Gerçek Gündem Haberleri

Siyasi Arenayı Sarsan Görülmemiş Krizin Perde Arkası

Türkiye siyasetini derinden sarsan ve tüm dengeleri altüst eden hukuki kararın yankıları devam ediyor! Hukukçuları ve kamuoyunu ikiye bölen bu hamle, büyük bir hesaplaşmanın fitilini ateşledi. Şimdi tüm gözler, tarihin en sıcak eylülüne çevrildi.

Son dönemde Türkiye'nin siyaset sahnesinde yaşanan ve kamuoyunu derinden meşgul eden gelişmeler, gözleri hukukun işleyişine çevirdi. Siyasi partilerin iç dinamiklerini ve seçimle gelmiş kadrolarını hedef alan emsal niteliğindeki bir mahkeme kararı, hukuk çevrelerinde "yargı darbesi" tartışmalarını başlattı ve yeni bir dönemin kapısını araladı. Siyasette tansiyonu yükselten bu olayın arka planı, daha önce ortaya çıkmamış detaylarla gün yüzüne çıkıyor.

Tüm bu fırtınanın merkezinde, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin aldığı, siyasi parti yönetimini doğrudan etkileyen sıra dışı bir karar yer alıyor. Mahkeme, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) İstanbul İl Yönetimini ve İl Başkanı'nı görevden alarak, yerlerine geçici bir heyet atadı. Bu karar, Türkiye'de bir il başkanının görevinden uzaklaştırılması ve yerine kayyım atanması yönünden bir ilk niteliği taşıyor. Kamuoyu, bu kararın partinin yaklaşan olağanüstü kurultayını sabote etme girişimi olduğu iddiaları üzerinde yoğunlaşırken, muhalif kanattan gelen sert açıklamalar krizi iyice tırmandırdı.

CHP yönetimi, bu kararı tanımayacağını ilk günden itibaren çok net bir şekilde ifade etti. Parti lideri Özgür Özel, mahkeme kararını "hukuken ve siyaseten yok hükmünde" olarak niteleyerek, İstanbul İl Başkanı'nın görevine devam edeceğini vurguladı. Partiden yapılan diğer açıklamalarda da bu kararın, hukuku bir baskı aracı olarak kullanan bir darbe girişimi olduğu belirtildi. CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ise bu durumu, "Demokrasimize açıkça darbedir" sözleriyle değerlendirdi. Siyaset uzmanları, bu hamleyi muhalefeti bölme ve yıpratma amacı güden, ancak partinin tabanında direniş ruhunu alevlendiren bir strateji olarak yorumluyor.

Ancak olaylar sadece hukuki bir mücadeleden ibaret değil. Mahkemenin atadığı geçici heyette yer alan eski CHP milletvekili Gürsel Tekin'in açıklamaları, krize yeni bir boyut kazandırdı. Kendisine ve heyetine duyulan güvenin boşa çıkmayacağını belirten Tekin, "Pazartesi günü İstanbul il binasına geleceğim" diyerek adeta bir siyasi satranç hamlesi yaptı. Bu açıklama, video kaydında vurgulandığı gibi, parti il binasında olası bir güç mücadelesinin, bir direnişin yaşanacağı gerilimini artırdı. Parti tabanı, mahkeme kararına karşı bizzat örgütlenerek, il binasının etrafında "demokrasi nöbeti" tutmaya hazırlanırken, bu gerilim adeta görünmez bir enerjiye dönüştü.

Parti yönetiminden bir kişinin vurguladığı gibi, bu hamleler Türkiye'yi otokrasiye doğru sürükleme amacı taşıyor. Hukuk sistemi, siyasi bir enstrümana dönüştürülerek, partilerin iç işleyişine bile müdahale edebilir hale geldi. Bu durum, Türkiye'de hukukun üstünlüğü ilkesinin ne kadar zedelendiğini ortaya koyuyor. Uluslararası raporlar, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusundaki puanlarının düşüşte olduğunu gösteriyor. Özgür düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması, yargı bağımsızlığının erozyonu ve siyasi davaların artması gibi başlıklar, bu tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Siyasetin hukuku dizayn ettiği bir düzen, demokrasiyi tehdit ediyor.

Tüm bu gelişmelerin ışığında, mahkeme kararının arkasında yatan asıl hedefin ne olduğu tartışmaları daha da güçlendi. Konunun uzmanları, bu kararın sadece bir il kongresini değil, aynı zamanda 15 Eylül'de yapılması planlanan CHP'nin olağanüstü kurultayını sabote etmeye yönelik bir hamle olduğunu dile getiriyor. Partinin mevcut yönetiminin ve özellikle ana muhalefet partisi liderinin altını oyan bu kararın, yeni bir "seçim darbesi" yaratmayı hedeflediği iddia ediliyor. Partiyi iç kargaşaya sürükleyerek, toplumsal desteğini zayıflatmayı amaçlayan bu girişim, asıl büyük hesaplaşmayı eylül ayının ortalarına taşıyor. İşte tam da bu noktada, CHP yönetiminin kararlılığı ve tabanın gösterdiği direniş, tüm planları altüst edecek kritik bir hamle olabilir. Eğer CHP yönetimi, bu karara karşı geri adım atmaz ve meşruiyetini halktan alarak direnişe devam ederse, Türkiye siyasetinin yakın geleceğinde çok daha büyük bir meydan okuma yaşanacak. Konuşmanın sonlarına doğru verilen o çok kritik mesajda belirtildiği gibi, artık tek çıkış yolu, sokağın meşru gücünü kullanarak direnmek. Siyasetin mahkeme koridorlarında değil, halkın iradesiyle şekilleneceğini tüm dünyaya göstermek.