Orta Doğu'da yaşanan hızlı değişimler, komşu ülkeleri yakından ilgilendiriyor ve özellikle sınır güvenliği açısından yeni soru işaretleri doğuruyor. Son dönemde Suriye'deki siyasi ve askeri hareketlilik, uluslararası aktörlerin etkisiyle daha karmaşık bir hal alıyor. Bu durum, bölgesel istikrarı doğrudan etkileyen unsurları ön plana çıkarıyor ve birçok uzman tarafından yakından takip ediliyor.
Suriye'deki gelişmelerin bir parçası olarak, terör örgütlerinin ateşkes dönemlerinde güçlenme fırsatları bulduğu gözlemleniyor. Bu süreçte, örgütler lojistik kapasitelerini artırıyor, fortifikasyonlar inşa ediyor ve uluslararası meşruiyet kazanma yolunda adımlar atıyor. Özellikle PKK/YPG gibi yapıların, barış söylemleri altında kazanımlar elde ettiği belirtiliyor. Bu kazanımlar, silah bırakma çağrılarının pratikte ters etki yarattığını gösteriyor ve annelerin ağlamaması için susturulan silahların aslında örgütlere zaman kazandırdığı tartışılıyor.
Daha derinlerde ise, Suriye'nin merkezi yönetimi ile Kürt kökenli silahlı gruplar arasında yürütülen müzakereler dikkat çekici. Bu görüşmeler, 13 maddelik bir yol haritası etrafında şekilleniyor ve grupların entegrasyonunu hedefliyor. Anlaşma çerçevesinde, silahlı kuvvetlerin üç ayrı kolorduya bölünmesi planlanıyor: Kadın birliği, kontr-terör birimleri ve sınır koruma güçleri. Bu yapılandırma, grupların profesyonel bir ordu görünümü kazanmasını sağlarken, sınır güvenliğinin bu güçlere bırakılması gibi kritik düzenlemeler içeriyor.
Bu entegrasyonun bir sonucu olarak, merkezi yönetimin Fırat'ın doğusuna tam erişim sağlayamaması öngörülüyor. Bunun yerine, sınır hattının korunması tamamen bu gruplara emanet edilecek. Ayrıca, savunma ve içişleri gibi stratejik bakanlıklarda müsteşarlık pozisyonlarının bu yapılara verilmesi konuşuluyor. Bu durum, örgüt üyelerinin Suriye'nin karar mekanizmalarında etkili roller üstlenmesine kapı açıyor ve uzun vadede federatif bir yapıya geçişi kolaylaştırabilir.
Dört ana başlık altında toplanan bu "kirli tuzak" iddiaları, şu unsurları kapsıyor: İlk olarak, terörsüzleşme süreci adına örgütlerin mevcut kazanımlarını korumasını sağlamak. İkinci olarak, Suriye'nin parçalanmış bir yapıya dönüşerek özerk bölgelerin kalıcı hale gelmesi. Üçüncü madde, örgütlerin Akdeniz'e ulaşma projesini desteklemek; bu kapsamda Şam ve Alevi bölgeleri üzerinden genişleme hedefleri öne çıkıyor. Dördüncü olarak ise, Kuzey Irak ile Kuzeydoğu Suriye arasındaki entegrasyonun hızlanması, Duhok gibi süreçlerle federatif birliklerin siyasi zeminde birleşmesi.
Bu senaryoların arkasında, büyük güçlerin etkisi olduğu vurgulanıyor. Özellikle ABD'nin yönlendirmesiyle şekillenen bu süreç, örgütlere 45 bin ila 100 bin kişilik kuvvetlerle yeni roller biçiyor. PKK'nın ayrılıkçı niyetleri, Kandil'den gelen beyanlar ve sahadaki eylemlerle destekleniyor. Akdeniz koridoru hayali, İskenderun hattından genişleme planlarını içeriyor ve Türkiye'nin güvenliğini doğrudan tehdit ediyor.
Ayrıca, iç politikada yankı bulan gelişmeler de var. Örneğin, "umut hakkı" gibi öneriler, cezaevi koşullarının iyileştirilmesini kapsıyor: Daha iyi ziyaret imkanları, villa benzeri düzenlemeler veya ölüm sonrası nakil hakları. Bu tartışmalar, Diyarbakır'da planlanan mitingler gibi etkinliklerle gündeme geliyor ve siyasi liderlerin yorumlarıyla büyütülüyor ya da küçültülüyor.
Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, yavaş yavaş kaynayan kurbağa metaforu akla geliyor. Toplumun koşullandırılması, örgütlerin güçlenmesi ve zaman tuzağına düşme riski, uzmanlar tarafından sıkça dile getiriliyor. Suriye'deki bu kirli oyunlar, sadece orayla sınırlı kalmayıp komşu ülkelerin istikrarını sarsma potansiyeli taşıyor. Ateşkes dönemlerinde örgütlerin uluslararası destekle meşrulaşması, lojistik ağlarını genişletmesi ve kritik pozisyonlara yerleşmesi, uzun vadeli bir tehdit oluşturuyor.
Sonuç olarak, bu gelişmeler bölgesel dengeleri yeniden şekillendirirken, sınır ötesi tehditlerin artması kaçınılmaz görünüyor. Uzman analizleri, bu sürecin Türkiye için dört ana tehlikeyi barındırdığını ortaya koyuyor: Parçalanma riski, karar mekanizmalarına sızma, Akdeniz erişim projesi ve Irak-Suriye federasyonları. Bu karmaşık tablo, dikkatli bir takip gerektiriyor ve gelecekteki senaryoları merakla bekletiyor. Orta Doğu'nun bu sıcak gündemi, herkesi düşündürmeye devam edecek gibi duruyor.




