Türkiye siyaseti son dönemde yine hareketli günler yaşıyor. Özellikle milliyetçi çizgideki partilerin liderlerinin açıklamaları, kamuoyunda geniş yankı uyandırıyor. Bu süreçte, ittifaklar ve karşıt görüşler arasındaki gerilimler dikkat çekiyor.
Son günlerde yapılan bazı röportajlar ve Meclis'teki tartışmalar, siyasi arenada yeni soru işaretleri doğuruyor. Liderlerin birbirlerine yönelik tutumları, geçmişteki sert ifadelerden farklı bir tona evrilmiş gibi görünüyor. Bu değişimler, barış ve normalleşme çabalarıyla ilişkilendiriliyor.
Özellikle terör örgütüyle ilgili süreçlerde, silah bırakma ve onur kavramları ön plana çıkıyor. Bazı liderler, örgütün silahları gömmek yerine yakmayı önererek, yenilgi algısını önlemeye çalışıyor. Bu yaklaşım, demokratikleşme adımlarını destekleyen bir dil olarak yorumlanıyor.
Bahçeli'nin son dönemde CHP liderlerine ve İstanbul Belediye Başkanı'na yönelik olumlu ifadeleri, geçmişteki ağır suçlamalarla çelişki yaratıyor. Örneğin, daha önce "en büyük hırsız" dediği isimlere şimdi ilgi ve takdir gösteriyor. Bu zikzaklar, siyasi stratejilerin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Analistler, Bahçeli'nin bu tutumunun Erdoğan'ı izole etmeye yönelik bir plan olduğunu iddia ediyor. Barış ve demokrasi yanlısı partileri yanına çekerek, Erdoğan'ı engel konumuna düşürme çabası söz konusu. Geçmişte diyalog girişimlerini engellediği belirtilen Bahçeli'nin, şimdi af yasası ve tutuklu siyasetçilerin serbest bırakılması çağrıları yapması dikkat çekici.
Meclis'te yaşanan "şerefsiz" kavgaları ve muhalefet milletvekillerinin sert çıkışları, siyasi gerilimi artırıyor. İYİ Parti'den bir vekilin Öcalan'a yönelik ağır ifadeleri, olgun olmayan siyaset örneği olarak eleştiriliyor. Bu tür sloganlar, halkın öfkesini boşaltıyor ancak gerçek direnç oluşturmuyor.
Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ilişki de sorgulanıyor. İplerin koptuğu iddiaları var; Bahçeli'nin tehditkar çıkışlarına Erdoğan'ın sessiz kalması, ittifakın çatırdadığı yorumlarını doğuruyor. Bahçeli'nin Anayasa Mahkemesi'ni kapatma gibi önerileri, bu gerilimin göstergesi.
Saray içindeki taht kavgaları da gündemde. Hakan Fidan'ın potansiyel liderliği engelleyen güçler olduğu konuşuluyor. Medyada Fidan'ın konuşmalarına ambargo uygulanması, Bilal Erdoğan gibi isimlerin öne çıkarılmaya çalışıldığı iddialarını güçlendiriyor.
Türkiye'de toplumsal güven seviyesi de düşük. Uluslararası araştırmalara göre, insanlar birbirine güven konusunda son sıralarda yer alıyor. Bu durum, tek adam rejiminin yarattığı şüphe ve korku atmosferine bağlanıyor.
Bahçeli'nin stratejisi, Erdoğan'ı daha otoriter bir figüre dönüştürmeyi hedefliyor olabilir. Bu "Saddamlaştırma" süreci, Türkiye'yi istikrarsızlığa sürükleyebilir. PKK'nın onurunu koruma vurgusu ve barış dilinin MHP'ye bırakılması, siyasi manevraların derinliğini gösteriyor.
Sonuç olarak, bu gelişmeler Türkiye'nin geleceğini doğrudan etkiliyor. Bahçeli'nin büyük tuzağı olarak nitelendirilen hamleler, Erdoğan'ı toplumsal muhalefetin hedefi haline getirmeyi amaçlıyor. DEM Parti ve CHP ile uyumlu görünen Bahçeli, Erdoğan'ı yalnızlaştırarak güç dengelerini değiştirmeye çalışıyor. Bu süreçte, af yasası öncesi adımlar ve Demirtaş ile Atalay'ın serbest bırakılması çağrıları, kritik önem taşıyor. Toplumun bu dinamikleri fark etmesi, ülkenin kaderi açısından hayati.





