Aralık ayının dördüncü gününde, Ankara'nın gri koridorlarında yankılanan fısıltılar, yılların birikmiş gerilimlerini yeniden su yüzüne çıkarıyor. Diplomatik trafiğin hız kazandığı bu dönemde, sınır ötesi dinamikler ve iç güvenlik önlemleri, milyonlarca vatandaşı meraklandırıyor. Bu hareketlilik, sadece açıklamalarla sınırlı kalmıyor; barış umutlarını ve sert gerçeklikleri bir arada tartan bir denge arayışını yansıtıyor. Peki, bu denge hangi yöne evrilecek?
İşte tam bu noktada, terör örgütü PKK'nın şemsiye yapılanması KCK'nın dış ilişkiler sözcüsü Zagros Hiwa'nın açıklaması devreye giriyor ve tabloyu netleştirmeye başlıyor. Hiwa, Türkiye ile olası çözüm müzakerelerinin başlaması için teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasının ön koşul olduğunu savundu. Bu talep, örgütün son bir yılda attığı iddia edilen iyi niyet adımlarının Öcalan'ın belirleyici etkisiyle gerçekleştiğini öne sürerek gerekçelendiriliyor. Hiwa'nın ifadelerine göre, müzakerelerin tarafların eşit koşullarda masaya oturmasıyla mümkün olacağı vurgulanıyor; Kürt tarafının baş müzakerecisi olarak Öcalan'ın özgür olması, adil bir barışın temel taşı olarak nitelendiriliyor. Bu çıkış, PKK'nın tek taraflı adımlar attığını, Türkiye'nin ise yalnızca söylemle yetindiğini iddia ederek, somut karşılık beklediğini ortaya koyuyor.
Bu açıklama, Kandil'deki yöneticilerden Amed Malazgirt'in bir gün önceki röportajıyla doğrudan bağlantılı görünüyor. Malazgirt, Fransız haber ajansı AFP'ye bir mağarada verdiği demeçte, "Terörsüz Türkiye" sürecinde Öcalan'ın talimatıyla örgütün üzerine düşen adımları attığını iddia etmişti. Öcalan'a özgürlük talebini yineleyerek, Ankara'nın adım atmadan kendilerinin hareket etmeyeceğini net bir şekilde belirtmişti. Malazgirt'in bu sözleri, Hiwa'nın açıklamasıyla peş peşe gelerek, örgüt cephesinden koordineli bir baskı dalgasını işaret ediyor. Uzmanlar, bu tür açıklamaların, örgütün uluslararası kamuoyunda meşruiyet arayışının bir parçası olduğunu değerlendiriyor; zira AFP gibi ajanslara verilen röportajlar, mesajın geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Bu zincirleme talepler, Türkiye'nin terörle mücadele stratejisini test ederken, barış masası ihtimalini de gündemde tutuyor.
Hiwa'nın detaylı ifadeleri, sürecin karmaşıklığını daha da derinleştiriyor. "Müzakerelerin başlayabilmesi için tarafların eşit koşullarda masaya oturması gerekir" diyerek, Öcalan'ın özgürlüğünün müzakere ortamını dengeleyeceğini savunuyor. PKK'nın son bir yıldaki "iyi niyet göstergesi" olarak nitelendirdiği adımların, Öcalan'ın etkisi olmadan mümkün olmayacağını ekliyor. Bu adımlar arasında, örgütün ateşkes girişimlerinden lojistik çekilmelere kadar çeşitli unsurlar sayılıyor, ancak somut detaylar belirsiz bırakılıyor. Hiwa, Türkiye'nin buna karşılık somut adımlar atmadığını, sadece söylem ürettiğini eleştirerek, eşitlik ilkesini ön plana çıkarıyor. Bu yaklaşım, örgütün müzakere stratejisini "karşılıklılık" üzerine kurduğunu gösteriyor; zira tek taraflı fedakarlıkların artık yetersiz görüldüğü belirtiliyor. Bu sözler, 04 Aralık 2025 tarihinde saat 07:21'de yayınlanan haberde detaylıca aktarılırken, güncelleme saati 11:42'ye kadar yeni gelişmelerin eklenmediği görülüyor.
