Türkiye’nin enerji politikası bir kez daha tartışmaların merkezine oturdu. Bir yanda Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervlerinin “milli müjde” olarak ilan edilmesi, diğer yanda ABD ile imzalanan uzun vadeli LNG anlaşmaları, kamuoyunda soru işaretlerini artırdı. Yılmaz Özdil, son açıklamalarıyla bu çelişkiye dikkat çekti.
2020’lerde Karadeniz’de keşfedildiği açıklanan doğalgaz rezervleri, hükümet tarafından defalarca “dünya dengelerini değiştirecek” sözleriyle kamuoyuna duyuruldu. Rezervlerin ekonomik değerinin trilyon dolarlara ulaştığı yönündeki ifadeler, toplumda büyük beklenti oluşturdu. Bu keşfin Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtaracağı sık sık dile getirildi.
Özdil’in Eleştirisi
Yılmaz Özdil, konuşmasında net bir vurgu yaptı: “Karadeniz’de dünya dengelerini değiştirecek miktarda doğalgaz bulduk dediler, sonra New York’ta 2045’e kadar ABD’den doğalgaz almak için imza attılar.” Özdil’e göre bu durum, halkın yıllardır umut bağladığı yerli enerji söylemiyle çelişiyor. Onun dikkat çektiği nokta, “bir yandan yerli kaynaklarla övünürken diğer yandan dışa bağımlılığı uzun yıllara yaymak” şeklinde özetlenebilir.
New York’ta Atılan İmzalar
Eylül 2025’te New York’ta yapılan törenle, BOTAŞ ile uluslararası enerji şirketleri arasında 2026–2045 dönemini kapsayan LNG tedarik anlaşmaları duyuruldu. Anlaşmalara göre:
-
Türkiye, yıllık yaklaşık 4 milyar metreküp LNG alımı yapacak,
-
20 yılda toplamda 70 milyar metreküpü aşan bir tedarik gerçekleşecek,
-
Farklı şirketlerle de benzer anlaşmalar yapılarak arz güvenliği desteklenecek.
Yetkililer, bu anlaşmaların Türkiye’nin enerji arzını güvence altına almak ve tedarik çeşitliliğini artırmak için zorunlu olduğunu savundu.
Çelişki Neden Tartışılıyor?
Enerji uzmanlarına göre mesele yalnızca teknik değil, aynı zamanda politik:
-
Zamanlama: Karadeniz gazının üretim süreci zaman alıyor. Bu boşlukta LNG alımı anlaşılabilir görülse de, 20 yıllık bir taahhüt sorgulanıyor.
-
Ekonomi: Uzun vadeli anlaşmalar fiyat istikrarı sağlasa da döviz cinsinden borçlanma yükünü artırabilir.
-
Siyaset: Yerli enerji vurgusu yapılırken dışa bağımlılığın derinleşmesi, kamuoyunda güven sorununa yol açıyor.
Yetkililerin Yaklaşımı
Enerji yönetimi, imzaların stratejik olduğunu savundu. Anlaşmaların sadece ticari değil, aynı zamanda jeopolitik bir tercih olduğunun altı çizildi. ABD ile ilişkilerde enerji ortaklığının güçlenmesi, Türkiye’nin Rusya gibi tek kaynağa bağlı kalmaması için önemli bir adım olarak lanse edildi.
Geleceğe Dair Senaryolar
-
Arz güvenliği: Kış aylarında olası arz krizlerine karşı önemli bir güvence oluşturabilir.
-
Maliyet yükü: Döviz bazlı uzun vadeli alımlar, bütçe ve tüketici faturalarına yansıyabilir.
-
Siyasi sonuçlar: Kamuoyunda ve muhalefet cephesinde “neden yerli gaz varken dışarıya bağlanıldı?” sorusu yüksek sesle sorulmaya devam edecek.
-
Jeopolitik etki: Türkiye’nin enerji ekseninde ABD ile daha sıkı bir bağ kurması, bölgesel ilişkilerde yeni dengeler yaratabilir.
Sonuç
Yılmaz Özdil’in eleştirisi, Türkiye’nin enerji politikalarının merkezindeki çelişkiyi işaret ediyor: Karadeniz gazı ile umut dağıtılırken, ABD ile imzalanan 20 yıllık anlaşma dışa bağımlılığı kalıcı hale getirebilir. Bu durumun ekonomik, siyasi ve toplumsal etkileri önümüzdeki yıllarda daha net görülecek. Özdil’in sorduğu soru ise hâlâ geçerliliğini koruyor: “Enerjiyle gerçekten kim ilgilenecek?”