Türkiye'nin en karanlık sayfalarından biri olan 1999 Marmara Depremi, aradan geçen 26 yıla rağmen hafızalardan silinmedi. O felaketin enkazında binlerce aile dağıldı, hayaller yerle bir oldu ve sorumlulara dair adalet arayışları yıllarca sürdü. Bu trajedinin en tartışmalı figürlerinden biri, Yalova'da 168 insanın ölümüne yol açan çöken bir binanın müteahhidi Veli Göçer'di. Göçer, bugün 76 yaşında hayatını kaybetti ve bu haber, deprem mağdurlarını bir kez daha yaraladı. O, deprem sonrası yargılanan yüzlerce müteahhitten farklıydı; zira Türkiye'de bu felaketin tek mahkumiyetini alan ve cezaevine giren isimdi.
Konya'da aldığı 18 yıl 9 aylık hapis cezasını kısmen çektikten sonra serbest kalan Göçer'in ölümü, sadece bir bireysel son değil; depremle hesaplaşmanın yarım kalmışlığını simgeliyor. Peki, Göçer'in hikayesi nasıl başladı? Yalova'daki o bina faciası neyi gizliyordu? Ve neden o, deprem müteahhitleri arasında yalnız bir figür olarak kaldı? Bu ölüm, 1999'un acısını yeniden alevlendirirken, günümüz Türkiye'sindeki deprem risklerini de masaya yatırıyor. Detaylara inelim; zira bu olay, sadece bir müteahhidin sonu değil, bir ulusun travmasının yankısı.
Her şey, 17 Ağustos 1999 gecesi, saat 03:02'de sarsılan Marmara Bölgesi'yle başladı. 7.4 büyüklüğündeki deprem, Kocaeli'nden Yalova'ya, Adapazarı'ndan İstanbul'a kadar geniş bir alanı vurdu ve resmi rakamlara göre 18 binden fazla can aldı. Binlerce bina yerle bir oldu, ekonomiye milyarlarca dolarlık zarar verdi ve Türkiye'yi acziyet içinde bıraktı. Yalova, bu felaketin en ağır vurduğu illerden biriydi; zira sahil şeridindeki yapılaşma, deprem dalgalarıyla birleşince tam bir yıkım senaryosu yazdı. Göçer'in adı, tam da burada devreye girdi:
Yalova'da inşa ettiği bir apartmanın çöküşü, 168 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bu bina, deprem öncesi standartlara uymayan inşaat teknikleriyle dikilmişti – yetersiz betonarme, deprem yönetmeliğine aykırı kolonlar ve aceleye getirilmiş temel çalışmaları, enkazın altında ezilen hayatların sorumlusu olarak işaret edildi. Göçer, o dönemde Yalova'nın büyüyen inşaat sektöründe aktif bir müteahhit olarak tanınıyordu; ancak deprem sonrası soruşturmalar, onun ihmal zincirinin başı olduğunu ortaya koydu. Mağdur aileler, enkaz kaldırma çalışmalarından hemen sonra adalet arayışına başladı; Göçer'in binası, Yalova'daki en büyük facialardan biri olarak dava dosyalarına girdi. Bu dava, deprem sonrası Türkiye'de açılan yüzlerce soruşturmanın sadece bir parçasıydı, ama Göçer'i diğerlerinden ayıran, somut delillerin ağırlığıydı: Göz tanıklarının ifadeleri, bina ruhsatındaki usulsüzlükler ve jeolojik raporlar, ihmali kanıtlıyordu.
Göçer'in yargı süreci, deprem adaletinin en çarpıcı örneklerinden biri olarak tarihe geçti. Depremden aylar sonra Yalova Cumhuriyet Savcılığı'nca başlatılan soruşturma, Göçer'i ve ortağı İsmet Kösebalaban'ı hedef aldı. İkili, binanın inşaatında "taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olmak" suçlamasıyla yargılandı – bu, Türk Ceza Kanunu'nun en ağır ihmalkarlık maddelerinden biri. Dava, Yalova Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü, ancak yetki itirazları ve delil tartışmaları nedeniyle Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne taşındı. Mahkeme, 2003'te kararını verdi: Göçer ve Kösebalaban, her biri 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu hüküm, deprem sonrası Türkiye'de müteahhitlere verilen en sert cezalardan biriydi; zira çoğu dava, zaman aşımı veya şartlı tahliyelerle sonuçlanmıştı.
Göçer, temyiz süreçlerini kaybetti ve 2004'te cezaevine girdi. Orada tam 7,5 yıl geçirdi – bu süre, cezasının yarısından biraz fazlasıydı, çünkü infaz yasalarındaki indirimler devreye girdi. Serbest bırakıldığında, 2011 civarıydı ve Yalova'daki mağdurlar için bu, kısmi bir zaferdi. Göçer, o dönem inşaat sektöründen tamamen çekilmişti; zira kamuoyu baskısı ve dava sonrası itibarı, onu gölgede bırakmıştı. Kösebalaban ise benzer bir kaderi paylaştı, ama Göçer'in adı, medyada daha çok yankı buldu – çünkü o, "deprem müteahhitleri"nin sembolü haline gelmişti.
