Habertürk yazarı tarihçi Murat Bardakçı, 14 Kasım 2025 tarihli köşe yazısında gündeme bomba gibi düşen bir açıklamayla milli yas tartışmalarına damga vurdu. Türkiye'nin 12 kahraman şehidini ebediyete uğurladığı bu zor günlerde kamuoyunun gündemine oturan milli yas ilanı taleplerine tarihsel ve kültürel bir perspektiften bakılması gerektiğini savunan Bardakçı, şehitler için resmi yas ilan edilmesinin köklü Türk geleneğinde asla yer almadığını ileri sürdü. Sosyal medyadan siyasi kulislere kadar her platformda yankı uyandıran bu yorum, milyonlarca vatandaşın merceği altında detaylıca tartışılmaya başlandı.

Olayın çıkış noktası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın henüz resmi bir milli yas kararı açıklamaması üzerine muhalefet cephesinden yükselen eleştiriler oldu. Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri, tüm yurtta yas havası hakimken devletin bu acıya ortak olması adına resmi bir karar beklediklerini defalarca dile getirmiş, hatta bazı milletvekilleri Meclis kürsüsünden bu talebi haykırmıştı. Ancak Bardakçı, tam bu noktada tarih sahnesine çıkarak beklenmedik bir görüş ortaya koydu ve "Şehid olan askerler için yas ilân edilmesi geleneğimizde yoktur" diyerek tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı.

Ünlü tarihçi, yazısında Osmanlı döneminden Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına kadar uzanan geniş bir perspektifle konuyu ele aldı. Türk-İslam geleneğinde şehadetin en yüce mertebe, şehidin ise en değerli varlık olarak kabul edildiğini hatırlatan Bardakçı, "Şehadet en yüksek makamdır" diyerek bu kavramın dini ve milli bilincimizdeki yerini vurguladı. Ona göre yas ilan etmek, şehadeti mateme dönüştürmek anlamına gelir ki bu durum köklü geleneklerimizle taban tabana zıt bir düşüncedir. Osmanlı sarayında ve halk nezdinde şehitler için matem değil, gurur ve onur duyulduğunu, bu nedenle yas ilanı gibi Batı kökenli bir uygulamanın tarihsel bir temeli olmadığını savundu.

Bu açıklamaların ardından sosyal medya platformları adeta karıştı. Twitter'da #MilliYas etiketi altında yüz binlerce tweet atılırken, kullanıcılar kendi içinde ikiye bölündü. Bazı kullanıcılar Bardakçı'nın tarihsel gerçeklere dayandırdığı bu görüşüne katılarak "Tarihçinin söyledikleri doğrudur, şehitlerimizin aziz hatıraları yas ilanına muhtaç değildir" derken, diğer bir kesim ise "Bu acı günlerde devletin resmi taziyesi yas ilanıdır, tarihsel argümanlar bugünün gerçeklerini değiştirmez" şeklinde karşı çıktı. İkinci grubun sesi ise özellikle muhalefet kanadında daha güçlü yükseldi ve "Devletin varlığını hissettirmesi, milletin acısına ortak olması için milli yas şarttır" argümanını savundu.

Tartışmaların fitilini ateşleyen bir diğer gelişme ise Kamil Koç firmasının aldığı karar oldu. Özel sektör temsilcilerinden gelen bu karar, hükümetin resmi adım atmamasına rağmen özel sektörün milli duyarlılığını gösteren bir hamle olarak yorumlandı. Ancak Bardakçı'nın bu konudaki görüşü netti: O, şehit askerlerin ardından ulusal yas talebinin gelenek ve inanç perspektifinden doğru bir uygulama olmadığını söylemekten çekinmedi.

Ünlü tarihçi, yazısında dini boyutu da açıkça ortaya koydu. İslam inancında şehidin yıkanmadan kefenlendiğini, defin işleminin hızlıca yapıldığını ve şehidin kanının yerde kalmadığı müddetçe cennet kapılarının açık olduğuna dair inancı hatırlattı. Bu nedenle şehidin ölmediğine, ebedi hayata ulaştığına inanıldığını ve onun için yas tutulmasının dini açıdan da uygun görülmediğini belirtti. Bardakçı'ya göre yas ilanı, Batı kültürünün bir ürünü olup, Türk-İslam coğrafyasında şehitlerin acısı yaşanır ama onlar için yas tutulmaz, aksine övünç duyulur.

Siyasi cephedeki tartışmalar da giderek kızıştı. CHP Grup Başkanvekilleri Meclis'te yaptıkları açıklamalarda "12 şehidimizin acısını yürekten yaşıyoruz, devletin resmi yas ilanı bu acıya ortak olmanın en somut göstergesidir" derken, iktidar kanadından bu talebe direkt yanıt gelmedi. Bazı AK Parti milletvekilleri ise konunun hassasiyetine dikkat çekerek "Milli yas kararı teknik ve protokol bir süreçtir, hükümetimiz gerekli değerlendirmeyi yapmaktadır" şeklinde temkinli açıklamalar yaptı. Ancak Bardakçı'nın tarihsel perspektifli yorumu, iktidarın elini rahatlatan bir argüman olarak da yorumlandı ve bazı siyasetçiler bu görüşü kendi lehlerine kullandı.

