Türkiye siyaseti, toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren, kader belirleyici bir dönemeçten geçiyor. Alanında uzman ve siyaset kulislerini yakından takip eden bir isim, ülkenin geleceği hakkında yaptığı son değerlendirmelerle gündeme bomba gibi düştü. Yıllardır süregelen ekonomik ve toplumsal sorunların artık bir kırılma noktasına ulaştığını ifade eden deneyimli siyasetçi, herkesin aynı gemide olduğunu ancak gelinen noktanın sadece ekonomik ya da sosyal bir krizden ibaret olmadığını net bir şekilde ortaya koydu. Uzmanın keskin yorumları, mevcut iktidar yapısının eleştirisinden çok, ülkenin temel yönetim biçimine dair ciddi bir uyarıyı içeriyor. Bu hayati kavşakta atılacak adımların, Türkiye'nin geleceğini kökten değiştireceği belirtiliyor.
Uzman ismin gündem olan çıkışının merkezinde, ülkenin karşı karşıya kaldığı büyük yol ayrımı bulunuyor. Öyle bir döneme girildi ki, ya yüzyıllık kazanım olan Cumhuriyet değerlerine sahip çıkılacağını ya da ülkenin bir saltanat yönetimine doğru sürükleneceğini iddia ediyor. Bu durumun ciddiyetinin "çelik çomak oynamaktan" çok daha öte olduğunu vurgulayarak, bu kritik süreçte hep birlikte mücadele etmenin zorunluluğunu işaret etti. Bu mücadelenin sadece muhalefet partilerinin değil, tüm vatandaşların ortak sorumluluğu olduğu belirtilirken, önümüzdeki döneme damga vuracak olan siyasi stratejinin de temelini oluşturacağı ifade edildi.
Siyasi analizin en can alıcı noktalarından biri ise sokaktaki gerçeklik ve ekonomik çile oldu. Uzman ismin şahit olduğu, yüreklere dokunan anlar, ekonomik krizin boyutunu somut bir şekilde gözler önüne seriyor. Öyle ki, korona dönemi sonlarında 14 yaşındaki bir çocuğun tablet ya da para yerine evine kömür istemek zorunda kalması gibi vakalar yaşandı. İstanbul’da kendisini zor yürüten 75-80 yaşlarındaki bir amcanın ise simit arabası iterek hayatını kazanmaya çalışması, ülkenin içinde bulunduğu yoksulluk tablosunun en çarpıcı örnekleri olarak aktarıldı. Bu çileyi son 3-5 yıldır çeken milletin, yaşadıklarını asla unutmayacağı ve bu acıların siyasi kararlarını etkileyeceği kesin olarak vurgulandı.
Ekonomik zorlukların yanı sıra, mülkiyet ve hukuk güvenliğindeki büyük zafiyetlere de dikkat çekildi. Bugün Türkiye’de insanların malına mahkeme kararı olmaksızın el konulduğu veya kayyum atandığı iddia edildi. Mal varlığına tedbir kararı ve blokaj konulması gibi uygulamaların çok sayıda kişinin başına geldiği ve zamanında buna inanmakta güçlük çekildiği ancak artık bu durumun sıradanlaştığı belirtildi. Uzman, bu durumun vahametini, “Bugün adamın fabrikasına el koyan, yarın bizim evimize de el koyabilir” sözleriyle açıklayarak, tüm vatandaşları mülkiyet haklarının tehlike altında olduğu konusunda sert bir dille uyardı.
Muhalefetin bu zorlu süreçte izlemesi gereken yol haritası da analizlerin önemli bir parçasıydı. Verilen mesajlara göre, vatandaşın aslında değişime hazır olduğu ve ana muhalefet partisine oy vermeye istekli olduğu belirtildi. Ancak başarının anahtarının, vatandaşa doğru yöntemle ve doğru bir dille yaklaşmaktan geçtiği ifade edildi. İktidarın uluslararası alanda (Amerika, Avrupa, İsrail) çeşitli anlaşmalar yapmış olabileceği, ticaretin devam edebileceği ancak çileği bu milletin çektiği ve oyu da bu milletin vereceği gerçeği hatırlatıldı. Bu nedenle siyasetin, insan kazanma sanatı olduğu ve sokak sokak, mahalle mahalle gezilerek bu insanlara doğruların anlatılması gerektiği stratejisi öne çıkarıldı.
Son dönemde artan güç zehirlenmesi ve adaletteki çarpıklıklar da uzman ismin sert eleştirilerinin odağındaydı. Meclis çalışmalarının artık bir tiyatro haline geldiği ve milletvekillerinin vatandaşı savunma görevini tam olarak yerine getiremediği, aritmetik çoğunluk nedeniyle sözlerinin itibar görmediği belirtildi. Bununla birlikte, iktidar partisine mensup bazı kişilerin saldırgan tutumlarına dikkat çekildi. Bir belediye başkanı tarafından ana muhalefet partisinin meclis üyesine, “Siz kimsiniz?” şeklinde haddini aşan bir cümlenin kurulması ve meclis üyelerine saldırılması gibi olaylar, iktidarın psikolojisinin bir göstergesi olarak sunuldu.
Adaletsizlik ve hukuktaki çürüme iddiaları, analizin en hassas noktalarını oluşturdu. Kendi bakanlığına mal satan bakan hakkında dahi en ufak bir soruşturmanın olmaması ve Et Süt Kurumu Başkanı hakkındaki ispatlanmış iddialara rağmen hiçbir işlem yapılmaması, bu pisliğin, rezilliğin ve çirkefliğin içinde adaleti konuşmanın zorluğunu ifade ediyor. Öte yandan, muhalefet belediye başkanlarına karşı uygulanan zulümler de detaylarıyla aktarıldı. Hasta olan bir belediye başkanının (Murat Çalık) durumunun ciddiyeti, Antalya Belediye Başkanının hastaneye kaldırılması ve günde 16 ilaç içmek zorunda kalması gibi zorluklar, atılan iftiraların ve açılan davaların birer zulüm olduğunu gözler önüne serdi. Tüm bu zorluklara rağmen, daha iyisini yapmaya çalışılacağı ve bu mücadelenin hep birlikte başarılacağı net bir şekilde ifade edildi.




