Ekonomist ve siyasal yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, son dönemde Türk siyasetinde artan polemik kültürüne dikkat çekerek, 1959 yılında yaşanan Adnan Menderes-İsmet İnönü uzlaşma örneğini günümüz liderlerine yönelik güçlü bir mesaj olarak değerlendiriyor. Bayraktaroğlu, Korkusuz Gazetesi'nde 18 Ocak 2021'de yayımlanan bir yazısında, demokratik sistemde uzlaşmanın vazgeçilmezliğini vurguluyor.

17 Şubat 1959'da, Kıbrıs sorununu çözmek için Londra'ya giderken Başbakan Adnan Menderes'i taşıyan THY uçağı, Gatwick Havaalanı yakınlarında sis nedeniyle düştü. 14 kişinin yaşamını yitirdiği bu kazada hafif yaralanan Menderes, iki gün sonra hastaneden imzaladığı Londra Anlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşuna öncülük etti. Uçak kazasının ardından Türkiye'ye dönüşü sırasında Menderes'i Sirkeci İstasyonu'nda karşılayanlar arasında, kendisiyle siyasi polemik içinde olduğu CHP lideri İsmet İnönü de yer alıyordu. Bu karşılaşma, yoğun siyasi rekabet içinde olan iki lider arasındaki buzları eritmişti.

Bayraktaroğlu, bu olayın siyasi tarihimizdeki önemini özellikle vurguluyor. 1959 yılında Menderes ve İnönü'nün birbirlerine karşı kullandığı sert ifadeler, zaman zaman İnönü'nün trenine taş atan DP taraftarlarının bulunması ve İnönü'nün "Ben bile seni kurtaramam" sözleri, bu dönemin ne kadar gergin geçtiğini gösteriyor. Buna rağmen İnönü'nün, uçak kazası sonrasında partili politik çatışmaları bir kenara bırakıp Menderes'i karşılamaya gelmesi, Bayraktaroğlu tarafından "gerçek devlet adamlığı" örneği olarak değerlendiriliyor.

Türkiye'nin Selahattin Demirtaş İtirazı Reddedildi!
Türkiye'nin Selahattin Demirtaş İtirazı Reddedildi!
İçeriği Görüntüle

İnönü'nün büyüklüğü, günümüz politikacılarıyla karşılaştırılıyor

Bayraktaroğlu, İnönü'nün bu davranışını "büyüklük" olarak nitelendirerek, günümüz CHP üyelerinin böyle bir durumda ne yapacaklarını sorguluyor. Bu uzlaşma jestinin ülkeye faydalı olduğunu belirten yorumcu, ne yazık ki Menderes'in bu "asilane davranışı" unutmasından duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Menderes'in İnönü'ye karşı sert eleştirilerine devam etmesini, günümüzde Erdoğan'a benzeterek eleştiriyor.

Özellikle Menderes'in, Lozan'ın mimarlarından ve Milli Mücadele kahramanlarından İsmet İnönü'ye karşı "top güllesi gibi sözler" kullanmasını yerel buluyor. Bu durumun Menderes'in kendi seçmenleri tarafından bile hoş karşılanmadığını, hatta "bir daha o'na oy verirsem elim kurusun" diyenler olduğunu vurguluyor. Menderes'in Savunma Bakanı Ethem Menderes'in, büyüdüğü çevre ve aile yakınlığı nedeniyle bu durumu Başbakan'a ilettiğini ve uzlaşma çağrısı yaptığını aktarıyor.

Darbenin acı sonuçları: Kişisel tanıklıkla siyasi kutuplaşmanın bedeli

15 ay sonra, 27 Mayıs 1960'ta gerçekleşen darbe ile Menderes'in hükümeti devrildi. Bayraktaroğlu, darbenin kendi ailesi üzerindeki etkisini de paylaşarak, siyasi kutuplaşmanın bireysel düzeydeki ağır sonuçlarını gözler önüne seriyor. Darbeden bir hafta sonra tutuklanan babasının, varlıklı bir ayakkabı tüccarından belediye çalışanlığına itilmesi, DP'li üyelerin "hırsız" damgası yemesinin acı bir örneği.

Bayraktaroğlu, bu kişisel deneyiminden yola çıkarak, siyasi çatışmanın sadece makam sahiplerini değil, sıradan vatandaşları da nasıl etkilediğini vurguluyor. Babasının dürüst bir işadamı olmasına rağmen siyasi etiket nedeniyle hayatının mahvolması, Bayraktaroğlu'nun yıllarca bu konuyu irdelemesinin temel nedenlerinden biri.

Günümüz liderleri için çağrı: Toplumsal yarılmayı önleyin

Memduh Bayraktaroğlu, Erdoğan ve Bahçeli'ye doğrudan hitap ederek, "toplumu germemelerini" istiyor. "Buradayız yarın yokuz, ama bu millet birlikte yaşamaya devam edecek" diyerek, kalıcı uzlaşmanın önemini vurguluyor. Bayraktaroğlu, uzlaşmayı zayıflık değil, "insanlığın tabii hali" olarak tanımlıyor.

