Orta Doğu'nun tozlu yollarında, barışın kırılgan bir illüzyon olduğu gün gibi ortada. Yıllardır süren diplomatik danslar, ani bir patlamayla yerle bir olabiliyor. Lübnan'ın başkenti Beyrut'un gökyüzü, son saatlerde adeta bir savaş sahnesine dönüştü. Bu olay, sadece iki komşu ülke arasındaki gerilimi değil, tüm bölgenin kaderini sorgulatıyor. Peki, bu ani yükselişin kökeninde yatanlar neler? Hikaye, derinlere iniyor.
6 Kasım 2025 sabahı, saatler henüz 08:00'i vurmuşken, İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait F-35 jetleri Lübnan hava sahasını ihlal etti. Hedef, Beyrut'un güneyindeki Dahiye semtiydi – Hizbullah'ın bilinen üslerinden biri. İlk dalga saldırılarda, üç füze tam isabetle bir komuta merkezini vurdu. Gözcüler, devasa bir duman bulutunun şehri kapladığını anlatıyor; sanki gökyüzü yere inmiş gibi. Bu saldırı, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) resmi açıklamasında "terör altyapısına karşı önleyici operasyon" olarak nitelendirildi. Ancak Lübnan tarafı, bunu "açık bir savaş ilanı" olarak damgaladı.
Saldırının detayları, her geçen dakika daha da netleşiyor. IDF'ye göre, hedeflenen yapı, Hizbullah'ın roket fırlatma üssüydü ve içindeki ekipmanlar, kuzey İsrail'e yönelik olası bir saldırıyı hazırlıyordu. Jetler, hassas güdümlü mühimmatlarla vur-kaç taktiği uyguladı; toplamda 12 sorti gerçekleştirildi. Lübnan Sağlık Bakanlığı'nın ilk raporlarına göre, en az 15 kişi hayatını kaybetti, bunların 8'i sivil olarak kaydedildi. Yaralı sayısı ise 45'i buluyor, çoğunluğu kadın ve çocuklar. Dahiye'nin dar sokaklarında, ambulans sirenleri gece boyu çınladı; hastaneler acil durum moduna geçti. Bir tanık, "Gökyüzü kızıla boyandı, çocuklar ağlayarak kaçıştı" diye tarif ediyor o anları.
Hizbullah'ın tepkisi gecikmedi. Örgütün sözcüsü, Beyrut'tan yaptığı açıklamada, "Bu İsrail'in son nefesi olacak" diyerek misilleme sözü verdi. Kısa süre sonra, Lübnan-İsrail sınırında patlamalar duyuldu; Hizbullah militanları, Katyuşa roketleriyle kuzeydeki bir IDF karakoluna ateş açtı. İsrail tarafında iki asker yaralandı, ancak can kaybı bildirilmedi. Bu karşılıklı ateş, 2006'daki 34 günlük savaşı anımsatıyor – o zamanlar binlerce roket yağmıştı, bölge aylarca alevler içinde kalmıştı. Uzmanlar, bugünkü gerilimin o dönemi gölgede bırakabileceğini söylüyor, zira her iki taraf da daha gelişmiş silahlara sahip.
Uluslararası toplumun gözü kilitlenmiş durumda. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, acil toplanma kararı aldı; ABD, İsrail'e "itidal" çağrısı yaparken, İran – Hizbullah'ın başlıca destekçisi – "bölgesel felaketin başlangıcı" uyarısında bulundu. Lübnan Başbakanı, Beyrut'tan yayınladığı ulusa sesleniş konuşmasında, "Vatan toprağımız kirletildi, ama direnişimiz kırılmayacak" dedi. Gözyaşları içinde, halkı birleştirmeye çalıştı. Öte yandan, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkeleri, Lübnan'daki vatandaşlarını tahliye planı devreye soktu. Göç dalgası kapıda; Beyrut Havalimanı'nda binlerce kişi panik içinde bilet peşinde koşuyor.
