Türkiye siyaset sahnesinde fırtınalar koparken, deneyimli gazeteci Can Ataklı, son yayınında gündemin en sıcak sorusunu ortaya atıyor: Ülkenin son dokuz yılında yaşananlar, vicdan terazisinde ne kadar ağır basıyor? Ataklı'nın özgür ve cesur üslubuyla işlediği bu konu, izleyicileri adeta koltuklarına mıhlıyor. Yılların gazetecilik birikimiyle, Türkiye'nin nabzını tutan Ataklı, her zamanki gibi konuları kendine has bir keskinlikle ele alıyor, ancak bu kez tonu daha da iddialı.

Can Ataklı, yayınında doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alarak, 2016'dan bu yana geçen dokuz yılın vicdani muhasebesini sorguluyor. "Bu dokuz yıl, sadece rakamlarla değil, insan hikayeleriyle dolu bir dönem," diyor Ataklı, sesinde belirgin bir öfke tınısıyla. Ona göre, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlayan süreç, demokrasinin temel taşlarını sarsmış, özgürlükleri kısıtlamış ve ekonomiyi uçuruma sürüklemiş. Ataklı, ekran karşısında tek başına otururken, elindeki notlara yaslanarak, "Erdoğan, bu yılların yükünü taşıyabilir mi? Vicdanlar susmaz, er ya da geç hesap sorulur," diye vurguluyor. Bu sözler, izleyiciler arasında anında yankı buluyor, sosyal medyada paylaşımların fitilini ateşliyor.

Yayın boyunca Ataklı, ekonomik çöküşün detaylarına iniyor. 2016'dan 2025'e uzanan süreçte, Türk Lirası'nın değer kaybını, enflasyonun halkı nasıl ezdiğini ve işsizlik oranlarının gençleri umutsuzluğa sürüklediğini tek tek sıralıyor. "Dolar 3 liradan 30 liraya fırladı, ama saraydaki sofralar aynı zenginlikle donatıldı," diye haykırıyor Ataklı, ekranda beliren grafiklerle bu iddiasını destekliyor. Vicdani hesap derken, özellikle yoksulluğun arttığı aile öykülerini anlatıyor; bir anne-babanın çocuğunu okutamamak için verdiği mücadele, bir emeklinin ilaç alamamaktan dolayı yaşadığı çaresizlik. Bu anlatımlar, Ataklı'nın ses tonunu daha da yükseltmesine neden oluyor: "Bunlar istatistik değil, vicdan yarası!"

Siyasi baskılara değinmeden geçmiyor Ataklı. Dokuz yılda binlerce gazetecinin, akademisyenin ve muhalifin hapse atıldığını hatırlatıyor. "Basın özgürlüğü endeksinde Türkiye'nin dibe vurduğu bu yıllar, Erdoğan'ın mirası mı olacak?" sorusunu sorarken, yüzünde ironik bir gülümseme beliriyor. Özellikle Gezi Parkı protestolarından başlayarak, son yerel seçimlere kadar uzanan protesto dalgalarını özetliyor. Ataklı, "Halkın sesi susturuldu, ama vicdanlar uyanıyor. Erdoğan, bu susturmaların bedelini ödeyecek mi?" diye meydan okuyor. Ekranda, geçmiş olayların kısa klipleri oynarken, Ataklı'nın yorumları giderek sertleşiyor, izleyiciyi düşündürmeye zorluyor.

Dış politika sahasında da eleştiri okları eksik değil. Ataklı, Suriye operasyonlarından Libya'ya, Doğu Akdeniz gerilimlerine kadar uzanan maceracı politikaları masaya yatırıyor. "Dokuz yılda harcanan milyarlarca dolar, halkın cebinden çıktı ama karşılığında ne aldık? Komşularla kavga, müttefiklerle gerilim," diyor, haritalar ve istatistiklerle argümanını güçlendiriyor. Özellikle 2023 depremlerinin yönetimindeki ihmalleri vurguluyor: "Binlerce can gitti, ama vicdani hesap hâlâ verilmedi. O çadırlar, o soğuk geceler, Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor mu?" Bu kısım, Ataklı'nın en duygusal anı; sesi titrerken, gözleri doluyor, izleyicileri de etkiliyor.

Ataklı, yayınını iç politikadaki yozlaşmayla taçlandırıyor. Yolsuzluk iddialarını, ihalelerin dağıtımını ve nepotizmi tek tek ele alıyor. "Aile şirketi gibi yönetilen devlet, dokuz yılda nasıl bir enkaz bıraktı?" diye soruyor, eski bakanlık raporlarından alıntılar yaparak. Vicdani hesap kavramını, dini ve ahlaki boyutlarıyla da işliyor: "İslam'ın adalet ilkesi ne diyor? Zengine yardım, fakire zulüm mü?" Bu retorik, Ataklı'nın gazetecilik geleneğinden gelen derin birikimi yansıtıyor. İzleyici yorumlarında, "Sonunda biri söylüyor!" gibi tepkiler yağarken, Ataklı yayın sonuna doğru umut verici bir not düşüyor: "Vicdanlar hesap sorar, değişim gelir."

Bu yayın, sadece bir yorum değil, Türkiye'nin siyasi vicdanını yoklayan bir manifesto gibi. Can Ataklı, her kelimesiyle, dokuz yılın yükünü omuzlara yüklüyor, izleyicileri harekete geçmeye çağırıyor. Gündemdeki diğer gelişmelerle birleşince, Erdoğan'ın bu sorgulamaya nasıl yanıt vereceği merak konusu. Ataklı'nın cesareti, basın özgürlüğünün hâlâ nefes aldığını gösteriyor, ama yol uzun. Türkiye, bu vicdani muhasebenin sonuçlarını izlemeye devam edecek.

Ataklı'nın yayınında değindiği bir başka nokta, eğitim ve sağlık sistemlerindeki çöküş. Dokuz yılda okulların niteliğinin düştüğünü, öğretmen atamalarının geciktiğini anlatırken, "Gençler geleceğini göremiyor, bu Erdoğan'ın vicdanında yer etmiyor mu?" diye soruyor. Sağlıkta ise pandemi dönemindeki hataları hatırlatıyor: "Maske dağıtımı bile skandaldı, binlerce hayat gitti." Bu detaylar, Ataklı'nın araştırmacı yanını ortaya koyuyor; her iddiası, resmi verilerle destekleniyor.

Erdoğan'ın Hamlelerine Karşı Eyüp Sabrı'nın Tarihi Liderlik Dersi!
Erdoğan'ın Hamlelerine Karşı Eyüp Sabrı'nın Tarihi Liderlik Dersi!
İçeriği Görüntüle

Son olarak, Ataklı yayınını seçimlere bağlayarak bitiriyor. "2028'de halk sandıkta vicdanını koyacak, dokuz yılın hesabı orada görülecek," diyor coşkuyla. Bu sözler, muhalefeti motive ederken, iktidar cephesini tedirgin ediyor. Can Ataklı'nın bu çıkışı, Türkiye siyasetinde yeni bir tartışma dalgası yaratabilir. İzleyiciler, bu sorunun yanıtını beklerken, vicdanlar sessiz kalmayacak.