Türkiye Cumhuriyeti'nin 102. yıl dönümü kutlamaları sırasında Levent Gültekin'in katıldığı önemli bir programda, deneyimli gazeteci Cumhuriyet'in mevcut durumunu ve geleceğine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Melek Öztürk'ün sunduğu programda konuşan Gültekin, Türkiye'nin 1920'li yıllarda Batı ülkelerinden daha ileri değerlerle başladığını ancak bu öngörüye uygun bir noktaya ulaşılamadığını dile getirdi.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının büyük emek, vizyon ve liderlikleriyle kurulan Cumhuriyet'in demokrasiyle taçlandırılmasında yeterince başarılı olunamadığını belirten Gültekin, özellikle Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren yaşanan "Sevr paranoyası"nın demokrasi gelişimini engellediğini ifade etti. Bu durumun toplumsal barışın önüne set çektiğini ve demokratik her adımın yeniden Sevr endişesini hortlattığını savunan deneyimli gazeteci, Türkiye Cumhuriyeti'nin değerlerinin siyasetin malzemesi olmaktan öteye gidemediğini vurguladı.
Cumhuriyet'in Demokrasi ile Krizli İlişkisi: Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?
Gültekin'in değerlendirmelerine göre, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi ile günümüz Türkiye'si arasında ciddi bir açık bulunuyor. Bir tarafın Atatürk'ü "din düşmanı" olarak görmesi ve istismar etmesi, diğer tarafın ise Atatürk'ün vizyonunu sadece sembolik Batılı değerlere (içki içmek, balo dansı yapmak gibi) indirgemesiyle toplumun kutuplaştığını belirtti. Bu durumun sonucunda kimliklerin dışlandığını, mezhepçiliğin ülkenin iliğine kadar işlediğini ve yaşam tarzı dayatmacılığının bir yönetim felsefesi haline geldiğini ifade etti.
80'li yıllarda solcuların, yıllarca Kürtlerin ve Alevilerin ötekileştirildiğini, dincilikle mücadele adı altında dindarlıkla mücadele edildiğini ve bunun travmalar yarattığını vurgulayan Gültekin, tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin hala çok güzel bir ülke olduğunu ve toparlanma potansiyelinin yüksek olduğunu dile getirdi.
"Türkiye'lileşmek" Kavramı: Farklılıkların Bir Arada Yaşaması
Levent Gültekin, programda "Türkiye'lileşmek" kavramını açıklayarak, toplumun en büyük başarısızlığının birbirine olan ihtiyacının farkında olmaması olduğunu belirtti. Türkiye'yi bir insan olarak nitelendirerek, "O insanın ana iskeleti Cumhuriyet felsefesi olsun. Damarlarında dolaşan kan Müslümanlık inancımız olsun. Omurgaları Türklük olsun. Vicdanı, kalbi Kürtlük olsun. Zihni, beyni solculuk olsun." diyerek farklılıkların bir arada yaşamasının önemini vurguladı.
"Ben öyle bir karar vereceğim ki bu ülkenin ana omurgasına yani hukuka en küçük bir fiske dokundurtmayacağım." diyerek hukukun üstünlüğüne yaptığı vurgu, mevcut durumdaki siyasi yapıya yönelik eleştirel yaklaşımını ortaya koydu. Ülkenin hala çok güzel olduğunu, elinde çok kıymetli değerler bulunduğunu ve bu değerleri canlandıracak bilince ve farkındalığa ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Erdoğan'ın Sembolizmi ve "Kuzey Kore Tarzı" Eleştirisi
Programın en çarpıcı eleştirilerinden biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderlik anlayışı hakkında geldi. Gültekin, Erdoğan'ın her yere kendi fotoğraflarını asarak ülkenin lideri, babası gibi bir duygu yaymaya çalıştığını belirtti. Gelişmiş demokrasilerde lider fotoğraflarının her yerde olmadığını, bunun "geri kalmışlığın alametifarikalarından biri" olduğunu ifade etti.
Erdoğan'ın kasıtlı olarak, çok ince bir işçilikle otoriter liderlik anlayışını yerleştirmeye çalıştığını, bunu yaparak Türkiye'yi sembollerden hoşlanan, şatafat ve gösteriş merakına yakalanmış bir ülke kategorisine soktuğunu söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullara gönderdiği yazı ile bu bayramda Erdoğan'ın fotoğraflarının asılmasını "Kuzey Kore'lileşme"nin en somut örneklerinden biri olarak değerlendirdi.
Mansur Yavaş-Ümit Özdağ Tartışması ve Siyasetin Geleceği
Programda ele alınan bir diğer önemli konu ise Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı ve Ümit Özdağ'ın destek açıklaması oldu. Gültekin, Mansur Yavaş'ın isminin geçtiğinde hemen konuyu kapatma eğilimini "iktidarın adayın adını geçireni yok etme korkusu"na bağladı. Ümit Özdağ'ın Mansur Yavaş'ı desteklemesini "haber değeri" taşımadığını, bunun tamamen ideolojik yakınlıklarla ilgili olduğunu savundu.
Demokrasilerde liderlerin bu tür sembolik davranışlardan kaçınması gerektiğini, liderlerin fotoğrafının asılmasının çağdışı bir davranış olduğunu vurgulayan Gültekin, toplumsal psikolojiyi yönetebilen bir siyasetin başarılı olacağını ve kutuplaşmadan uzak durmak gerektiğini belirtti. Bu durumun Türkiye'yi Lübnan'a benzetme tehlikesi taşıdığını, yani kimliklerin siyasetin merkezine oturduğu bir yapıya dönüştüğünü ifade etti.
Çözüm Önerisi: "Türkiye'lileşmek" ve Ortak Değerler
Levent Gültekin'in program sonunda ortaya koyduğu çözüm önerisi netti: Türkiye'nin ancak ortak değerler etrafında birleşerek ileri gidebileceği mesajı. Yıkımdan sonra kurulmuş bir ülkenin liderinin, kendisinden önceki liderle (Atatürk ile) rekabet etmek yerine, onun hedeflerini aşacak yaklaşımlara yönelmesi gerektiğini söyledi. Bir liderin kişisel çıkarları için değil, ülkenin faydası için hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
Son olarak, daha huzurlu, keyifli ve ağız tadıyla yaşanacak günlerin gelmesini umut eden Gültekin, Cumhuriyet Bayramı'nı kutlayarak programı sonlandırdı. Bu değerlendirmeler, Türkiye'nin 102. yılındaki durumu ve geleceği hakkında derinlemesine bir analiz sunarak, toplumsal kutuplaşmanın çözümüne yönelik önemli mesajlar içeriyor.