İzmir'in en hareketli noktalarından biri olan Otogarı, son saatlerde adeta bir hukuk fırtınasının ortasında kaldı. Şehrin giriş-çıkış kapısı konumundaki bu devasa tesis, yıllardır binlerce yolcuya ev sahipliği yapıyor olsa da, bugünlerde haciz işlemleriyle sarsılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ani hamlesi, otobüs terminalini işleten İzmir Otobüs ve Terminal İşletmeleri AŞ (İZOTAŞ) şirketini köşeye sıkıştırdı. Ecrimisil bedellerinin tahsili için başlatılan haciz süreci, sadece bir şirketi değil, tüm İzmir trafiğini etkileyecek bir domino taşını devirdi. Peki bu şok gelişme nasıl buraya geldi? Hangi adımlar atıldı ve yolcular için ne gibi riskler doğuyor? Gelin, bu karmaşık süreci adım adım inceleyelim, her detayı masaya yatıralım ki, okudukça hem şaşırın hem de "Neden daha önce haberimiz olmadı?" diye sorun.
Her şey, 1997 yılına, yani Otogarı'nın kuruluşuna dayanıyor. Yap-işlet-devret modeli altında hayata geçirilen bu proje, İzmir'in ulaşım altyapısını kökten değiştirmişti. 217 bin 626 metrekarelik devasa bir alanda kurulu terminal, 25 yıllığına imzalanan sözleşmeyle İZOTAŞ'a emanet edildi. O dönemler, Ege'nin incisi İzmir için bir gurur kaynağıydı bu tesis: Modern peronlar, geniş bekleme salonları, restoranlar ve hatta alışveriş alanlarıyla dolu bir kompleks. Yıllarca milyonlarca yolcuyu ağırladı, bayramlarda, tatillerde adeta bir karınca yuvası gibi hareketlendi. Ancak sözleşmenin sonu, 14 Aralık 2023'te geldiğinde, işler kararmaya başladı. İZOTAŞ, COVID-19 pandemisini bahane ederek, terminali 7 yıl daha kullanma hakkı talep etti ve bu talebi mahkemeye taşıdı. Dava süreci, hem ilk derece mahkemesinde hem de istinaf aşamasında İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin galibiyetiyle sonuçlandı. Belediye, "Bu tesis bizim malımız, haksız işgal kabul edilemez" dercesine net bir zafer elde etti.
Ama zafer, pratikte hemen gelmedi. Sözleşme sona erdikten sonra terminalin tahliyesi gecikince, belediye ecrimisil bedeli talep etmeye başladı. Ecrimisil, kısaca haksız işgal karşılığı ödenen tazminat demek – bir nevi "Bu alanı bedavaya kullanıyorsun, kirayı öde!" emri. Görüşmeler masasında saatler, günler harcandı; avukatlar, yöneticiler, yetkililer defalarca bir araya geldi. Ne var ki, İZOTAŞ cephesinden olumlu bir adım gelmedi. İşte tam bu noktada, İzmir Büyükşehir Belediyesi sabrını yitirdi ve mevzuatın sağladığı yetkiyi devreye soktu. Haciz işlemleri, resmen başlatıldı. Belediye'nin resmi açıklamasında vurgulanan nokta net: “2023’te sona eren sözleşmenin ardından terminalin haksız işgali nedeniyle tahliye yapılmaksızın İZOTAŞ’tan ecrimisil talep edilmiş, ancak görüşmelerden olumlu sonuç alınamamıştır. Bu kapsamda mevzuatın verdiği yetkiyle haciz işlemleri başlatılmıştır. Hukuki işlemler alacağın tamamı tahsil edilinceye kadar sürecektir.” Bu satırlar, sadece bir bildiri değil; bir uyarı, bir rest. Milyonlarca liralık alacak, artık haciz memurlarının elinde – banka hesaplarından, araçlara, ekipmanlara kadar her şey risk altında.
Bu haciz furyasının boyutlarını düşünün: 217 bin 626 metrekarelik bir alanın günlük, aylık, yıllık ecrimisil bedeli ne kadar eder? Rakamlar henüz resmi olarak açıklanmasa da, benzer davalarda görülen tutarlar altı haneli figürlere ulaşıyor. İZOTAŞ, yıllardır buradan elde ettiği gelirle – bilet satışları, dükkan kiraları, otopark ücretleri – nasıl bir servet biriktirdi? Yolcu trafiği pandemi öncesi zirve yaptığı yıllarda, günde binlerce otobüsün inip bindiği bu terminal, adeta bir para makinesiydi. Şimdi ise o para, tersine akıyor: Belediye, her geciken gün için faiziyle birlikte tahsilat peşinde. Ve bu sadece maddi boyutu; manevi ve operasyonel yükü daha ağır. Terminalin içindeki esnaflar, şoförler, muavinler ne yapacak? Birden haciz baskınları gelirse, peronlar kapanır mı? Yolcular, İzmir'e girişte saatlerce kuyrukta bekler mi? Bu sorular, Ege'nin en kalabalık şehrinde gerçek bir kaos senaryosu çiziyor.
