Kılıçdaroğlu'ndan CHP'ye Sert Çağrı: "Yolsuzluklardan Arınmalı ve Devlete İstikamet Çizmeli"
Kılıçdaroğlu'ndan CHP'ye Sert Çağrı: "Yolsuzluklardan Arınmalı ve Devlete İstikamet Çizmeli"
İçeriği Görüntüle

Ankara kulislerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kafasında oğlu Bilal Erdoğan ile ilgili şaşırtıcı bir karar olduğu konuşuluyor: Cumhurbaşkanı Yardımcılığı. Normalde AK Parti başına geçeceği düşünülen Bilal Erdoğan için bu beklenmedik pozisyonun, Devlet Bahçeli ile yapılan pazarlıklarda gündeme geldiği iddia ediliyor.

Bu hamlenin arkasında yatan asıl nedenin, anayasal bir düzenleme olduğu belirtiliyor. Mevcut yasaya göre Cumhurbaşkanı'nın herhangi bir sebepten (hastalık, vefat vb.) dolayı işini yapamama durumunda ülke 45 gün içinde seçime gider. Ancak iddiaya göre anayasada bir değişiklik yapılarak, “Cumhurbaşkanı Yardımcısı görev süresinin sonuna kadar vekaleten ülkeyi yönetir” şeklinde bir madde getirilmesi hedeflenmiştir. Bu, Bilal Erdoğan’ı kritik bir pozisyona getirme ve vekaleten iktidarı sürdürme hamlesi olarak görülmektedir.

Ancak kulislere yansıyan bilgilere göre, Devlet Bahçeli'nin İmralı pazarlığı sırasında gündeme gelen bu teklifi kesinlikle kabul etmediği ve hatta bu durumu bir baskı aracı olarak kullanarak Erdoğan’ı sıkıştırdığı öne sürülmektedir. Bu durum, iktidar içindeki gizli gerilimin boyutunu gözler önüne sermektedir. Kulislerde “milletin ağzı torba değil büzemiyorsun” sözü dillendirilmektedir.

Öte yandan, siyasi ahlak ve dürüstlük tartışmaları kapsamında, bazı isimlerin geçmişteki eylemleri de sert eleştirilerin odağındadır. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 2005 yılında Beşar Esad'ın Kuzey Irak ve Rojava'ya birlikte operasyon yapma teklifine “şiddetle karşı çıktım” açıklamasının "inanılmaz" olduğu belirtilmiştir. Bu itiraf, kendisinin daha önce söylediği “ben 2013-2018 arasında bildiklerimi söylesem bunlar sokağa çıkamaz” sözleri ile kıyaslanmıştır. Davutoğlu, binlerce masum sivili katleden küresel cihatçıları ülkeye getirmekle, sonrasında milyonlarca Suriyeli göçmenin yuvası haline getiren ve SDG belasını ortaya çıkaran krizin bir numaralı müsebbibi olmakla suçlanmıştır.

Siyaset dünyasındaki yozlaşmanın bir diğer sembolü olarak görülen bazı gazeteci figürler de ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Kendilerine gazeteci diyen bazı isimlerin, “kullan at çöp poşeti gibi adamlar” olduğu ve namuslarını üç kuruş paraya sattığı söylenmiştir. Bir gazetecinin yalan söyleme gerekçesini “arada bir yalan söyleriz ya” şeklinde savunması, bu ahlaki çöküşün açık göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Geçmişte TSK’yı dahi parçalayan manşetlerle gündeme gelip, şimdilerde cezaevinde çürüyen Mehmet Baransu örneği, bu "çöp poşeti" figürlerinin geleceği olarak gösterilmiştir.

Sonuç olarak, gerek anayasal düzenlemelerle ülkenin geleceğini şekillendirme çabası, gerekse siyasi aktörlerin “maskeli balo” hali, "milletin ağzı torba değil büzemiyorsun" gerçeğini göz ardı etmektedir. Tıpkı şehit Semih Özbey’in ailesi gibi, bu milletin evlatlarının ahını almanın “bir yere varamayacağı” uyarısı yapılmaktadır.