Türkiye'de emeklilerin geleceğini derinden sarsacak bir düzenleme kapıda: 1 Ocak 2026 itibarıyla, Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) prim borcu, genel sağlık sigortası (GSS) primi borcu veya idari para cezası borcu bulunan emeklilerin maaşlarından otomatik kesinti yapılacak. Bu kesinti oranı yüzde 25'e varan seviyede uygulanacak ve Resmî Gazete'de yayımlanan, 5510 sayılı Kanun'a TBMM tarafından eklenen yeni maddeyle resmileşecek. Düzenleme, sadece emeklileri değil, dul ve yetim aylığı alan milyonlarca kişiyi de kapsıyor; zira toplamda 16 milyon 677 bin 617 emekli ile yaklaşık 4,3 milyon dul ve yetim aylığı alan bireyi etkileyecek. Sosyal güvenlik uzmanı Dilek Ete'nin vurguladığı üzere, bu uygulama, sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık alanların kendi sigortalılıkları veya hak sahibi oldukları kişilerin sigortalılıkları nedeniyle oluşan tüm prim borçlarını (GSS primi dahil) doğrudan maaşlardan tahsil etmeyi hedefliyor.
Eskiden borçlar için tebligat gönderilip ödeme beklenirken, artık kesinti anında devreye girecek; bu da emeklilerin eline geçen net geliri ciddi şekilde eritecek. Uzmanlar, düzenlemenin SGK'nın alacak tahsilatını kolaylaştıracağını söylese de, emekliler açısından bu, zaten sınırlı olan gelir kaynaklarının daha da daralması anlamına geliyor. Ülke genelinde emekli nüfusunun yarısına yakınının 16 bin 881 TL'nin altında maaş aldığı bir gerçeklikte, bu kesinti, özellikle düşük gelirli kesimleri hayati bir ikileme sürükleyecek. Emeklilerin günlük yaşamını, pazar alışverişinden ilaç masrafına kadar her alanda vuracak bu karar, sosyal devlet ilkesini sorgulatıyor ve ekonomik eşitsizliğin en çıplak haliyle yüzleşmeye zorluyor.
Düzenlemenin kapsamı o kadar geniş ki, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin emeklilik öncesi prim borçları dahil tüm geçmiş borçlar bile kesintiye tabi tutulacak. Yaklaşık 4,5 milyon dul ve yetim aylığı alanın maaşlarının zaten 7-8 bin TL'den başladığı bir tabloda, yüzde 25'lik kesinti, bu aileleri adeta sefalete mahkûm edecek. Dilek Ete, bu durumu çarpıcı bir şekilde özetliyor: "Bu maaştan yüzde 25 kesinti yapıldığında insanlar 6 bin lirayla nasıl geçinecek?" Ete'nin bu sorusu, milyonlarca emeklinin sessiz çığlığını dile getiriyor; zira Türkiye'de 5 bin TL ve altında maaş alan yüz binlerce emekli ile dul ve yetim zaten geçim sınırının altında yaşıyor. Bu kesinti, sadece bir defaya mahsus değil; borç bitene kadar her ay tekrarlanacak ve emeklilerin birikim yapma, acil ihtiyaçlara yanıt verme veya torunlarına destek olma gibi en temel hayallerini suya düşürecek. Üstelik, GSS primi gibi zorunlu ödemelerin bile bu kapsama girmesi, emeklilerin sağlık hizmetlerine erişimini bile riske atıyor.
Sosyal güvenlik sisteminin bu şekilde borç tahsilatına odaklanması, yıllardır biriken prim kaçakçılığı ve kayıt dışı istihdam sorunlarını da gündeme taşıyor; ancak çözümün emeklilerin sırtına yüklenmesi, adalet duygusunu zedeliyor. Emekliler, bu düzenlemenin enflasyon karşısında eriyen maaşlarını daha da küçülteceğini belirterek, "Zaten pazar sepetimiz boşalıyor, şimdi maaşımızdan da pay mı alacaklar?" diye yakınıyor. Bu tepki, sadece bireysel bir serzeniş değil; ülke çapında emekli sendikalarının ve derneklerinin ortak sesi haline geliyor.