Hadi biraz daha derine inelim: Otogarı'nın tarihi, İzmir'in büyüme hikayesiyle iç içe. 1990'ların başında, şehir trafiği iyice sıkışınca, Bornova'daki bu arazi seçildi. İnşaatı sırasında yüzlerce işçi ter döktü, milyonlarca lira harcandı – hepsi kamu kaynaklarından. Sözleşme imzalandığında, İZOTAŞ'a verilen yetki genişti: İşlet, geliştir, sonunda devret. Ama pandemi, her şeyi altüst etti. 2020'de dünya dururken, terminal boş kaldı; yolcu sayısı %90 eridi. İZOTAŞ'ın dava gerekçesi buydu: “Zorunlu kapanmalar, gelir kaybı, adil uzatma hakkı.” Mahkeme ise bunu kabul etmedi; sözleşme sözleşmedir, dedi. İstinafın onayıyla, kapı kapandı. Belediye, bu zaferi kutlamak yerine, hemen harekete geçti. Tahliye davası dosyalarda beklerken, ecrimisil hesapları yapıldı: Metrekare başına günlük ücret, enflasyon zammı, gecikme faizi... Her bir kalem, İZOTAŞ'ı daha da zorluyor.
Peki, İZOTAŞ ne diyor? Şirket yetkililerinden henüz resmi bir açıklama gelmedi, ama kulislerde fısıltılar var. Bazı kaynaklar, "Mahkeme kararına uyacağız, ama müzakere kapısı açık" diyor. Diğerleri ise, karşı dava hazırlığında olduklarını ima ediyor. Bu arada, terminal günlük hayatına devam ediyor: Sabahın erken saatlerinde Konya'dan gelen otobüsler iner, akşamüstü İstanbul seferleri kalkar. Ama gölgede haciz tehdidi asılı. Yolcu dernekleri şimdiden ayağa kalktı; "Ulaşım aksamasın, fiyatlar fırlamasın" çağrıları yükseliyor. İzmir Ticaret Odası gibi kurumlar da sessiz değil – onlar için bu, lojistik zincirinin bir halkası. Bir halka koparsa, kamyonlar, turizm, ticaret etkilenir.
Belediye'nin bu adımı, sadece İZOTAŞ'la sınırlı değil; bir emsal teşkil ediyor. Türkiye'de benzer yap-işlet-devret projeleri – havalimanlarından köprülere – aynı kaderi paylaşabilir. Pandemi sonrası sözleşme uzatmaları, her yerde tartışma konusu. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu hacizle "Kamu malı kutsaldır" mesajı veriyor. Ve evet, tahliye sonrası planlar da hazır: Otogar yenilenecek, modernize edilecek, yeni bir işletme modeli devreye girecek. Belki yeşil enerji panelleri, belki akıllı peronlar – ama önce bu fırtına diner. “Tahliye sürecine ilişkin mahkeme kararının ardından otogarın yenilenmesi ve yeni işletme modelinin hayata geçirileceği” vurgusu, belediyenin vizyonunu ortaya koyuyor. Gelecekte, İZOTAŞ'ın yerini alacak yeni operatör, daha şeffaf, daha verimli olacak mı? Bu, İzmirlinin merak ettiği bir başka nokta.
Sonuçta, bu haciz şoku, sadece bir şirketin değil, bir şehrin nabzını tutuyor. Yolcular için belirsizlik, esnaf için endişe, belediye için ise adalet arayışı. Günler içinde haciz memurları sahaya iner mi? Alacak tahsilatı ne kadar sürer? İZOTAŞ pes eder mi, yoksa uzun soluklu bir hukuk maratonuna mı dönüşür? Tüm bu sorular, İzmir Otogarı'nın kapısında bekliyor. Eğer siz de Ege'ye yolunuz düşüyorsa, bir sonraki seferi iki kez kontrol edin – çünkü bu terminal, yarın bambaşka bir hikaye yazabilir. Haberlerimizi takip edin, gelişmeleri anbean paylaşacağız; zira bu skandal, İzmir'in ulaşım tarihini değiştirecek gibi duruyor.