Bu dava, 1999 depreminin yargı mirasını da aydınlatıyor. Deprem sonrası ülke genelinde yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı; Yalova'dan Düzce'ye, Bursa'dan Sakarya'ya kadar müteahhitler, mimarlar ve denetim firmaları sorgulandı. Ancak gerçek adalet, kağıt üzerinde kaldı: Çoğu dosya, zaman aşımı nedeniyle düştü; kalanlar ise para cezaları veya şartlı salıverilmelerle son buldu. Göçer, bu kalabalıkta yalnız bir istisnaydı – Türkiye'de depremle ilgili tek cezaevine giren müteahhit olarak anıldı. Bu durum, o yılların inşaat sektöründeki denetimsizliğini gözler önüne serdi: Deprem yönetmelikleri kağıt üstünde dururken, rüşvet iddiaları, ruhsat yolsuzlukları ve jeolojik rapor manipülasyonları sıradanlaşmıştı. Yalova'daki bina, tipik bir örnekti; zira deprem öncesi hızlı kentleşme, sahil dolgu alanlarını riskli yapılara açmıştı. Göçer'in davası, mağdur aileler için bir umut ışığı olsa da, sistemik sorunları çözmedi. Yıllar içinde, dava dosyaları tozlu raflarda kaldı; Göçer ise sessiz bir emeklilik sürdürdü. Sağlığı bozuldukça, Yalova'dan uzaklaştığı söyleniyordu – ama depremzedelerin hafızasında, o enkazın sorumlusu olarak kaldı. Bu ölüm haberi, o aileleri yeniden yaraladı; zira Göçer'in gidişi, hesaplaşmanın son halkası gibiydi, ama tam bir kapanış getirmedi.
Göçer'in ölümü, 10 Aralık 2025'te Yalova'da duyuruldu – hastane kaynakları, doğal sebeplerden kaynaklandığını belirtti, ancak detaylar gizli tutuldu. 76 yaşındaki müteahhit, son yıllarında inşaatla bağını koparmış, ailesiyle sakin bir hayat sürmüştü. Cenaze töreni, Yalova'da sade bir şekilde gerçekleşti; deprem mağdurları ise törene mesafeli yaklaştı. Bu haber, sosyal medyada hızla yayıldı; #1999Depremi ve #VeliGöçer etiketleri altında binlerce paylaşım yapıldı. Bazıları, "Adalet yerini buldu" derken, diğerleri "Sorumlulara hesap sormak yetmedi" diye isyan etti. Göçer'in ortağı Kösebalaban hâlâ hayatta ve Yalova'da yaşıyor; o da benzer bir gölgede kaldı. Bu ölüm, sadece bireysel bir son değil; deprem sonrası yargı reformlarının eksikliğini hatırlatıyor. Bugün, 2023 Kahramanmaraş depreminin yankıları hâlâ sürerken, Göçer'in hikayesi bir uyarı gibi: İnşaat sektöründeki ihmaller, nesiller boyu acıtıyor.
Günümüz Türkiye'sinde, Göçer'in mirası deprem güvenliği tartışmalarını alevlendiriyor. 1999 sonrası yönetmelikler sıkılaştı, ama 2023 depremi gösterdi ki, uygulama hâlâ zayıf. Yalova gibi riskli bölgelerde, yeni yapılar hâlâ eski yaraları taşıyor. Uzmanlar, Göçer davasını "nadir bir başarı" olarak nitelendiriyor; zira o, müteahhitlere caydırıcılık dersi verdi – ama yeterli mi? Mağdur dernekleri, bu ölümü fırsat bilip, yeni yasal düzenlemeler için çağrı yaptı: Daha sıkı denetimler, kentsel dönüşümde şeffaflık ve deprem vergilerinin doğru kullanımı. Göçer'in 7,5 yıllık hapsi, adaletin bir parçasıydı; ama 168 canın bedeli, hiçbir ceza bunu telafi edemez. Yalova sokaklarında hâlâ o enkazın izleri var – yıkılan binaların yerine dikilenler, umut mu yoksa yeni risk mi?
Bu trajedinin ekonomik boyutu da unutulmaz. 1999 depremi, Yalova'ya milyarlarca liralık zarar verdi; Göçer'in binası gibi yapılar, sigorta şirketlerini batırdı ve devlet bütçesini sarstı. Müteahhitler, o dönem hızlı para peşinde koşarken, depremzedeler evsiz kaldı. Göçer'in davası, bu sömürünün simgesiydi – ve ölümüyle, o sömürü zinciri bir halka eksildi. Gelecek nesiller için ders: Deprem, ihmale tahammül etmez.
Sonuç olarak, Veli Göçer'in ölümü, 1999'un acısını yeniden canlandırdı. Yalova'daki 168 canın müteahhidi olarak tarihe geçen bu isim, Türkiye'deki tek deprem mahkumu olarak anılacak. Ama bu son, yaraları sarmaz; aksine, deprem gerçeğini hatırlatır. Adalet arayışı devam etmeli – zira enkazlar temizlense de, vicdan enkazları kalıcı.




