Günümüz siyasi atmosferinde uluslararası toplantılar ve liderlerin verdiği mesajlar, iç politikadaki dengeleri doğrudan etkileyen en önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Özellikle ekonomik belirsizliklerin ve toplumsal beklentilerin arttığı dönemlerde, siyasi aktörlerin takındığı tavır ve kullandıkları retorik, hem seçmen nezdinde hem de diplomatik çevrelerde büyük yankı uyandırmaktadır.

CHP'den Terörsüz Türkiye Sürecinde Kritik Adım: Meclis'e Sunulan Rapor Ne Getiriyor?
CHP'den Terörsüz Türkiye Sürecinde Kritik Adım: Meclis'e Sunulan Rapor Ne Getiriyor?
İçeriği Görüntüle

Son günlerde Brüksel’de gerçekleşen kritik temaslar ve eş zamanlı olarak ülke içinde alevlenen "sorumluluk" tartışmaları, siyasetin en hararetli başlıklarını oluşturuyor. Liderlerin birbirlerine yönelik eleştirileri ve yönetim tarzına dair analizler, önümüzdeki sürecin şifrelerini barındırıyor.

Brüksel’de düzenlenen Avrupa Sosyalist Partisi liderler toplantısında ana gündem maddelerinden biri, otoriterleşme eğilimleri ve Avrupa’nın bu konudaki tutumuydu. Toplantıya katılan ana muhalefet lideri, Avrupalı mevkidaşlarını sert bir dille eleştirerek, otoriter rejimlerin yarattığı sorunların yine otoriter liderlerle iş birliği yapılarak çözülemeyeceğini vurguladı. İstikrar adına demokrasi standartlarından taviz verilmemesi gerektiğinin altını çizen lider, Avrupa Birliği sınırında demokratik bir ülkenin mi yoksa sadece çıkar ilişkisine dayalı bir otokrasinin mi tercih edileceği sorusunu yöneltti. Bu çıkış, özellikle mülteci anlaşmaları ve ekonomik iş birlikleri uğruna demokratik değerlerin göz ardı edildiği yönündeki eleştirilerin uluslararası platforma taşınması açısından dikkat çekiciydi.

Aynı günlerde iç politikada ise "sorumluluktan kaçma" tartışması, ilginç bir benzetmeyle gündeme geldi. Deneyimli siyasetçi ve eski bakanlardan biri, mevcut yönetim anlayışını "yakan top" oyununa benzetti. Yapılan analize göre, devletin zirvesindeki isim, talimat verme yetkisini sonuna kadar kullanırken, iş siyasi risk almaya geldiğinde geri planda durmayı tercih ediyor. Özellikle asgari ücret belirleme süreci, çözüm süreci tartışmaları veya sokakta tepki çekecek netameli konularda, sorumluluğun sürekli olarak başka kurumlara veya kişilere atıldığı öne sürüldü. "Kefenin cebi yok" denilerek topun işverenlere, sendikalara veya muhalefete atılması, iktidarın zorlu konularda siyasi maliyet üstlenmek istemediği şeklinde yorumlandı.

Ekonomik göstergelerin ve halkın alım gücünün tartışıldığı bir diğer boyutta ise asgari ücret görüşmeleri öne çıkıyor. İşçi temsilcilerinin masada yer almadığı, sadece hükümet ve işveren kanadının bulunduğu toplantılar, "işçisiz asgari ücret pazarlığı" olarak tarihe geçti. Çalışma Bakanı'nın sendikaları ziyaret ederek talepleri aldığını ve komisyona ileteceğini belirtmesi, sürecin şeffaflığı ve adilliği konusunda soru işaretleri yarattı.

Muhalefet kanadı ve sendikalar, enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını, halkın zenginlikte değil yoksullukta eşitlendiğini savunarak, belirlenecek rakamın açlık sınırının üzerinde olması gerektiğini vurguluyor. Ancak masadaki hakim görüşün, ekonomik istikrar adı altında beklentilerin altında bir artışa işaret etmesi, milyonlarca çalışanı endişelendiriyor.