Ülke siyasetinde zaman zaman geçmişte yaşanan ve kapanmış gibi görünen defterler, beklenmedik gelişmelerle yeniden açılır, kamuoyunun dikkatini üzerine çeker. Özellikle halk oylamaları gibi demokratik süreçlerin kritik anları, yıllar sonra bile yargısal ve siyasi tartışmaların merkezine oturabilir. İşte tam da böyle bir durumla karşı karşıyayız; geçmişte yaşanan ve geniş kitleleri derinden etkileyen bir referandumun sonuçları, üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen yeni bir yasal hamleyle yeniden gündeme geldi. Bu gelişme, siyaset kulislerinde fısıltıları artırırken, pek çok kesim tarafından merakla takip ediliyor.
Son dakika olarak yansıyan bu çarpıcı gelişmede, Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz, dikkatleri üzerine çeken bir açıklama yaptı. Parti adına yapılan başvuruyla, Türkiye'nin siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olan 16 Nisan 2017 Referandumu'nun iptali talep edildi. Bu tarihi başvuru, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne yapıldı ve ülkenin gündemine bomba gibi düştü. Haber Merkezi'nin duyurduğu bu gelişme, 10 Eylül 2025 tarihinde kamuoyuna yansıdı ve aynı gün içinde güncellenerek detaylandı.
Yenilik Partisi'nin bu kritik yasal adımı atmasının ardındaki gerekçe ise, referandum sürecinde mühürsüz oy ve pusulaların kullanıldığı iddiasına dayanıyor. Parti, o dönemde mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılmasının referandumun meşruiyetini gölgelediğini ve sonuçları üzerinde doğrudan etkisi olduğunu savunuyor. Öztürk Yılmaz, bu önemli başvuruyu bizzat kendisinin yaptığını ve gelişmeyi sosyal medya hesabından da duyurduğunu belirtti. Bu iddia, referandumun üzerinden yıllar geçmesine rağmen, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesi açısından derin soruları beraberinde getiriyor.
Mühürsüz oy ve pusulaların geçerliliği meselesi, 16 Nisan 2017 referandumu sırasında da geniş tartışmalara yol açmış, o dönemde de hukuki süreçler başlatılmıştı. Ancak Yenilik Partisi'nin yıllar sonra yaptığı bu yeni başvuru, konuyu bir kez daha yargının önüne taşıyor ve referandum sonuçlarının yeniden değerlendirilmesi ihtimalini ortaya koyuyor. Bu durum, yalnızca referandumun kendisini değil, o referandumun şekillendirdiği siyasi atmosferi ve ortaya çıkan sonuçları da yeniden tartışmaya açma potansiyeli taşıyor. Hukuki süreçlerin nasıl işleyeceği ve mahkemenin bu başvuruya nasıl bir yanıt vereceği, önümüzdeki günlerde Türkiye siyasetinin en çok konuşulan konularından biri olmaya aday. Bu gelişme, gelecekteki seçim ve referandum süreçlerine yönelik yargısal bakış açısını da etkileyebilir ve benzer durumların yaşanmaması adına yeni hukuki içtihatların oluşmasına zemin hazırlayabilir.