Türk-İş heyeti, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na yaptığı ziyarette, Bakan Vedat Işıkhan'a asgari ücret görüşmeleri öncesi önemli bir mektup sundu. Bu gelişme, Aralık 2025'in son günlerinde, 2026 yılı asgari ücret belirleme sürecinin nabzını tutan bir adım olarak öne çıkıyor. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay liderliğindeki heyet, işçilerin ekonomik zorluklarını dile getiren kapsamlı bir belgeyi bakanlığa ileterek, hükümetle sendikalar arasındaki diyaloğu güçlendirmeyi hedefliyor. Mektup, sadece bir kâğıt parçası değil; milyonlarca çalışanın alım gücünü, enflasyonla mücadelesini ve sosyal adalet arayışını simgeliyor.

Bugün, 12 Aralık 2025 itibarıyla gerçekleşen bu buluşma, Minimum Ücret Tespit Komisyonu'nun ön toplantılarına zemin hazırlarken, piyasalardaki belirsizlikleri de artırıyor. Eğer siz de asgari ücret zammı, işçi hakları veya ekonomik politikalarla yakından ilgileniyorsanız, bu makalede ziyaretin detaylarını, mektubun içeriğini, tarafların pozisyonlarını ve olası sonuçları derinlemesine ele alacağız. Asgari ücret hesaplama modellerinden esinlenerek, bu taleplerin günlük hayata yansımasını da irdeleyeceğiz – çünkü asgari ücret, sadece bir rakam değil, milyonlarca ailenin refah barometresi.

Ziyaretin arka planına indiğimizde, Türk-İş'in bu hamlesi, son aylardaki ekonomik dalgalanmaların bir yansıması olarak kendini gösteriyor. 2025 yılı boyunca enflasyon oranları yüzde 60'ları aşarken, gıda ve enerji fiyatlarındaki sıçramalar, asgari ücretlilerin bütçelerini darmadağın etti. Türk-İş, aylardır kamuoyu önünde "açlık sınırı" hesaplamalarını paylaşarak, mevcut asgari ücretin yetersizliğini vurguluyordu. Hatırlarsak, Kasım 2025'te yapılan bir açıklamada, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 25.000 TL'yi geçmişti; bu, mevcut asgari ücretin (yaklaşık 20.000 TL net) yüzde 25 altında kaldığını işaret ediyordu.

Bakan Işıkhan ise, hükümetin enflasyona endeksli bir yaklaşım vaat ettiğini belirtmişti. Bugünkü ziyaret, bu vaatlerin somutlaşması için bir köprü vazifesi görüyor. Heyet, bakanlık binasına saat 10:00 civarında ulaştı ve Işıkhan ile yaklaşık 45 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. Bu süre zarfında, mektup sadece elden teslim edilmedi; aynı zamanda sendikanın taleplerinin sözlü olarak da aktarıldığı bir platform haline geldi. Ziyaret sonrası Türk-İş yetkilileri, "Bu mektup, işçinin sesi; görmezden gelinemez" diyerek, sürecin şeffaf ve adil ilerlemesini diledi. Bakanlık kaynakları ise, "Tüm paydaşların görüşleri dikkate alınacak" şeklinde bir yanıt verdi. Bu karşılıklı jestler, müzakerelerin sert bir tonda başlamayacağını umut ettiriyor, ancak aradaki uçurum hâlâ derin.

Mektubun içeriği, Türk-İş'in stratejik bir manifesto niteliğinde. Belgede, asgari ücretin belirlenmesinde enflasyonun yanı sıra refah payı, vergi indirimleri ve sosyal yardımların artırılması gibi unsurlar vurgulanıyor. Özellikle, sendika, asgari ücretin en az yüzde 50 zamla, yani 30.000 TL net seviyeye çıkarılmasını talep ediyor. Bu rakam, TÜİK'in son enflasyon verilerine (yıllık yüzde 58) dayandırılıyor ve "yoksulluk sınırı" hesaplamalarıyla destekleniyor. Mektupta, "İşçinin geçim derdi, ülkenin kalkınma engelidir" ifadesi yer alırken, hükümetin önceki dönemlerdeki zam politikalarına da dolaylı eleştiriler getiriliyor.

