Küresel piyasalar, Amerika Merkez Bankası’nın (Fed) kritik faiz kararlarıyla sarsılırken, Türkiye ekonomisi içeride kendi yapısal sorunlarının ağırlığı altında ezilmeye devam ediyor. Uluslararası sermayenin akış yönü, döviz kurlarındaki baskı ve enflasyonla mücadeledeki çelişkiler, ülkenin mali geleceğini belirleyen ana unsurlar haline geldi. TSKB Baş Ekonomisti ve Direktörü Dr. Burcu Ünüvar, ekonominin mevcut durumunu ve hedeflenen büyüme politikalarını değerlendirirken, Türkiye'nin potansiyelinin ötesine geçme çabasını tehlikeli bir araba kullanma metaforuyla tanımladı. Bu metafor, sadece enflasyonun değil, aynı zamanda işsizlik ve toplumsal refahın da nasıl risk altına girdiğini gözler önüne seriyor. Türkiye'nin asıl meselesi ise sadece büyüme değil, pastayı nasıl bölüştürdüğümüz meselesidir.
Tüm dünyanın odaklandığı Fed'in faiz indirimi kararı, aslında yılbaşından beri beklenen bir durumdu. TSKB Baş Ekonomisti ve Direktörü Dr. Burcu Ünüvar, faiz indirimi beklentilerinin olduğunu, ancak bunun istihdam piyasasındaki keskin zayıflamayla değil, daha kademeli bir büyüme zayıflaması ve enflasyondaki iyileşme ile gelmesini beklediklerini ifade etti. Normalde Eylül ayında beklenen faiz indirimi, beklenmedik şekilde erken geldi. Dr. Ünüvar, şu anki durumda büyüme zayıf olsa da perakende satışların hala fena olmadığını, buna karşın enflasyon tarafındaki risklerin oldukça canlı olduğunu belirtti.
Piyasada, Amerika Birleşik Devletleri’nin resesyona gireceği endişesiyle hızlı faiz indirimi beklentisi olsa da, Dr. Ünüvar, Fed’in kendini rahat hissetmesi için henüz erken olduğunu vurguladı. Dr. Ünüvar, Amerika tarafında Merkez Bankası'nın işini yapmasına izin verilmesi gerektiğini söyledi ve Başkan Donald Trump’ın bu işin peşini bırakmaması, mahkeme kararına itiraz etmesi gibi durumların yarattığı baskıya dikkat çekti. İlk çeyrekte Fed’in bildiğini yapmaya devam etmesini beklediğini, ancak sonrasının (başkan değişikliği ve olası siyasi müdahaleler nedeniyle) sıkıntılı olacağını belirtti.
Fed’in ilk 25 baz puanlık indirimleri ilk etapta Türkiye’yi çok fazla etkilemeyebilir. Ancak dünyada faiz platosu aşağı geldiğinde, gelişmekte olan ülkelere bir sermaye girişi olup olmayacağı sorusu kritik önem taşıyor. Dr. Ünüvar, Türkiye’nin bu para çeken ülkelerden biri olacağı konusunda çok iyimser olmadığını, ülkeye akın akın bir sermaye girişi beklemediğini dile getirdi. Sunucu Şeref Oğuz da, Türkiye'ye sermaye akımının başlamasının tek sorununun Fed’in faiz indirim oranı olmadığını vurguladı. Dr. Ünüvar, eğer bir sermaye girişi olursa bile, bunun profilinin "çok hızlı gir çık" şeklinde olacağını öngördü.
EKONOMİDEKİ ENFLASYON HASTALIĞI: 180'LİK MOTOR BENZETMESİ
Ekonomideki asıl mesele, potansiyel büyüme ile gerçekleşen büyüme arasındaki uyumsuzluktur. Dr. Burcu Ünüvar, bir ülkenin potansiyel büyümesinin altında büyümesi durumunda çıktı açığına sahip olduğunu söyledi. Bu çıktı açığının dezenflasyonist olduğunu, yani ekonomide ısınma olmadığını gösterdiğini, ancak bunun başka kötü etkileri olabileceğini, özellikle de genç istihdamını vurabileceğini belirtti.