Hükümetin bu adımı, SGK'nın devasa borç yükünü hafifletme amacı taşıyor gibi görünse de, arka plandaki ekonomik gerçekler daha karmaşık bir tablo çiziyor. Resmî Gazete'de yayımlanan karar, TBMM'nin onayıyla yürürlüğe girse de, hükümetten doğrudan bir savunma gelmemesi dikkat çekiyor. Sosyal güvenlik uzmanı Dilek Ete, hükümetin emekli aylık artışları, refah payı veya alım gücü sorunları yerine geçmişe dönük borç tahsilatına ağırlık verdiğini eleştirerek, "Sürekli emeklinin, çalışanın cebine yönelen bir anlayış var" diyor. Ete'ye göre, bu uygulama sosyal adalet duygusunu zedelemenin ötesinde, SGK'nın alacaklarını tahsil etmesini kolaylaştırırken, emeklilerin temel ihtiyaçlarını göz ardı ediyor. 2026 bütçe görüşmelerinde, bütçenin 2 trilyon 720 milyar lirasının faiz giderlerine ayrıldığı, sosyal yardımlar için ise sadece 900 milyar liranın öngörüldüğü bir ortamda, büyüme rakamlarının emeklilere yansımaması büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor.
Ete, "Bir yandan 'büyüme' vurgusu yapılırken, bu büyümenin ne emekliye ne de asgari ücretliye yansımadığını" vurguluyor; bu da, ekonomik büyümenin kime hizmet ettiği sorusunu akla getiriyor. Hükümetin vergi affı gibi adımlarla büyük şirketlerin borçlarını silerken, emeklilerden küçük kesintilerle tahsilat yapması, çifte standart eleştirilerini alevlendiriyor. Bu bağlamda, düzenleme sadece bir idari tedbir değil; bütçe açığının –ki bu rakam 2 trilyon liranın üzerinde– finanse edilmesinde emeklilerin payına düşen bir yük olarak görülüyor. Emekliler, "Bizden başka kimse mi yok?" diye sorarken, bu soru, ekonomik politikaların sosyal katmanlar arasındaki dengesizliğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Muhalefet ve emekli örgütlerinin tepkileri ise adeta bir isyan fırtınası gibi. DİSK/Devrimci Emekli-Sen MYK Üyesi Ercan Çınarlı, düzenlemeyi "ölüm sınırında yaşamaya çalışan emeklileri perişan edecek" bir adım olarak nitelendiriyor ve özellikle dul ve yetim aylıklarından kesinti yapılmasının 5 bin TL ve altında maaş alanları hayatta kalamayacak seviyeye mahkûm edeceğini söylüyor. Çınarlı'nın öfkeli çıkışı şöyle: "Bu, emeklileri hayatta kalamayacakları bir gelir seviyesine mahkûm etmek değilse nedir?" AKP iktidarını sert bir dille eleştiren Çınarlı, "Bu iktidar doymak bilmez sermaye sınıfının 2 trilyonluk vergi borçlarını silerken, yandaşlara adrese teslim ihaleleri maliyetinin çok üzerinde paralarla dağıtırken, garanti ödemlerle servetleri büyütürken; oluşan 2 trilyonun üzerindeki bütçe açığını emeklinin maaşından, yüzde yüzü aşan dolaylı ve dolaysız vergilerden kapatmaya çalışıyor" diyor. Bu sözler, düzenlemeyi "emekliye reva görülen bir zulüm" olarak tanımlayan Çınarlı'nın, DİSK/Devrimci Emekli-Sen olarak karşı çıktıklarını ve emeklileri "zam ve zulüm düzenine" karşı Birleşik Halk Muhalefeti saflarında buluşmaya çağırdığını gösteriyor. Çınarlı'nın bu çağrısı, emekli hareketinin kitlesel bir direnişe dönüşme potansiyelini işaret ediyor; zira sendikalar, sokak eylemlerinden meclis koridorlarına kadar her platformda seslerini duyurmaya hazırlanıyor. Muhalefet partileri de bu karara sessiz kalmıyor; CHP ve diğer muhalif sesler, emeklilerin korunması için yasa teklifleri vermeye ve kamuoyu baskısını artırmaya odaklanıyor. Bu tepkiler, sadece bugünkü kesintiye değil, yıllardır süren emekli politikalarının birikmiş öfkesine dayanıyor.