Örneğin, 2025 zammının (yüzde 49) enflasyonu karşılamadığı, dolayısıyla reel kaybın yüzde 10'a vardığı belirtiliyor. Heyet ayrıca, komisyon toplantılarının sıklaştırılmasını ve şeffaflık için canlı yayın talebinde bulundu. Bu talepler, sadece Türk-İş'e özgü değil; DİSK ve Hak-İş gibi diğer konfederasyonların da benzer pozisyonlar aldığı biliniyor. Bakan Işıkhan, mektubu kabul ederken, "Sendikaların yapıcı eleştirileri, politikalarımızı zenginleştirir" dedi ve hükümetin "sosyal devlet" anlayışını tekrarladı. Bu sözler, müzakerelerin uzlaşmacı bir zeminde ilerleyebileceğini işaret etse de, bütçe kısıtları nedeniyle hükümetin yüzde 40 zam civarında ısrarcı olacağı tahmin ediliyor. Uzmanlar, bu farkın komisyon görüşmelerini en az üç tur uzatabileceğini öngörüyor.

Olayın kronolojisine daha yakından baktığımızda, ziyaretin temelleri haftalar öncesine dayanıyor. 5 Aralık 2025'te Türk-İş yönetim kurulu, asgari ücret stratejisini belirleyen bir toplantı yapmış ve mektup taslağını onaylamıştı. Ardından, 9 Aralık'ta Bakanlık'tan bir davet gelmiş, ancak heyet proaktif davranarak bugünü seçmişti. Saat 10:15'te bakanlık kapısında karşılanan heyet, Işıkhan'ın makam odasında ağırlanmıştı. Görüşme, selamlaşmalarla başlamış, ardından mektubun sunumuyla somutlaşmıştı. Yaklaşık 20 sayfalık belge, istatistiklerle dolu: Örneğin, asgari ücretlinin aylık gıda harcamasının 12.000 TL'yi aştığı, konut giderlerinin ise yüzde 30 arttığı verilerle destekleniyor. Ziyaretin sonunda, kahve ikramı eşliğinde informal bir sohbet gerçekleşmiş; burada Işıkhan, hükümetin vergi reformu planlarını paylaşmış. Türk-İş cephesi ise, grev hakkı gibi yan talepleri masaya yatırmış.

Bu detaylar, görüşmenin sadece formalite olmadığını, gerçek bir diyalog içerdiğini gösteriyor. Dışarıda ise, sendika üyeleri bakanlık önünde sınırlı bir toplanma yapmış; pankartlarda "Adil Ücret, Güçlü Türkiye" sloganları dikkat çekmişti. Polis önlemleri alınmış olsa da, olaylar sükûnet içinde geçmiş. Bu kronoloji, asgari ücret sürecinin ne kadar hassas bir dengede yürüdüğünü ortaya koyuyor – bir tarafın talepleri diğerinin mali gerçekleriyle çarpışıyor.

Asgari ücret görüşmelerinin ekonomik etkileri, milyonları doğrudan ilgilendiriyor ve bu mektup, domino taşlarının ilkini deviriyor. Türkiye ekonomisinde asgari ücretliler, işgücünün yüzde 40'ını oluştururken, zam kararları enflasyon sarmalını tetikleyebiliyor. Örneğin, yüksek bir zam, tüketimi canlandırsa da, işletmelerin maliyetlerini artırarak fiyatlara yansıyabilir. Hükümet, bu dengeyi "orta yol" ile sağlamayı planlıyor; Işıkhan'ın önceki açıklamalarında, "Enflasyon hedeflerimizi bozmayacak bir zam" vurgusu yapılmıştı. Türk-İş ise, mektupta uluslararası örnekler vererek (Almanya'da saatlik asgari ücretin 12 Euro'ya çıkması gibi) Türkiye'nin geride kaldığını savunuyor. Uzun vadeli olarak, bu görüşmeler işsizlik oranlarını (yüzde 9 civarı) etkileyebilir; düşük zamlar motivasyonu düşürürken, yüksek zamlar istihdamı teşvik edebilir.