Menderes'in kendi bakanlarının uyarılarını dikkate almaması ile günümüz durumu arasında paralellik kuran Bayraktaroğlu, geçmişten ders çıkarılması gerektiğini belirtiyor. İnönü'nün sadece partili kimliğinden sıyrılıp insanî bir yaklaşım sergilemesinin, günümüz liderlerine örnek olması gerektiğini savunuyor.

Devlet adamı kimliği: Politikacıdan farkı ne?

Bayraktaroğlu, "devlet adamı" ile "politikacı" arasındaki farkı net çizgilerle tanımlıyor. Dürüstlük, doğruluk, temiz ahlak, güven, samimiyet, adalet, vicdan, alçakgönüllülük, tevazu, tahammül, hoşgörü, sorumluluk ve haddini bilmek gibi özellikleri devlet adamında bulmanın gerekliliğini vurguluyor.

Buna karşılık "küfürbazlar, karşılıklı hakaret edenler, bağıranlar, çağıranlar, ağızlarından tükürük saçanlar" gibi tanımlamalarla sadece politikacıların değil, dünya genelinde de "gerçek devlet adamı eksikliği" olduğunu belirtiyor. Bayraktaroğlu'na göre, böyle bir atmosferde ülkeler "savaşı barışa, düşmanlığı işbirliğine, kavga uzlaşmaya, bencilce sahiplenme paylaşma karşısında" tercih ediyor.

İstişarenin vazgeçilmezliği: Müzakereden kaçış mümkün mü?

Bayraktaroğlu, özellikle terörle mücadele konusunda yapılacak müzakerelerin kaçınılmazlığını vurguluyor. Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde yapılan müzakereleri örnek göstererek, "Böyle bir görüşme varsa pazarlık, karşılıklı taviz söz konusudur" diyor. Bunu inkâr etmenin "saçma" olduğunu belirtiyor.

Savaşın siyasi, ekonomik, ideolojik, kültürel nedenlerinin olduğunu ve özellikle politikacıların "açgözlülük ve taviz vermemekte diretmelerinin" başlıca faktörlerden biri olduğunu vurguluyor. Bayraktaroğlu'na göre, "müzakere yoksa, mücadele, silahlı mücadele, şiddet, kavga, savaş alır" ve "sadece aptallar savaşır, akıllılar oturur uzlaşır, karşılıklı taviz verir."

Özgür Özel örneği ve CHP'nin geleceği

CHP lideri Özgür Özel'in ilk dönemde sergilediği sakin tavrını alkışlayan Bayraktaroğlu, partinin bu tutumu sürdürmesi gerektiğini vurguluyor. Bayraktaroğlu'na göre CHP üyeleri, liderlerinin sakinliğini anlayamayıp "kaftanının benzerliği" gibi saçma sebeplerle eleştirmek, partinin iktidar şansını zayıflatıyor.

"Bu tavırla CHP iktidarı göremez" diyen Bayraktaroğlu, Erdoğan'ı eleştirmek yerine karşılıklı hakaretle uğraşmanın, oy oranının yüzde 25'ine ulaşan kararsız seçmeni uzaklaştırdığını belirtiyor. Bu durumda CHP'nin "iktidarı göremediğini" vurguluyor.

Tarih tekrarı mı? Uyarının gerekliliği

Memduh Bayraktaroğlu, 7 ay önce yaptığı uyarıyı hatırlatarak, "çok kanlı, yeni bir dönem başlayacak" ifadesini kullanıyor ve bugün bu uyarısının ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. CHP ile AKP arasındaki uzlaşma çabalarının neden anlaşılmadığını sorguluyor ve "makul insanlara" seslenerek anlayış bekliyor.

Bayraktaroğlu'nun mesajı, Türk siyasi tarihinden alınan derslerle günümüz liderlerine yönelik güçlü bir uzlaşma çağrısı niteliğinde. İnönü'nün 1959'da sergilediği devlet adamı tavrının, bugün de toplumsal barış için kritik öneme sahip olduğunu savunuyor. Siyasi polemiğin yerine saygı, sert sözlerin yerine hoşgörü koymanın, demokratik kültürün gelişimi için zorunlu olduğunu belirtiyor.

Uzlaşma kültürü: Demokrasimizin önkoşulu

Türk demokrasisinin yaşadığı sıkıntıların temelinde yatan siyasi kutuplaşma probleminin çözümü, Bayraktaroğlu'nun önerdiği uzlaşma kültürünün yerleşmesinden geçiyor. Geçmişte yaşanan acı deneyimler, bugün liderlere önemli dersler veriyor. İnönü'nün Menderes'e gösterdiği insani yaklaşım, gerçek devlet adamı olmanın ne anlama geldiğini gösteriyor.

Bayraktaroğlu'nun bu güçlü mesajı, Türk siyasetinin geleceği için kritik bir seçim sunuyor: Uzlaşma mı, yoksa çatışma mı? Geçmişte alınan acı dersler, bu sorunun ciddiyetini ortaya koyuyor. Demokrasimizin geleceği, liderlerin bu çağrıya nasıl karşılık vereceğine bağlı.