Türkiye'nin siyasi sahnesi, son günlerde peş peşe yaşanan şaşırtıcı gelişmelerle adeta soluksuz bir dönemece girdi. Özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) yaşanan hareketlilik, kulislerdeki fısıltıları geride bırakarak somut adımlara dönüştü. Partinin içindeki gerilimin giderek tırmandığı bu kritik süreçte, tüm dengeleri altüst edebilecek, siyasetin seyrini tamamen değiştirebilecek bir kararın alındığı haberi ülke gündemine bomba gibi düştü. Bu olağanüstü gelişme, sadece parti tabanını değil, tüm siyasi çevreleri ve kamuoyunu derinden sarsacak nitelikte. İstanbul'dan Ankara'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada, gözler şimdi CHP'nin atacağı bir sonraki adımlara çevrilmiş durumda.

Yakın zamanda, siyasi analist Erk Acarer'in aktardığı son dakika bilgisine göre, Cumhuriyet Halk Partisi'nin olağanüstü kurultaya gitme kararı aldığı duyuruldu. Bu karar, son yaşanan gelişmelerin ardından oldukça kritik ve önemli bir hamle olarak değerlendiriliyor. Alınan bilgilere göre, 900'den fazla delegenin imzasıyla olağanüstü kurultay yapılması için Çankaya İlçe Seçim Kurulu'na resmen başvurulmuş durumda. Kurultayın ise 21 Eylül'de gerçekleştirileceği belirtiliyor. Analist, bu hamlenin Özgür Özel tarafından atılmış çok kritik ve çok akıllı bir hamle olduğunu vurguladı ve Özgür Özel'in bu adımla adeta "şah çektiğini" ifade etti. Ancak bu hamlenin karşısında başka bir hukuksuz adımın gelebileceği de dile getiriliyor. Hatta analist, bu karardan sonra "yarın Türkiye'de başka bir şey olabilir" diyerek önümüzdeki günlerde yaşanabilecek sürpriz gelişmelere dikkat çekti.

Bu kritik kurultay kararının perde arkasında, uzun süredir konuşulan ve partinin geleceğini etkileyecek derin meseleler yatıyor. Analistin değerlendirmesine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi stratejisi, muhalefetsiz veya "kukla muhalefetle" bir rejim inşa etme üzerine kurulu. Bu plan, nihayetinde aileye yönelik bir devir teslimi hedeflerken, Erdoğan'ın yaşamı boyunca ülkeyi yönetme isteğini de kapsıyor. Bu durum, analist tarafından "ülke yönetmek değil başka bir şey" olarak tanımlanıyor. Erdoğan'ın siyaset yöntemine eşlik eden "işbirlikçilerin" de artık çok netleştiği ve onunla uyum içinde hareket ettikleri belirtiliyor.

Parti içindeki dinamiklere bakıldığında ise Kemal Kılıçdaroğlu'nun partiyi devredeceği ancak perde arkasında yönetmeye devam edeceği yönündeki iddialar uzun zamandır konuşuluyordu. Bu senaryoya göre, Kılıçdaroğlu'nun partiyi Oğuz Kaan Salıcı'ya "kayyum olarak atanabileceği" ve böylece hak ettiği eleştirilerden kurtulurken, partiyi yine dilediği gibi yönetecek bir "gölge" sayesinde kontrol etmeye devam edeceği öne sürülüyor. Analist, bu tür konuları konuşmanın bile Türkiye'de "abes bir durum" olduğunu dile getirerek, ülkenin geldiği noktaya dikkat çekiyor.

8 Belediye Başkanı Daha AKP'ye Mi Geçiyor, Kurultay Davası Her Şeyi Değiştirecek mi?
8 Belediye Başkanı Daha AKP'ye Mi Geçiyor, Kurultay Davası Her Şeyi Değiştirecek mi?
İçeriği Görüntüle

Öte yandan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yükselişi ve karizması da parti içindeki dengeleri etkileyen önemli bir faktör. Analist, İmamoğlu'nun kendi karizmasını gördükten sonra, mevcut sistemi ortadan kaldırana kadar ülkeyi yönetme isteğine sahip olduğunu ve halkın da bu karizmaya sahip çıktığını belirtti. Bu durumun, sadece Erdoğan'ı değil, Kılıçdaroğlu'nu da "çıldırttığı" yorumu yapılıyor.

Özgür Özel'in attığı bu "şah" hamlesiyle tüm gemileri yaktığı ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden çok sıkı adımlar beklendiği ifade ediliyor. Bu kararın, genel merkez tarafından değil, doğrudan 900 delegenin imzasıyla alınmış olması, teknik açıdan iptal edilmesinin ya da engellenmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. Bu teknik durumun, kurultay kararının sağlamlığını ortaya koyduğu belirtiliyor. Ancak analist, Türkiye gerçeğinde hukuki ve teknik durumların çoğu zaman birbirinden koptuğuna da işaret etti. Bir devir teslim töreninin "zambaklarla yapılmayacağının" bilindiği bu noktada, artık teknik usul ve kaidelerin ikinci planda kaldığı vurgulanıyor.

Türkiye siyasetinde son beş yıl içerisinde gözlemlenen değişimler, bu tür kritik gelişmelerin zeminini oluşturuyor. Özellikle hukukun üstünlüğünün ve kanunların uygulanabilirliğinin ciddi şekilde erozyona uğradığı bir dönemden geçildiği ifade ediliyor. Analist, geçmişte, 12 Eylül döneminde dahi DGM mahkemelerinde belirli bir kaidenin, bir kuralın olduğunu ancak günümüzde bu durumun kalmadığını vurguladı. Türkiye'nin artık bir "hukuk devleti" olmadığı gibi, kanunların dahi uygulanmadığı bir "kanun devleti" bile olmadığını belirtti. Kanunların ve hatta fikirlerin dahi çok muğlaklaştığı, konjonktüre göre kolayca değişebildiği bir iklime işaret edildi. Örneğin, bir yıl önce barış çağrısı yapanın "terörist" ilan edilirken, bir başka konjonktürde ise bu durumun değişebildiği bir atmosferde, demokrasi, insan hakları ve fikirlerin sağlıklı bir şekilde tartışılamadığı bir dönemin yaşandığı dile getiriliyor.

Bu olağanüstü kurultay kararı, sadece CHP'nin değil, tüm Türkiye siyasetinin geleceği açısından bir dönüm noktası olabilir. Toplumsal refleks ve muhalefetin desteği kadar, siyasi partilerin dayanışmasının da çok önemli olduğu bu süreçte, İYİ Parti gibi diğer muhalif partilerin "CHP'nin yanındayız" açıklamaları da dikkat çekiyor. Özgür Özel'in bu cesur adımı sonrası, önümüzdeki günler Türkiye siyaseti için sürprizlerle dolu gelişmelere gebe. Kim bilir, belki de bu kurultay, ülkenin siyasi kaderini bambaşka bir yola sokacak kapıyı aralar!