Piyasa analistleri, komisyonun 20 Aralık'ta toplanacağını ve yıl sonuna kadar karar çıkacağını tahmin ediyor. Eğer uzlaşma sağlanmazsa, sendikalar kitlesel eylemlere gidebilir – 2024'teki benzer protestolar hâlâ hafızalarda. Mektubun sunumu, bu senaryoyu önleme potansiyeli taşıyor; çünkü erken diyalog, radikal adımları engelliyor. Ayrıca, mektupta kadın işçilerin ve gençlerin özel durumlarına değinilmesi, sosyal politikaların genişlemesini sağlayabilir – örneğin, kreş yardımlarının artırılması.

Dolar Rekor Seviyede: 12 Aralık 2025 Canlı Döviz Kurları ve Piyasa Analizi
Dolar Rekor Seviyede: 12 Aralık 2025 Canlı Döviz Kurları ve Piyasa Analizi
İçeriği Görüntüle

Tarafların pozisyonlarını karşılaştırdığımızda, Türk-İş'in agresif talepleriyle hükümetin temkinli yaklaşımı arasında belirgin bir uçurum var. Sendika, mektupta "net 30.000 TL" hedefini koyarken, alt sınır olarak 27.000 TL'yi kabul edilebilir görüyor. Bu, enflasyon + refah payı formülüne dayanıyor: Yıllık enflasyon (yüzde 58) + yüzde 20 refah = yüzde 78 zam. Hükümet ise, bütçe açığını (GSYH'nin yüzde 4'ü) gerekçe göstererek yüzde 45'i zorluyor; bu da net 23.000 TL'ye denk geliyor. Işıkhan, görüşmede "Ortak akıl arayacağız" diyerek köprü kurmaya çalıştı, ancak Türk-İş Başkanı Atalay, "Mektubumuzu okuyun, rakamlar yalan söylemez" yanıtını verdi. Bu diyalog, komisyonun yapısını da etkiliyor: Üç işçi, üç işveren, üç hükümet üyesinden oluşan kurulda, oybirliği şartı aranıyor.

Geçmiş yıllarda uzlaşma sağlanmış olsa da, 2025'in ekonomik baskıları işleri zorlaştırıyor. İşveren tarafı (TÜSİAD), zamların KOBİ'leri batırabileceğini savunurken, sendikalar "kâr paylaşımları" talep ediyor. Bu dinamikler, mektubun sadece bir başlangıç olduğunu gösteriyor – asıl maraton, komisyon toplantılarında başlayacak.

Geniş perspektiften bakıldığında, bu ziyaret Türkiye'nin sosyal diyalog modelini test ediyor. AB uyum sürecinde, ILO standartları gereği sendika görüşlerinin bağlayıcı hale gelmesi tartışılıyor; Türk-İş'in mektubu, bu reformlara bir çağrı niteliğinde. Ekonomik büyüme hedefi (yüzde 4) ile sosyal harcamalar arasında sıkışan hükümet, Işıkhan üzerinden denge kurmaya çalışıyor. Ziyaretin zamanlaması da stratejik: Aralık enflasyon verileri (TÜİK 6 Aralık raporu) sonrası, gerçekçi talepler için ideal. Eğer mektup dikkate alınırsa, asgari ücret artışı tüketimi yüzde 5 canlandırabilir; aksi takdirde, grev dalgaları üretimi yavaşlatır. Uzmanlar, "Bu mektup, dönüm noktası olabilir" diyor – çünkü erken müdahale, krizleri önlüyor. Türk-İş'in dijital platformlarda paylaştığı belge, kamuoyunu da sürece dahil ediyor; binlerce yorum, destek mesajlarıyla dolu.

Sonuç olarak, Türk-İş heyetinin Bakan Işıkhan'a sunduğu mektup, asgari ücret 2026'nın kaderini belirleyecek bir kıvılcım. Taleplerin enflasyonla dansı, hükümetin bütçe dengesiyle çarpışması, milyonlarca işçinin umutlarını şekillendiriyor. Bu ziyaret, sadece bir buluşma değil; sosyal adaletin manifestosu. Eğer emek piyasasını takip ediyorsanız, komisyonun bir sonraki adımları kritik – çünkü asgari ücret, Türkiye'nin nabzı. Gelişmeleri izleyin, zira bu mektup, yarının ücretlerini yazabilir.