, Çin ve Asya’daki ucuz üretim, Avrupa’nın rekabet gücünü baltaladı. 2021’de Avrupa Komisyonu, sanayi stratejisini yenileme sözü verdi, ancak bu planlar kağıt üzerinde kaldı. Otomotiv sektörü, elektrikli araçlara geçişte yetersiz kaldı; batarya üretiminde Asya’ya bağımlılık arttı. 2022’de başlayan çip kıtlığı, özellikle Almanya ve Fransa’daki otomotiv devlerini vurdu. Volkswagen ve Stellantis gibi markalar, üretimde kesintilere gitti ve bazı tesislerini kapatma kararı aldı. 2023’te ise artan faiz oranları, sanayi yatırımlarını yavaşlattı; bankalar, riskli gördükleri sanayi projelerine kredi vermekten kaçındı.
Kapanışların insan hikayeleri ise yürek burkuyor. Almanya’nın Ruhr bölgesinde, 30 yıldır bir çelik fabrikasında çalışan Hans Müller, işten çıkarılmasının ardından şöyle diyor: “Bir sabah işe gittim, kapıda bir kilit ve bir not vardı. 30 yıl, bir kâğıt parçasıyla bitti.” Müller gibi binlerce işçi, yılların emeğini bir anda kaybetti. Fransa’da bir otomotiv yan sanayi fabrikasında çalışan Marie Dubois ise, “Çocuklarımın okul masraflarını nasıl karşılayacağım? Gelecek artık karanlık,” diyerek gözyaşlarına boğuluyor. Bu hikayeler, krizin sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani bir trajedi olduğunu ortaya koyuyor.
Kapanışların coğrafi dağılımı da dikkat çekici. Almanya, Fransa ve İtalya, en fazla kapanışın yaşandığı ülkeler oldu. Almanya’da 25, Fransa’da 18 ve İtalya’da 12 fabrika kapandı. Bu ülkeler, Avrupa sanayisinin belkemiği olarak görülüyordu, ancak şimdi işsizlik dalgasıyla boğuşuyorlar. Özellikle Almanya’daki kapanışlar, ülkenin “sanayi mucizesi” imajını sarsıyor. İtalya’da tekstil sektörü, ucuz Asya ithalatına karşı koyamadı; birçok köklü aile şirketi iflas bayrağını çekti.
Peki, bu kapanışların ardında sadece ekonomik faktörler mi var? Uzmanlar, Avrupa’nın yeşil dönüşüm politikalarının da sanayiyi zora soktuğunu belirtiyor. 2020’de başlayan “Avrupa Yeşil Mutabakatı”, karbon emisyonlarını azaltmayı hedeflese de, sanayi tesislerine ağır yükler getirdi. Yüksek vergiler ve sıkı düzenlemeler, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri vurdu. 2023’te bir Alman kimyasal madde üreticisi, “Yeşil düzenlemelere uymak için milyonlarca euro yatırım yapmamız gerekiyordu, ama bunu karşılayacak gücümüz yoktu,” diyerek kapanış kararını açıklamıştı.
Son beş yılda, Avrupa sanayisi birbiri ardına gelen krizlerle sarsıldı. 2020’deki pandemi, 2021’deki enerji krizi, 2022’deki çip kıtlığı ve 2023’teki finansman sorunları, sanayi devlerini dize getirdi. 2024’te ise bu krizlerin birikimi, 72 fabrikanın kapanmasıyla doruğa ulaştı. Ancak bu, sadece bir başlangıç olabilir. Uzmanlar, 2025’te enerji fiyatlarının daha da artabileceğini ve yeni kapanışların kapıda olduğunu söylüyor. Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimlerini ertelemesi, sanayi yatırımlarını daha da zorlaştırabilir.
Avrupa’daki bu kriz, sadece işçileri değil, tüm toplumu etkiliyor. İşsiz kalan işçiler, sosyal yardım sistemlerine yük bindiriyor; bu da hükümetlerin bütçelerini zorluyor. Almanya’da işsizlik oranı, 2024’te son beş yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Fransa’da ise işçi sendikaları, kapanışlara karşı grev dalgası başlattı, ancak bu eylemler üretimi geri getiremedi. İtalya’da gençler, iş bulma umudunu yitirip başka ülkelere göç etmeye başladı.
Avrupa sanayisinin geleceği belirsiz. Bazı uzmanlar, krizin yapısal reformlarla aşılabileceğini savunuyor. Örneğin, enerji bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerji yatırımları artırılabilir. Ancak bu, kısa vadede çözüm sunmuyor. Diğerleri, Avrupa’nın sanayi politikalarını tamamen yeniden düşünmesi gerektiğini söylüyor. Asya ile rekabet edebilmek için inovasyon ve devlet desteği şart. Aksi takdirde, Avrupa’nın sanayi devi günleri tarihe karışabilir.
Bu kriz, sadece fabrikaların kapanması değil, bir dönemin sonu. Avrupa, sanayi gücünü yeniden inşa edebilecek mi? Yoksa bu kapanışlar, kıtanın ekonomik çöküşünün ilk işaretleri mi? İşçiler, aileler ve hükümetler, bu soruların yanıtını ararken, tek bir gerçek var: Avrupa sanayisi, tarihin en zor sınavıyla karşı karşıya.