Emeklilerin bireysel hikayeleri ise bu makro tablonun en yürek burkan yüzünü oluşturuyor. Sokaklarda, pazarlarda ve sosyal medyada yankılanan sesler, "Bizden başka kimse mi yok? Niye zenginden almıyorlar, yandaşların borcunu siliyorlar" diye haykırıyor. Bir emekli, Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte, "Geçinmek zaten mucize olmuş, maaşımızdan yüzde 25 daha kesecekler. Bu ülkenin yükünü hep biz çekiyoruz. Borçlar varsa ödemeliyiz ama yüzde 10 gibi düşük bir oranla kesinti olsa daha adil olurdu" diyor. Bu sözler, kesintinin pratik etkilerini somutlaştırıyor: Pazardan alınacak sebzeden ödenecek kiraya, alınacak ilaca kadar hayatın her alanını etkileyecek bir darbe. Emekliler, torunlarının okul masraflarını karşılamaktan vazgeçmek zorunda kalacaklarını, kışın faturaları ödeyemeyeceklerini dile getiriyor. Özellikle dul ve yetimler, tek gelir kaynağı olan maaşlarının erimesiyle, sosyal yardım ağlarına muhtaç hale gelecek. Bu durum, aile yapısını da sarsıyor; zira birçok dul kadın veya yetim çocuk, zaten sınırlı kaynaklarla ayakta durmaya çalışıyor. Emeklilerin "asıl yükün kendilerine yüklendiği" şikayeti, ekonomik krizin en alt tabakalarını nasıl ezdiğini gözler önüne seriyor. Sosyal medya platformlarında #EmekliyeKesintiYasak hashtagiyle yayılan paylaşımlar, bu öfkeyi ulusal bir harekete dönüştürüyor; emekliler, "Biz oy verdik, şimdi bizi eziyorlar" diyerek siyasi hesaplaşma sinyali veriyor.
Ekonomik bağlamda, bu kesinti sadece bir parça; 2026 bütçesinin faiz ödemelerine ayrılan devasa payı –2 trilyon 720 milyar lira– ile sosyal yardımlara ayrılan 900 milyar liranın kıyaslanması, öncelikleri sorgulatıyor. Uzmanlar, büyüme rakamlarının emeklilere yansımamasını "sosyal devlet ilkesinin zayıflaması" olarak yorumluyor. Emekli maaş zamlarının enflasyonun gerisinde kalması, zaten alım gücünü eritirken, bu kesinti son damla niteliğinde. Vergi affıyla büyük şirketlerin trilyonlarca liralık borçlarının silinmesi karşısında, emeklilerden küçük kesintilerle tahsilat yapılması, gelir adaletsizliğini derinleştiriyor. Bu tablo, Türkiye'nin makroekonomik yapısındaki çarpıklıkları yansıtıyor: Bütçe açığının kapatılmasında, dolaylı vergiler ve emekli kesintileri gibi araçlar ön plana çıkarken, vergi reformu veya kayıt dışı ekonomiye darbe gibi yapısal çözümler erteleniyor. Emekliler, bu döngüde en zayıf halka olarak görülüyor; ancak örgütlü tepkiler, bu zayıflığı kolektif bir güce dönüştürebilir.
Sonuç olarak, 1 Ocak 2026'dan itibaren başlayacak emekli maaşından kesinti uygulaması, SGK borç tahsilatını hızlandırsa da, milyonlarca insanın geçim savaşını daha da zorlaştıracak. Sosyal güvenlik uzmanları, emekli örgütleri ve bireysel seslerin itirazları, düzenlemenin sosyal adaleti zedelediğini ve düşük gelirli grupları en çok vuracağını vurguluyor. Emekliler, "Hayatta kalamayacağız" çığlığı atarken, hükümetin bu baskılara nasıl yanıt vereceği merak konusu. Bu karar, sadece bir yasal değişiklik değil; emeklilerin geleceğini ipotek altına alan, ekonomik eşitsizliği pekiştiren bir dönüm noktası. Toplumun vicdanı, bu zulmün durdurulması için harekete geçmeli; aksi takdirde, emekli isyanı kaçınılmaz olacak.