Dr. Ünüvar, ekonominin aşırı ısınmasını, yani potansiyelin üstünde büyümeyi ise çarpıcı bir dille eleştirdi: "Motoru 180’le gitmeye uygun bir araca 240 yaptırıyorsunuzdur." Bu durumun hem trafik için hem araç için tehlikeli olduğunu, bunun enflasyon ve ısınma olarak adlandırıldığını aktardı. Tersi durumun da (çok iyi bir arabanın hiç hareket ettirilmeden durması gibi) tehlikeli olduğunu, akü bitmesi gibi sorunlara yol açtığını ifade etti. Dr. Ünüvar, esas hedefin, potansiyelin iyileştirilmesi ve potansiyelle uyumlu büyümek olduğunu vurguladı; zira asıl meselenin enflasyon değil, nasıl büyüdüğünüz ve o büyümede genişlettiğiniz pastayı nasıl bölüştürdüğünüz olduğunu söyledi.
Orta Vadeli Program (OVP), bu yıl yeterince derinlemesine tartışılmadı. Dr. Burcu Ünüvar, OVP’nin sadece 2026 büyüme rakamına bakılıp, "tamam bu dezenflasyonist olacak" denilerek geçiştirildiğini düşünüyor. Ancak alt kalemlere bakıldığında, OVP’nin aslında akla yeni sorular getiren bir program olduğu belirtiliyor.
Dr. Ünüvar, OVP’nin deprem harcamaları devam edeceği için mali bir alanın çok fazla olmadığını gösterdiğini ve dolayısıyla enflasyonla mücadele tarafında riskin devam edeceği bir döneme işaret ettiğini aktardı. Program, Türkiye’nin daha az büyüyeceğini ve daha yüksek bir enflasyon olacağını işaret ediyor. Programın içerisindeki bazı bağlantıların da iyi kurulmadığı düşünülüyor. Örneğin, OVP’de atıl iş gücü vurgusu anlamlı bulunsa da, iş gücüne katılım oranının artmayacağı yönündeki öngörü çelişkilidir. Dr. Ünüvar, iş gücüne katılım oranını arttırmadan bu hedeflerin gerçekleşmesinin bir anlamı olmadığını belirterek, OVP’nin bu kısımlarının daha fazla konuşulması gerektiğini ifade etti.
UCUZ İŞ GÜCÜ YARIŞI VE EĞİTİMİN ÇÖKÜŞ TEHLİKESİ
Türkiye’nin geleceği, kur ve ucuz iş gücü üzerinden değil, rekabetçilik üzerinden ilerlemelidir. Dr. Burcu Ünüvar, yüksek teknolojili işlere odaklanmamız gerektiğini vurgularken, kaliteli büyümenin önemine dikkat çekti. Ucuz iş gücünü kafaya takıp büyümeyi hedeflemememiz gerektiğini, tıpkı kendisinin "ucuz iktisatçı" değil, "iyi iktisatçı" denmesini istemesi gibi, bütün emekçilerin de (kaynak ustası dahil) iyi olmasını hedeflememiz gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin elindeki bazı sektörleri, örneğin tekstil sektöründen teknik tekstile geçiş gibi, günümüze uyarlaması gerekiyor. Dr. Ünüvar, ne kadar ucuz iş gücü de desek, ne kadar kur da desek, Çin piyasaya geldiği anda yapabileceğimiz çok fazla bir şey kalmadığını belirtti.
Mevcut sorunların temelinde beşeri sermaye yatıyor. Dr. Ünüvar, kullanım kılavuzundaki İngilizce bilgiyi anlayamadığı için makineyi tamir edemeyen ve bu nedenle tam bir gün üretimi durduran fabrika bildiğini anlattı. Bu durum, çok basit bir yetenek olan İngilizce bilme eksiği nedeniyle yaşanmıştır. Gençlerin ucuz iş gücü olmaları için değil, tam tersine onlar çok kazansın ve ülkeye çok kazandırsınlar diye eğitilmesi gerektiğini söyledi. Yüksek teknolojiye geçmek için gerekiyorsa yurt dışından ortaklıklar yapılması gerektiğini, ancak bu ortaklıklarda şartlar aranması gerektiğini belirtti: yabancı ortağın kendi elemanını getirmemesi, Türk elemanları yetiştirmesi, bilgi transferi yapması ve vergisini ödedikten sonra kalan kısmı da yine bu ülkede yatırım olarak değerlendirmesi gerekiyor. TSKB’nin ekonomi araştırmalarındaki ajandasını sanayi ve insan başlığı üzerine yoğunlaştırdığını, zira bu ikisini birbirinden ayırmanın mümkün olmadığını ekledi.
