Bugünlerde siyasetin en hararetli tartışması, İmralı’ya heyet gidip gitmemesi ekseninde dönüyor ve herkes bu kritik kararın nihayetini bekliyor. Ancak bu tartışmanın hemen arkasında, kamuoyunun çok iyi bildiği, Cumhur İttifakı'nın iki lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasında "Sağır Sultan'ın bile duyduğu" büyük bir gerilim yaşanıyor. Öyle ki, Bahçeli'nin “gerekiyorsa ben üç arkadaşıma alırım giderim” çıkışı, işi koalisyonu resmen dağıtmaya varacak bir gerginlik zirvesine taşımıştır.

Yıllardır Türkiye siyasetini belirleyen, gündemi tayin eden, her söylediğiyle milyonları peşinden sürükleyen "tek adam" ve "yerli ve milli" kimlik kodunun kurucusu olarak görülen Recep Tayyip Erdoğan'ın sarsılmaz imgesi, iki günden beri AK Parti tabanında oluşan büyük bir dip dalga nedeniyle yerle bir olmuş, tuzla buz edilmiştir. Erdoğan'ın yıllarca grup toplantılarında “HDP veya DEM = CHP, CHP = PKK, bunlar vatan haini, bunlar terörist” diye kurduğu söylem, Bahçeli'nin gemiyi yüz seksen derece çevirmesi ve Erdoğan'ın da buna adeta bir kuyruk gibi dönmesiyle karizması resmen çizilmiştir.

Bu siyasi kırılmanın odak noktası, Meclis’te kurulan komisyonun İmralı’ya heyet gönderme tartışmasıdır. Komisyonun üye dağılımı (AK Parti 21, CHP 10, DEM Parti 4, MHP 4 üye) ile başlayan süreçte, nihayetinde gelinen nokta, Bahçeli’nin bir zamanlar “çocuk katili İmralı canavarı” dediği kişinin ayağına gidilip gidilmemesi meselesidir. İşte bu noktada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in tavrı da mercek altındadır. Komisyonda “ne konuşulacağını bilmiyoruz ki, gidelim dinleyelim” diye savunan Özel’in, İmralı ziyareti için “orada da bakın kapalı kapılar arkasında kim bilir Öcalan hangi talimatları verecek, onları dinlemek için gidiyoruz” şeklinde tevil edebileceği öne sürülmüştür.

Bu fotoğrafın faturası ağırdır ve iktidar partisini bir arada tutan üç saç ayağını sarsmaktadır. Birincisi ideolojik zemindir; 90’lı yıllardan beri ince ince örülen, muhafazakar demokratlık denen, “biz halkız, biz vatanız, yerli ve milli biziz” diyen söylem, bu çizikle beraber taarumar olmuş, inandırıcılık zeminini kaybetmiştir. İkincisi sosyal ayaktır; Türkiye’nin en ücra kasabasına kadar yayılan teşkilat yapısının, siyasi bağının kopmasıdır. Ak Parti merkezlerinde telefonların çalıp açılmadığı, çünkü açanların “küfür yiyeceklerini” bildikleri, “kardeşim siz ne yapıyorsunuz?” deneceği gerçeğiyle yüzleşilmiştir. Üçüncüsü ise devlet aygıtıdır; devlet içindeki bürokratik kadrolar ve memurların, iktidarın "çöküş" fotoğrafını görmesiyle “fabrika ayarlarına” döneceği öngörülmektedir.

Özgür Özel’in İmralı’ya gitme kararının altına imza atması durumunda, "bu oynanan sahnenin, bu yalan oyunun, bu maskeli balonun sahtekarlarından bir tanesi" olacağı iddiası gündemdedir. Ayrıca Özel'in, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanma tehlikesi altında olduğu süreçten beri, milletin arkasında yükselen milliyetçi dalgaya rağmen, elindeki güçlü aday Mansur Yavaş’ın ismini kasıtlı olarak ağzına almaması, bu "oyun" içindeki aktörlerden biri olduğu şüphesini güçlendirmektedir.

Ekrem İmamoğlu İddianamesinin Şifreleri ve Saraydaki Kırık Sandalye Mesajı
Ekrem İmamoğlu İddianamesinin Şifreleri ve Saraydaki Kırık Sandalye Mesajı
İçeriği Görüntüle

Tüm bu siyasi manevraların arka planında ise milletin derin yaraları bulunmaktadır. Tunceli Pülümür yolunda esir alınıp, 13 Şubat 2021 Gara operasyonunda PKK tarafından infaz edilen şehit Astsubay Semih Özbey’in trajik hikayesi, bu siyasi kararların ulusal vicdandaki karşılığını göstermektedir. 1984’ten beri 15.000’e yakın şehit ve 50.000 sivil kaybın bulunduğu bir ülkede, siyasetin hala “maskeli balo” gibi oynanıyor olması, “Siz bu milletin Semih Özbey gibi çocukların anasının babasının ahını alırsınız” uyarısını beraberinde getirmektedir.