Adalet sisteminin güvenilirliği, bir ülkenin hukuk devleti olma iddiasının temel direğidir. Ancak zaman zaman gündeme gelen ve yargı süreçlerine dışarıdan müdahale edildiğini ima eden iddialar, kamuoyu vicdanını derinden yaralamaktadır. Son dönemde ortaya atılan ve belgeleriyle sunulan bazı suçlamalar, hukukun parayla alınıp satılabilecek bir meta haline getirildiği endişesini doğuruyor. Özellikle büyük yolsuzluk operasyonları ve tutuklu iş insanları üzerinden yürüyen pazarlıklar, sistemin işleyişine dair karanlık noktaları aydınlatmaya aday görünüyor.
Gündeme bomba gibi düşen iddia, İstanbul’daki büyük bir belediyeye yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan varlıklı bir iş insanı etrafında şekilleniyor. İddialara göre, bu iş insanına tahliye edilmesi karşılığında kendilerini avukat veya aracı olarak tanıtan kişiler tarafından milyonlarca dolarlık bir teklif götürüldü. Bahsi geçen rakamın 10 milyon dolar olduğu, ancak tarafların 8 milyon dolarda anlaştığı öne sürülüyor. Skandalın en çarpıcı boyutu ise bu paranın ödenmesine rağmen tahliyenin gerçekleşmemesi ve iş insanının "dolandırıldım" diyerek savcılığa başvurmasıyla ortaya çıktı.
Ortaya çıkan belgeler ve muhalefet milletvekilinin paylaşımları, bu para trafiğinin zamanlamasına dair vahim şüpheler barındırıyor. İddiaya göre, devletin el koyma yetkisi olan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), söz konusu şirkete el koymak için şüpheli bir şekilde bekledi. Belgeler, 8 milyon dolarlık para transferinin gerçekleştiği tarihlerde TMSF'nin henüz devreye girmediğini, transfer tamamlandıktan hemen sonra ise şirkete el konulduğunu gösteriyor. Bu durum, "TMSF paranın kaçırılmasını mı bekledi?" sorusunu akıllara getirirken, muhalefet bu durumu "organize bir rüşvet çarkı" ve "İBB borsası" olarak nitelendiriyor.
Paranın izini süren yetkililer ve gazeteciler, transferin bir kuyumculuk şirketi üzerinden gizlenmeye çalışıldığını, ancak meblağın büyüklüğünün dikkatlerden kaçmadığını belirtiyor. Olayın iç yüzünde, nüfuzlu avukatların, siyasi bağlantısı olan kişilerin ve yargı bürokrasisindeki bazı isimlerin adının geçtiği belirtiliyor. İş insanının itirafçı olması ve verdiği ifadeler, sistemin içindeki çürümeyi gözler önüne sererken, bu skandalın sadece bir dolandırıcılık vakası değil, yargı kararlarını etkilemeye yönelik sistematik bir girişim olduğu tezini güçlendiriyor.