Sunucu Şeref Oğuz, atom bombasına ihtiyaç kalmadan bir ülkenin eğitim kalitesini bozmanın ve ahlakını düşürmenin yeterli olduğunu söyleyen klasik bir sözü hatırlattı: Bunu yaptığınızda hastalar doktorların elinde ölür, adalet hakimlerin elinde kaybolur, binalar mühendislerin elinden çöker ve para ekonomistlerin elinde kaybolur.
POLİTİKA MESAJI VE TOPLUM BASKISI
Ekonomi politikalarının ciddiye alınması gerekiyor. Dr. Burcu Ünüvar, OVP’yi ve Kasım ayında çıkacak olan enflasyon raporunu çok ciddiye aldığını, okuduğunu ve hazırlandığını söyledi. Ancak önemli bir ayrım da yapıyor: Bir mesajı veren vardır, bir de mesajı alan vardır. Dr. Ünüvar, OVP’nin mesajı verenin söyledikleri olduğunu, ancak mesajı alanın da söyleyecek sözü olması gerektiğini düşünüyor.
Şeref Oğuz, piyasanın, hane halkının ve reel kesimin beklentilerinin Merkez Bankası’nın seçtiği piyasa katılımcılarının beklentilerinden farklı olduğunu, bu durumda mesajı alanlarda mı sorun olduğunu sordu. Dr. Ünüvar, sorunun mesaj alanda olmadığını, ancak ortada bir sorun varsa, çözümüne katkı vermek için yapılması gereken şeyin o mesajda beğenilmeyen yerleri not etmek, hesaplamak ve gerekirse toplum baskısı oluşturmak olduğunu belirtti. Mesajı verenlerin de geri bildirim (feedback) almak gibi bir özelliği olması gerektiğini, zira sadece söyleyerek peynir gemisinin yürümeyeceğini ekledi.
DEVALÜASYON VE YATIRIMCI STRATEJİLERİ
Türkiye ekonomisi üzerindeki dış okumalardan biri olan, ekonomist Robin Brooks’un Türkiye’nin kaçınılmaz bir şekilde devalüasyona sürüklendiği yorumuna Dr. Burcu Ünüvar kesinlikle katılmadığını belirtti. Dr. Ünüvar, kendi öngörülerinde böyle bir devalüasyonun şu anda olmadığını ve ödemeler dengesi tarafından da bir risk beklemediklerini dile getirdi. Ancak faiz indirimlerinin TL üzerinde bir miktar baskı yaratmasını beklediklerini tahminlerine yansıttıklarını söyledi.
Türkiye CDS'lerindeki düşüşe rağmen, Dr. Ünüvar, sadece Türkiye'nin değil, diğer gelişmekte olan ülkelerin de CDS'lerinin düştüğüne dikkat çekti. Bu düşüşün tek başına, "hadi girelim" dedirtecek akın akın bir sermaye girişi getirmeyeceğini düşünüyor. Yabancı sermaye girişi konusunda hâlâ temkinli olduğunu ve ağustos ayı dışında BIST’in çok yüksek getirileri olmadığını hatırlattı.
Küçük yatırımcılar için ise önemli tavsiyeler sunuldu. Dr. Ünüvar, sosyal medyadaki %500 kazandıran hisse hikayelerine kesinlikle itibar edilmemesini rica etti, çünkü paranın çok zor kazanılıp çok kolay kaybedilebildiğini belirtti. Tasarrufun ne sıklıkta kullanılacağı önemlidir: eğer çocuk ayakkabı istediğinde bozdurmanız gerekecekse, likit ürünlerde kalınması gerektiğini söyledi. Ancak bir sene yüzüne bakmayacağınız bir paraysa, TL getiri oranlarının hala TL varlıklarda kalmayı savunduğunu gösterdi. %30 devlet katkısı olan Bireysel Emeklilik Sistemini (BES) de bir öneri olarak sundu. Büyük yatırımcılar için ise dünyaya açılma, yarının teknolojilerini bulma ve ilham almak için Çin’e dahi gitme önerisinde bulundu.