Türkiye'nin dört bir yanındaki devlet yurtlarında, öğrencilerin can ve mal güvenliğini tehdit eden olaylar zinciri, gündemi sarsmaya devam ediyor. Bu gelişmeler, yüz binlerce ailenin en değerli emaneti olan çocuklarını yurtlara teslim ederken yaşadığı endişeyi katlanarak artırıyor. Gelen son haberler, bu sorunun münferit bir olay olmaktan çıkıp, artık sistemik bir krize dönüştüğüne işaret ediyor.
Tüm ülkenin dikkatini çeken olaylardan biri, İstanbul'daki Cevizlibağ Atatürk Kız Öğrenci Yurdu'nda yaşandı. Yaz tatili nedeniyle evlerine giden öğrenciler, döndüklerinde odalarında şok edici manzaralarla karşılaştılar. İddialara göre, tadilat için yurtta bulunan işçiler, öğrencilerin kişisel eşyalarına zarar verdi. Kilitli dolapların içinde bulunan iç çamaşırlarına kalp işaretleri çizildiği, bazılarının çalındığı ve odalara prezervatif bırakıldığı öne sürüldü. Öğrenciler ayrıca eşyalarının üzerine bazı erkeklerin sosyal medya hesap isimlerinin yazıldığını da fark etti. Bu taciz ve saygısızlık karşısında çığlık atan öğrencilerin yaşadığı mağduriyet, yurt yönetiminin tavrıyla daha da derinleşti. Yönetim, olayın sorumluluğunu öğrencilere yükleyerek "eşya bırakmak öğrencilerin sorumluluğudur" diyerek eşyaların fotoğraflarını çekmekle yetindi. Güvenlik görevlilerinin ise mağdur öğrencilere "kapalı giyinseydiniz" gibi akıl almaz ifadeler kullandığı iddia edildi.
Bu olaylar, Türkiye'nin farklı şehirlerinde yaşanan benzer skandalları bir kez daha akıllara getirdi. Geçmişte Mersin'deki bir KYK yurdu önünde yaşanan taciz iddiaları üzerine öğrenciler sokağa dökülmüş, ancak valilik bu iddiaların asılsız olduğunu açıklamış ve "halkı yanıltıcı bilgiyi yayma" suçundan yasal işlem başlatmıştı. Öte yandan, Kilis'te bir KYK yurdunda çalışan bir kişinin cinsel taciz suçlamasıyla tutuklanması ve yurt müdürünün görevden alınması, sorumluların tespit edilmesi halinde hızlı ve kararlı adımların atılabileceğini göstermişti. Ancak İstanbul'daki son olay, taciz iddialarının ciddiye alınmaması ve üstünün örtülmeye çalışılmasıyla sonuçlanan karanlık bir tabloyu ortaya koyuyor. Öğrenciler, can ve mal güvenliklerinin sağlanması için yetkililerden somut adımlar beklerken, yurt yönetimlerinin bu tür olaylarda gösterdiği vurdumduymazlık, gelecek nesillerin güvenli barınma hakkını ne kadar ciddiye aldığımızı sorgulatıyor. Bu olaylar zinciri, sadece birer adli vaka değil, aynı zamanda yurt sistemindeki büyük bir güvenlik açığını ve zihniyet sorununu gözler önüne seriyor. Öğrenciler adalet arayışında, toplum ise bu skandalların bir daha yaşanmaması için yetkililerden net bir cevap bekliyor.