Bu saldırı, sadece askeri bir hamle değil; derin jeopolitik bir satranç tahtasının parçası. Hatırlayın, Ekim 2023'te başlayan Gazze çatışmaları, Hizbullah'ı dolaylı yoldan devreye sokmuştu. O günden beri, sınır ötesi sızmalar ve küçük çaplı çatışmalar rutine binmişti. İsrail, bu operasyonla "kırmızı çizgiyi" koruduğunu iddia ediyor; zira son haftalarda istihbarat raporları, Hizbullah'ın 150.000 roketlik stoğunu genişlettiğini işaret ediyordu. Lübnan ekonomisi zaten çökmüşken – hiperenflasyon, elektrik kesintileri, yoksulluk – bu saldırı, ülkeyi tam bir kaosa sürükleyebilir. Beyrut Limanı'ndaki 2020 patlamasından beri toparlanamayan şehir, şimdi yeniden enkaz altında.
Askeri analistler, olası senaryoları masaya yatırıyor. Eğer Hizbullah tam ölçekli bir misilleme yaparsa, İsrail'in kara harekatı kaçınılmaz olabilir. Bu, Lübnan ordusunu da saf dışı bırakır ve iç savaş riskini artırır. Öte yandan, diplomatik arka kapılar aralanıyor: Mısır ve Katar, arabuluculuk teklif etti. Ama tarih, bu tür gerilimlerin kolay yatışmadığını gösteriyor. 1982'deki İsrail işgali, on binlerce can aldı; 2006 savaşı ise 1.200 Lübnanlı'nın ölümüne yol açtı. Bugünkü hava, o günleri andırıyor – sıcak, boğucu ve patlamaya hazır.
Yerel halkın sesi, en yürek burkan kısım. Beyrutlu bir anne, sosyal medyada paylaştığı videoda, "Çocuklarım neden bu cehennemde doğdu?" diye soruyor. Sokaklar boşalmış, marketler yağmalanmış; temel gıda stokları tükeniyor. Lübnan Kızıl Haçı, yardım çağrısı yapıyor: Su, ilaç, battaniye. Uluslararası yardım örgütleri, konvoylarını hazırlıyor, ama sınırlar kapanırsa her şey durur. Bu, sadece bir saldırı değil; bir milletin hayatta kalma mücadelesi.
Gelecek saatler kritik. İsrail Başbakanı, Knesset'te acil oturum topladı; kabine, "güvenlik protokollerini" gözden geçiriyor. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, gizli bir sığınaktan talimatlar yağdırıyor – örgüt üyeleri, tünel ağlarında mobilize olmuş. Bölge, bir barut fıçısı gibi; tek bir kıvılcım, yangını tüm Levant'a yayabilir. Dünya liderleri, telefon hatlarını kırmızıya boyamış; Beyaz Saray'dan Kremlin'e kadar herkes tetikte.
Bu olay, Orta Doğu'nun karmaşık mozaiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Petrol fiyatları zaten zıpladı – Brent varil başına 90 dolara dayandı – küresel piyasalar sarsılıyor. Turizm sektörü, Lübnan'ı boykot çağrılarıyla vuruluyor. Ama en kötüsü, insan hikayeleri: Kaybettiğimiz canlar, parçalanan aileler, silinen umutlar. Saldırı, sadece jetlerin gürültüsüyle bitmedi; yankıları yıllarca sürecek.
Uzmanlar, barışın anahtarının diyaloğda olduğunu vurguluyor. Ama şu an, diyalogdan çok silah konuşuyor. Lübnan bayrakları yarıya inmiş, yas tutuyor. İsrail'de sirenler suskun, ama askerler teyakkuzda. Bu gece, Beyrut'un ışıkları sönecek mi? Yoksa şafak, yeni bir başlangıç mı getirecek? Cevap, önümüzdeki günlerde belli olacak. Bölge halkı, dua ediyor – ama dualar, bu kez gerçekten duyulur mu?





