Kılıçdaroğlu, Kurultay İptali İçin Erdoğan'la Temas Halinde mi?
Kılıçdaroğlu, Kurultay İptali İçin Erdoğan'la Temas Halinde mi?
İçeriği Görüntüle

Türkiye'nin siyasi nabzı, son günlerde adeta bir gerilim filmi setine dönmüş durumda. Sabahın erken saatlerinde Dışkapı Adliyesi'nde toplanan kalabalıklar, polis kordonları ve ekran başındaki merak dolu gözler, CHP'nin kurultay iptali davasını beklerken, başka bir fırtına daha ufukta beliriyor. Bu kez, Cumhur İttifakı'nın kalesinden, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin basın danışmanı Yıldıray Çiçek'in kaleminden çıkan bir yazı, tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Türkgün Gazetesi'nin başyazarı Çiçek, "Yeni bir paralel yapının izleri' uyarısı" başlıklı yazısında, devletin en hassas noktalarına sızan bir gölgenin izlerini işaret ediyor. Bu uyarı, sadece bir köşe yazısı değil; sanki bir mayın tarlasının haritası gibi, ülke güvenliğinin alarm zillerini çalıyor ve siyasi arenayı yeni bir depremle sarsma potansiyeli taşıyor.

Çiçek'in yazısı, Bahçeli'nin son dönemde yaptığı "yeni bir paralel yapının izleri" vurgusunu merkeze alarak, Türkiye'yi içten çökertme planlarının kokusunu alıyor. Ona göre, bu izler tesadüf değil; emperyalizmin laboratuvarlarında hazırlanmış, asayişsizlik üzerinden kaos yaratma senaryolarının ayak sesleri. Hedef ülke olarak seçilen yerlerde bu tür tuzakların her zaman hazır beklediğini vurgulayan Çiçek, Bahçeli'nin uyarısının ne yersiz ne de rastgele olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sözler, kulislerde fısıltıdan öteye geçmiş; zira son haftalarda emniyet teşkilatındaki ani atamalar ve görevden almalar, tam da bu paralellikte yankılanıyor. Örneğin, Özel Harekat Daire Başkanı'nın beklenmedik şekilde makamından uzaklaştırılması, "milliyetçi kadroların tasfiyesi" iddialarını alevlendirmişti. Çiçek, bu tabloyu görmezden gelinmemesi gereken bir sinyal olarak nitelendiriyor ve devletin milli genetiğini koruma çağrısını haykırıyor.

Yazının satır aralarında, Çiçek'in sesi giderek yükseliyor ve doğrudan bir manifesto gibi akıyor: "Ülke güvenliği her alanda titizlikle sağlanmalı; Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu kişiler milli şuura, mücadele azmine ve hassasiyete sahip isimler arasından seçilmelidir." Bu cümle, sadece bir tavsiye değil; bir uyarı roketi. Çiçek, milli güvenliğin ancak bu nitelikteki kadrolarla korunabileceğini savunurken, bu isimlere karşı vefanın ve motivasyon güçlendirici hassasiyetin özenle gösterilmesi gerektiğini ekliyor. Aksi takdirde, diyor, devletin en hassas hücrelerine başka ülkelerin hesabına çalışanlar ya da terör örgütleriyle bağlantılı unsurlar sızarsa, 15 Temmuz benzeri darbe girişimleri ve toplumun huzurunu tehdit eden kaos senaryoları kaçınılmaz hale gelir. Bu ifade, okuyanı ürpertiyor; zira 15 Temmuz'un yaraları hala taze, FETÖ'nün sirayet ettiği mahrem alanlar hafızalarda kanıyor. Çiçek, Bahçeli'nin çocuk odaklı suç artışları bağlamındaki uyarılarını da hatırlatarak, FETÖ'nün en gizli köşelere nasıl yayıldığını örnek gösteriyor ve "yeni paralel yapı"nın izlerini bu bağlamda aramayı ihmal etmemeyi salık veriyor.

