6 Şubat 2023’te yaşanan ve ülkenin modern tarihine en büyük felaketlerden biri olarak kazınan depremlerin ardından, yıkımın sorumlularıyla ilgili hukuki mücadeleler tüm hızıyla devam ediyor. Yıkılan binalarda hayatını kaybeden on binlerce vatandaşın aileleri, yitirdikleri canların hesabını sormak için adliye koridorlarında adalet arayışlarını sürdürüyor. Bu kritik davalardan biri olan Cemil Çapar Apartmanı davası, sekizinci duruşmasında akıl almaz savunmalarla yeniden gündeme oturdu. Özellikle inşaat süreçlerinin en önemli isimlerinden birinin, yüzleştiği korkunç suçlamalara karşı sergilediği tavır, müşteki ailelerin ve tüm kamuoyunun vicdanını bir kez daha derinden yaraladı.
Hatay 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, 51 kişinin ölümüne neden olan bu büyük yıkımla ilgili süreç yeni bir sayfa açtı. Mahkeme heyetinin değişmesi nedeniyle duruşma en baştan ele alındı. Dava dosyasında, tutuklu sanıklar arasında yer alan ve aynı zamanda eski bir siyasi parti üyesi olan müteahhit Mehmet Özkan ile şantiye şefi Mehmet Güçlü, "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak" suçlamasıyla yargılanıyor. Her iki sanık için de 22 yıl 6'şar aya kadar hapis cezası isteniyor. İşte tam bu noktada, tutuklu yargılanan müteahhit Mehmet Özkan’dan, önceki duruşmalarda yaptığı, ancak vicdanları sızlatan savunmayı tekrar etmesi geldi: Özkan, yaptığı savunmada, "Depremi Allah yaptı, benim kusurum yok," ifadelerini kullandı. Bu skandal savunmayla yetinmeyen müteahhit, yüzlerce bina yaptığını ve hiçbirinin yıkılmadığını öne sürerek, Cemil Çapar Apartmanı’ndaki yıkımın sebebini doğal gaz patlamasına bağladı ve derhal tahliye edilmeyi talep etti.
Sanığın bu inanılmaz savunmasına ek olarak, avukatı da olayın sadece müvekkiliyle sınırlı kalmaması gerektiğini savundu. Sanık avukatı, eldeki bilirkişi raporunun müvekkilini akladığını öne sürerek, "Sadece bu bina mı yıkıldı? Kamu binaları bile yıkıldı. Bu kadar büyük bir afette sadece müvekkilimin suçlu ilan edilmesi adil değil" diyerek itirazlarını dile getirdi.
Ancak facianın kurbanları ve onların yakınları, sanığın bu "ilahi" savunmasına sert tepki gösterdi. Duruşmada tanık olarak dinlenen bir müşteki, binada ablası ve yeğenini kaybettiğini anlatarak, özellikle müteahhidin "doğal gaz patlaması" iddiasına yanıt verdi. Müşteki tanık, ilk depremden sonra binanın üzerine çıkanlar olduğunu, ancak yangının ilk depremden sonra değil, ikinci depremden sonra çıktığını net bir şekilde ifade etti. Bu detay, yıkımın asıl nedeninin yapısal kusurlar olduğunu gösteren önemli bir karşı iddiaydı. Unutulmamalıdır ki, yıkım ve sonrasında çıkan yangın yüzünden binada hayatını kaybeden bazı cenazelere dahi ulaşılamamıştı.
Bu davanın sadece bir hukuki süreç değil, bir hesaplaşma olduğunu dile getiren müştekilerden Yiğit Torun ise, anne ve babasını kaybettiğini belirterek isyan etti. Torun, "Depremi Allah vermiş olabilir ama Allah bize akıl ve önlem alma yetisi de verdi. Neden aynı cadde üzerindeki diğer binalar ayakta kaldı da bizim binamız yerle bir oldu?" sözleriyle adalet talebini güçlü bir şekilde dile getirdi. Torun, bu davayı “manevi bir sorumluluk” olarak gördüklerini ve başka insanların canı yanmasın diye mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı.
Duruşma sonrasında adliye önünde açıklama yapan müşteki avukatı Seher Eriş, yargılamanın sadece müteahhitler özelinde ele alınamayacağını ve sorumluluk zincirinin genişletilmesi gerektiğini vurguladı. Avukat Eriş, her duruşmada aynı "Depremi Allah yaptı, bizim kusurumuz yok" sözlerini duyduklarını belirterek, yıkımın ve ölümün sorumluluğunun zincir şeklinde olduğunu ifade etti. Avukat Eriş’in dikkat çektiği kilit nokta ise, sadece müteahhitlerin değil, aynı zamanda denetim firmaları, belediyeler ve izin veren kurumlar da dahil olmak üzere herkesin kusur durumunun incelenmesi ve cezalandırılması gerektiğiydi. Eriş, eğer cezai sorumluluklar kararlılıkla takip edilmezse, gelecekte daha çok Cemil Çapar Apartmanı benzeri felaketlerin yaşanacağı uyarısında bulundu.
Adalet arayışının kritik eşiği olan bu duruşmada mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmetti. Böylece müteahhit ve şantiye şefinin tahliye talepleri reddedilmiş oldu. Dava, eksik hususların giderilmesi ve yargılamanın devamı için 12 Aralık 2025 tarihine ertelendi. Avukat Eriş, bu tarihi duruşma öncesinde kamuoyunu adil bir yargılama süreci talebine destek vermeye çağırdı. Bu dava, sadece 51 canın hesabının sorulması değil, aynı zamanda ülkenin gelecekteki yapı denetim süreçleri için bir dönüm noktası olarak görülüyor.