Aynı bağlamda, Taml Research Center Başkanı Abdulrahim Samawi'nin iddiası, tartışmaları uluslararası boyuta taşıyor. Samawi, SDG lideri "Mazlum Kobani" kod adlı Ferhat Abdi Şahin ile SDG Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed'in, gelecek ay Türkiye'ye gelerek İmralı'da Abdullah Öcalan'la görüşeceğini öne sürdü. Bu iddia, örgüt ağının Suriye uzantılarını da kapsayan bir genişleme sinyali veriyor; zira Abdi Şahin ve Ahmed, Türkiye'nin "Terörle Arananlar" listesinde kırmızı bültenle aranan isimler arasında yer alıyor. Samawi'nin açıklaması, potansiyel bir diplomatik temasın habercisi olarak yorumlanıyor; ancak resmi kaynaklardan teyit edilmemesi, spekülasyonları artırıyor. Uzmanlar, bu tür iddiaların, ABD ve Avrupa'daki lobi faaliyetlerinin bir yansıması olabileceğini belirtiyor; zira SDG'nin PKK ile bağlantılı yapısı, Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarını doğrudan etkiliyor.
Bu gelişmelerin tarihi bağlamı, "Terörsüz Türkiye" sürecinin karmaşıklığını aydınlatıyor. Süreç, örgütün tek taraflı ateşkes çağrılarıyla başlamış, ancak Ankara'nın somut karşılık vermemesiyle tıkanmıştı. Öcalan'ın 1999'dan beri İmralı'da tutulması, örgüt için sembolik bir figür haline gelmiş; özgürlük talepleri, müzakere tablolarının vazgeçilmezi olmuş durumda. Hiwa ve Malazgirt'in peş peşe açıklamaları, Kandil'in merkezi bir strateji izlediğini gösteriyor; mağara röportajları gibi dramatik unsurlar, mesajın etkisini artırmayı hedefliyor. Türkiye cephesinde ise, bu taleplere "şartlı müzakere" yaklaşımı hâkim; terör örgütünün silah bırakması ve teslim olması, ön koşul olarak tekrarlanıyor. Bu karşılıklı şartlar zinciri, barış umutlarını gölgelese de, bölgesel dengelerin değişimiyle yeni kapılar aralanabilir.
Uzman analizleri, bu açıklamaların iç dinamikleri nasıl etkilediğini ortaya koyuyor. Zagros Hiwa'nın sözleri, KCK'nın dış ilişkiler kanadının aktif rolünü vurguluyor; örgüt, Avrupa'daki diaspora ağlarını kullanarak baskıyı artırmayı planlıyor. Amed Malazgirt'in AFP röportajı, uluslararası medyayı bir araç olarak kullanıyor; mağara ortamı, "mağduriyet" imajını pekiştiriyor. Samawi'nin iddiası ise, SDG'nin Türkiye ile dolaylı temas arayışını yansıtıyor; Ferhat Abdi Şahin'in aranan statüsü, görüşmenin hassasiyetini katlıyor. Bu unsurlar, Türkiye'nin ulusal güvenlik politikalarını yeniden şekillendirme baskısını artırıyor; zira Suriye'deki gelişmeler, PKK'nın lojistiğini doğrudan etkiliyor.
Sonuçta, bu açıklamalar terörle mücadelede yeni bir evreyi işaret ediyor. Öcalan'ın özgürlüğü gibi radikal talepler, eşitlik ve iyi niyet vurgusuyla paketlenirken, Türkiye'nin somut adımlar beklentisi karşıt bir duvar örüyor. Gelecek ayki iddia edilen görüşme, süreci hızlandırabilir mi? Milyonlarca vatandaş, bu şartlar labirentinin çıkışını merakla izliyor; zira her açıklama, barışın kırılgan dengesini test ediyor. Gelişmeler, bölgesel istikrarın nabzını tutmaya devam ediyor.