Dahası var; Çiçek, bölgenin ateş çemberinde olduğunu hatırlatarak, ABD'nin bitmek bilmeyen emperyalist oyunlarını ve İsrail'in Ortadoğu'yu kaosa sürükleyen pervasızlıklarını masaya yatırıyor. Türkiye'nin de hedef tahtasında olduğu bu ortamda, devlet yapısı içinde kimsenin kendi saplantıları, takıntıları ya da birilerinin hücresel hesapları uğruna milli kadro genetiğini değiştirmeye kalkışmaması gerektiğini sert bir dille vurguluyor. "Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar ve karşı karşıya olduğu tehlikeler, milli güvenlik kuşağını güçlendirmek için milli kadrolara her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu göstermektedir," diye devam ediyor. Bu satırlar, sanki bir manifesto gibi; PKK'dan FETÖ'ye, Kıbrıs'tan Azerbaycan'a, ABD'den AB'ye, Irak'tan BOP'a, Arap Baharı'ndan İsrail'e uzanan bir tehdit zincirini hatırlatıyor. Bahçeli'nin geçmişteki her uyarısının gerçekleştiğini söyleyen Çiçek, onun "Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile" felsefesiyle hareket ettiğini ima ederek, bu yeni alarmın da göz ardı edilemeyeceğini haykırıyor.

Bu yazı, sadece MHP'nin yayın organında kalmıyor; siyasi kulisleri bir anda ayağa kaldırıyor. Son günlerdeki emniyet kararnamesi tepkileri, MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir'in "KAHRAMAN'lara sahip çıkan iradeye ihtiyaç var" çıkışıyla birleşince, tablo netleşiyor: Milliyetçi emniyet müdürlerinin tasfiye edildiği iddiaları, "yeni paralel yapı"nın eliyle mi atılıyor? Çiçek, Erdoğan ve Bahçeli'nin 15 Temmuz sonrası kurduğu "milli güç birliği"ni bozma hesaplarına dikkat çekerek, bu oyunların Türkiye üzerinde oynanan bir heves olduğunu belirtiyor. TSK, Emniyet ve istihbarat gibi millet güvenliğinin hayati alanlarının korunması gerektiğini vurgularken, "Yaşananlar ve yaşatılanlar ortadayken, Sayın Devlet Bahçeli’nin 'yeni bir paralel yapının izleri' uyarısı ihmal edilemez," diye noktalıyor. Bu cümle, yazının zirvesi; okuyanı, devletin damarlarında dolaşan bir zehri düşünmeye zorluyor.

Tarihe bir göz atınca, Bahçeli'nin uyarılarının ne kadar isabetli olduğu ortaya çıkıyor. PKK operasyonlarından FETÖ darbesine, dış tehditlerden iç kaoslara kadar her biri, birer kehanet gibi gerçekleşmiş. Şimdi, bu yeni izler neye işaret ediyor? Emniyet teşkilatındaki son dalgalanmalar, suç istatistiklerindeki artışlar ve emperyalist senaryolar, hepsi birleşince bir puzzle'ı tamamlıyor. Eğer Çiçek haklıysa, milli kadrolara sadakat gösterilmezse, 15 Temmuz'un gölgesi yeniden uzanabilir; sokaklar karışır, ittifaklar çatlar, ülke bir buhrana sürüklenir. Aksi senaryoda ise, bu uyarı bir kalkan olur; milli güvenlik kuşağı güçlenir, tehditler püskürtülür. Ama asıl soru şu: Bu paralel yapının izleri, hangi hücresel hesaplara uzanıyor? Kimin eli tetikte, kimin saplantısı devleti kemiriyor?

Ankara'da hava elektrik yüklü; CHP davası salonu doldururken, bu yazı koridorlarda fısıldanıyor. Partililer, gazeteciler, hatta yabancı misyonlar bile kulak kabartmış durumda. Eğer ihmal edilirse, kaos kapıyı çalar; ama dinlenirse, Türkiye bir kez daha dimdik ayakta kalır. Çiçek'in kalemi, Bahçeli'nin gözü kulağı gibi; bu uyarı, sadece bir yazı değil, bir manifesto, bir çağrı. Siyasi depremin artçıları, bu izleri takip ettikçe çoğalacak – ve Türkiye, yeni bir dönemeçte nefesini tutmuş bekliyor.