Türkiye ekonomisi, fiyatlar ve maaşlar arasındaki korkunç uçurumla mücadele ederken, milyonlarca emekli ve çalışan için beklenen zam senaryoları hayal kırıklığı yaratıyor. İktidar medyasının bile artık zemin hazırladığı bu yeni dönemde, vatandaşın alım gücündeki erime, tüm toplumsal yapıyı tehdit eder boyuta ulaştı. Enflasyonla mücadele bir kenara, fiyat artışları ile alınan maaşlar arasındaki makasın bu denli açılması, uzmanlara göre kapanması çok uzun zaman alacak devasa bir sorun yumağı oluşturuyor. Önümüzdeki aylarda açıklanacak olan zamlarla birlikte, maaşların erişeceği seviyeler ile açlık sınırının Şubat ayında ulaşacağı rakamlar arasında dev bir boşluk oluşacağı şimdiden hesaplanmış durumda.

ASGARİ ÜCRETTE HAYAL KIRIKLIĞI, EMEKLİ MAAŞLARINDA SEFALET ÇIĞLIĞI

Yapılan hesaplamalar ve en iyimser senaryolar dahi, beklenen refah seviyesine ulaşılamayacağını gösteriyor. Eğer maaşlara en iyi tahminle sadece yüzde 30 zam yapılırsa, asgari ücretin 30.000 TL barajını aşamayarak 28.735 TL’de kalacağı öngörülüyor. Emekli aylıklarında ise durum çok daha vahim. 20.000 TL emekli aylığı ihtimali gerçekleşmezse, maksimum beklentinin 18.500 TL olacağı belirtiliyor. Açlık sınırının 32.000 TL seviyelerine ulaştığı bir ortamda, bu maaşlar açlık sınırının neredeyse yarı yarıya altında kalmak demek! Yetim aylığı alanların durumu ise bu rakamların bile daha altında seyrediyor.

SGK VERİLERİ ACI TABLOYU ORTAYA KOYDU: 12 MİLYON EMEKLİ SINIRDA

SGK verileri üzerinden yapılan çarpıcı bir hesaplama, ülkedeki emeklilerin büyük bir çoğunluğunun yaşadığı dramı gözler önüne seriyor. Türkiye'de 16 milyonun üzerinde emekli bulunuyor. Bu büyük kitlenin yüzde 38’i 17.000 TL’nin altında maaş alırken, yüzde 32’si 17.000 TL ile 18.000 TL aralığında gelir elde ediyor. 18.000 TL ile 20.000 TL aralığında maaş alanların oranı ise sadece yüzde 18. Bu veriler ışığında, maaşı 20.000 TL’nin üzerinde olan emekli oranı yalnızca yüzde 12 seviyesinde. Uzmanlar, bu rakamlara dayanarak, tam 12 milyon emeklinin tamamının açlık sınırının altında yaşadığını vurguluyor. Dahası, çalışanların dahi yüzde 46’sı açlık sınırında maaş alırken, emeklilerin yüzde 100’ü açlık sınırının altında bir yaşam sürmek zorunda kalıyor.

YATIRIMCI NEDEN GELMİYOR? DÜNYA TURU SONUÇSUZ KALDI

Ekonomik uçurumun kapanması için hayati öneme sahip olan yabancı yatırım meselesi de büyük bir çıkmaza girmiş durumda. Hazine ve Maliye Bakanı’nın (Mehmet Şimşek) Birleşik Arap Emirlikleri, Londra ve Amerika’ya yaptığı sayısız ziyaretlere rağmen beklenen sıcak para Türkiye’ye akmadı. 5.7 milyar dolarlık "niyet mektubu" olarak adlandırılan anlaşma ve 8.3 milyar dolarlık hukuki anlaşma da dahil olmak üzere, bu paralar beklenen şekilde gelmedi. İlginç olan, uzmanlara göre Türkiye’ye para gelmemesinin ardındaki nedenin terör tehdidi gibi klasik bahaneler olmaması. Yabancı yatırımcıyı ürküten temel sorun, yeni imar yasası oldu. Bu yasa, yatırımcıların plan tadilatı yaptığında oluşacak değer artışının yüzde 90’ını kamuya vermek zorunda kalmasını şart koşuyor. Doğrudan yatırım (fabrika kurmak gibi) yapmak isteyen uluslararası sermayenin, bu şartlar altında Türkiye’ye gelme konusunda ikna edilmesi neredeyse imkânsız hale geliyor.