Habertürk'teki köşesinde konuyu detaylandıran Bardakçı, Cumhuriyet tarihinin erken dönemlerine de değindi. Kurtuluş Savaşı'nda binlerce şehit verildiğini, o yıllarda da resmi yas ilanı gibi bir uygulamanın olmadığını, ancak her şehidin tek tek baş tacı edildiğini, ailelerine büyük saygı gösterildiğini anlattı. Ona göre şehit ailelerine verilen değer, resmi yas ilanından çok daha anlamlı ve yüce bir davranıştır. Zira yas ilanı sembolik bir eylemdir ama şehidin geride bıraktığı aileye verilen destek somut ve kalıcı bir değerdir.

Tartışmaların sosyal medyadaki yansımaları ise oldukça ilginçti. Instagram ve Twitter'da binlerce kullanıcı kendi arayüzlerini siyah-beyaza çevirirken, diğer yandan firma logoları da aynı şekilde değiştirilmişti. Ancak Bardakçı'nın bu sembolik eylemlerin tarihsel bir karşılığı olmadığını söylemesi, bu dijital farkındalığın anlamsız olduğunu ima etmesi bazı kesimlerde büyük hayal kırıklığı yaratt. Özellikle genç kuşaklar, "Tarihçi olarak saygı duyarız ama bu günlerde duygusal olarak yas ilanı istemek hakkımız" şeklinde karşı çıktı.

Muhalefet cephesinde ise tartışma farklı bir boyuta taşındı. Millet İttifakı bileşenlerinden İYİ Parti'nin genel başkan yardımcıları, "Türk geleneğinde yas ilanı olmaması, bugünün Türkiye'sinde resmi taziye ortaklığı yapılamayacağı anlamına gelmez" diyerek durumu modern devlet olmanın gerekliliği olarak yorumladı. CHP'li bazı belediye başkanları ise kendi sınırları içinde resmi törenler düzenleyerek bu eksikliği kapatmaya çalıştı ve "Merkezi hükümet yas ilan etmesse de bizler şehitlerimize layık olmaya çalışacağız" mesajı verdi.

Bardakçı'nın bu çıkışı, akademik çevrelerde de yankı buldu. Bazı tarihçiler onun görüşlerine destek vererek Osmanlı ve Selçuklu kaynaklarında şehitler için yas ilanına dair bir emir veya uygulama bulunmadığını, şehidin aksine kutlu bir varlık olarak görüldüğünü belirtti. Diğer bazı akademisyenler ise "Tarihsel gerçekler doğrudur ama modern devletin sembolik eylemleri de toplumsal birlik için önemlidir" diyerek eleştirel bir yaklaşım sergiledi.

Öte yandan, konunun hukuki boyutu da merak konusu oldu. Anayasa hukukçuları, milli yas ilan etme yetkisinin doğrudan Cumhurbaşkanı'nda olduğunu, bu kararın yasama organından geçmesine gerek olmadığını hatırlattı. 1982 Anayasası'nın 104'üncü maddesindeki Cumhurbaşkanı'nın yetkileri arasında milli yas ilanı bulunduğuna dikkat çekildi. Ancak Bardakçı'nın tarihsel argümanları, bu yetkinin kullanılmasının geleneksel olmadığı gerekçesiyle engellenmesi gerektiği şeklinde de yorumlanmadı; sadece milli yas ilan etmenin kültürel açıdan doğru olup olmadığı tartışması yapıldı.

Bilal Erdoğan'ın "Şehzade Projesi" Neden Başarısız Olmaya Mahkum?
Bilal Erdoğan'ın "Şehzade Projesi" Neden Başarısız Olmaya Mahkum?
İçeriği Görüntüle

İş dünyasından da bu konuda ilginç açıklamalar geldi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği başkanı, "Milli yas ilanı devletin takdiridir ama iş dünyası olarak her zaman şehit ailelerimizin yanındayız" derken, bazı sanayi odaları doğrudan "Bardakçı'nın görüşleri tarihsel gerçeklere dayanmaktadır" şeklinde destek mesajları yayımladı.

Tartışma o kadar büyüdü ki, televizyon programlarına konuk olan sosyologlar ve psikologlar bile konuya dahil oldu. Sosyologlar, "Toplumsal travma anlarında sembolik eylemlerin birleştirici gücü çok yüksektir, milli yas ilanı böyle bir eylemdir" derken, psikologlar "Yas süreci kişiseldir, devletin ilanı herkesi aynı duyguya sokmaz ama toplumsal destek hissi yaratır" şeklinde farklı açılar getirdi. Bardakçı ise bütün bu modern tartışmaları "Günümüzün sosyal bilimleri, bin yıllık geleneğimizi göz ardı ediyor" sözleriyle eleştirdi.

Sonuç olarak, Murat Bardakçı'nın bu tarihsel ve kültürel çıkışı, Türkiye'nin gündemine oturan milli yas tartışmalarını farklı bir boyuta taşıdı. Hem siyasi hem akademik hem de halk seviyesinde binlerce yorumun yapıldığı bu konu, şehitlerimizin aziz hatıralarına layık olma çabasıyla birlikte, geleneksel değerlerimizin modern devletin sembolik eylemleriyle nasıl dengelenmesi gerektiği sorusunu da gündeme getirdi. Bardakçı'nın "Şehadet en yüksek makamdır" sözü, her ne kadar bazı kesimler tarafından eleştirilse de, tarihsel derinliği ve dini boyutuyla milyonların hafızasına kazındı ve bu hassas konuya yeni bir bakış açısı kazandırdı.