FAİZ BATAKLIĞI VE GÜVEN KRİZİ: YAPISAL REFORMLAR ŞART

Türkiye’nin ekonomik sorunları sadece maaşlar ve yatırımcılarla sınırlı değil; yapısal istikrar da ciddi bir tehdit altında. Türkiye, tek haneli enflasyon hedefine sahipken bile, 5 yıllık ve 10 yıllık tahvillerini çok yüksek faizlerle piyasaya sürdüğünde yabancının talebinin “eser miktarda” kalması dikkat çekiyor. Yabancılar tahvillere hücum etmiyorsa, bunun temel nedeni ya enflasyon hedefine güvenmiyor olmaları ya da piyasadaki istikrar konusunda şüphe duymalarıdır.

Öte yandan, bütçenin büyük bir kısmı faiz ödemelerine gidiyor. Bütçe açığının karşılığı tam 2.7 trilyon lira faiz ödemesi olarak geri dönüyor. Bunun yanı sıra, devlet 3.6 trilyon liralık vergi istisnası (muafiyet) uyguluyor. Özel sektörün ise 206 milyar dolarlık ödenmesi gereken bir dolar borcu bulunuyor. Bu devasa faiz ve borç yükleri altında, Türkiye'nin doğru bir strateji ile israftan ve yanlış önceliklerden uzak durarak bütçeyi yönetmesi, çözülmeyecek hiçbir sorunun olmadığını kanıtlayacaktır; zira bütçe, bir tercih meselesidir.

TARIMDAKİ İHMAL DIŞ TİCARET AÇIĞINI PATLATTI

Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip olmasına rağmen, tarım sektörüne ayrılan bütçe, diğer harcamaların yanında devede kulak kalıyor. 2026 senesi için tarıma ayrılan bütçe sadece 168 milyar lira (ek paketlerle 190 milyar lira). Oysa Tarım Kanunu'nun 21. maddesi, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 1’inin tarıma ayrılmasını şart koşuyor; ancak şu an ayrılan miktar bunun ancak onda biri.

Uzmanlar, 3 ila 5 sene sonra buğdayın dünya genelinde kıt kaynak olacağını öngörürken, Ukrayna Savaşı’nda yaşanan küresel tahıl krizinin bir demosu bile alınmış olmasına rağmen yeterli önlem alınmadı. Türkiye'de bir sorun olduğunda kuraklık veya don olayları bahane ediliyor. Oysa Hollanda gibi, Konya Ovası’ndan daha küçük ülkelerin tarım rekolteleri bile bizden çok daha iyi durumda. Tarımdaki bu yapısal ihmal, doğrudan bütçe açığını, cari açığı ve en önemlisi dış ticaret açığını artırıyor. Şu anda dış ticaret açığı 100 milyar dolara yaklaşmış durumda (74 küsur milyar dolar seviyesinde). İhracat rekorları sevinç kaynağı olsa da, ithalatın da aynı bağlamda rekor kırması, milletin alın terinin faize ödenmesiyle sonuçlanan acı bir final yaratıyor.

Yanlış Hesaplar ve Ekonomi Gerçeği: KKM'nin Perde Arkası
Yanlış Hesaplar ve Ekonomi Gerçeği: KKM'nin Perde Arkası
İçeriği Görüntüle

SONUÇ: Türkiye ekonomisi, bir yandan halkın alım gücünü dibe vuran maaş politikalarıyla boğuşurken, diğer yandan yabancı sermayeyi küstüren yapısal engeller ve faiz sarmalından kurtulamıyor. Bu durum, stratejik önceliklerin yeniden belirlenmesini ve israftan kaçınılmasını zorunlu kılıyor; aksi takdirde maaş makası ve açlık sınırındaki dram, Türkiye'nin geleceğini tehdit etmeye devam edecek.