Türkiye'nin ekonomik koridorlarında, sonbahar rüzgarlarının ürpertici fısıltıları arasında bir tedirginlik hâkim. Bu tedirginlik, borsa ekranlarının arkasından yükselen bir gölge; grafiklerin dalgalı dansında gizlenen umutlar, yarım kalmış stratejilerin yankısı. Yıllardır süren enflasyon fırtınalarının ortasında, bir ulusun tasarrufları en hassas terazide tartılıyor, her tikte yeni bir sır açığa çıkıyor. Rüzgar, eski portföyleri okşarken, ufukta kara bulutlar birikiyor – beklenmedik açıklamalar, planların altüst olduğu anlar ve milyonların ortak paniğiyle dolu bir gökyüzü. Bu, sadece bir haber değil; cüzdanların sessiz isyanı, bir yatırımcı neslinin nabzı.
İşte tam burada, Amsterdam'ın o prestijli salonlarında yankılanan sözler, Türkiye'nin enflasyonla mücadelesini bir gecede sarsıyor. TCMB Başkanı Fatih Karahan, Avrupa Merkez Bankası yetkilisi Klaas Knot'un veda etkinliğinde katıldığı panelde, yastık altı altın talebinin devasa boyutunu masaya yatırıyor ve "Altın talebi enflasyonla mücadeleyi zayıflatıyor" diye haykırıyor. Bu ifade, sadece bir uyarı değil; bir manifesto gibi çınlıyor, piyasaları ayağa kaldırıyor. Karahan, Türkiye'deki bu gizli servetin tam 500 milyar dolar değerinde olduğunu vurguluyor – evet, o yastık altındaki altınlar, bir ulusun sessiz hazinesi, ama aynı zamanda enflasyonun en sinsi müttefiki. Bu rakam, bireylerin ellerinde biriken servetin büyüklüğünü resmediyor; her gram altın, enflasyon beklentilerini besleyen bir kıvılcım gibi parlıyor, para politikasının elini bağlıyor.
Karahan'ın sözleri, panelin her anını domine ediyor; doların küresel rolünün sorgulandığını, zayıf doların genellikle gelişen piyasalar için iyi haber olduğunu belirtiyor, ama Türkiye'deki yastık altı altın talebinin bu olumlu etkiyi hafiflettiğini ekliyor. "Para politikasını bir süre daha sıkı tutmalıyız," diye net bir mesaj veriyor, dinleyicileri donduran bir kararlılıkla. Bu sıkı duruş, mevcut politika faizinin yüzde 40,50 seviyesinde kalmasını ima ediyor; Eylül'deki indirimlere rağmen, altın talebinin yarattığı baskı, TCMB'nin elini zorluyor. Zayıf doların gelişen ekonomilere nefes aldırdığı bir dünyada, Türkiye'nin 500 milyar dolarlık yastık altı altın stoku adeta bir ters köşe yaratıyor – ons fiyatlarının 2.650 dolara dayanmasıyla gram altını 4.875 liraya fırlatan bu talep, enflasyonun inatçı yukarı yönlü risklerini besliyor, tüketicilerin servet etkisini artırıyor ve harcama dürtülerini körüklüyor.
Bu yastık altı altın talebinin derinliğinde, ekonomik zincirleme reaksiyonlar yatıyor; 500 milyar dolarlık bu hazine, bireylerin ellerinde biriken servet, enflasyon beklentilerini yukarı çekiyor ve para politikasının etkinliğini baltalıyor. Karahan, bu talebin enflasyonla mücadelede bir engel olduğunu vurgularken, küresel bağlamı da unutmuyor – doların zayıflığı, ithalatı ucuzlatsa da, yastık altı altın stoklarının yarattığı servet etkisi bu faydayı nötrlüyor. Eylül enflasyon verisi yüzde 3,23'le beklentileri aşmışken, yıllık oran yüzde 33,29'a sıçramış; gıda fiyatlarındaki yüzde 4'lük ivme, bu altın baskısıyla birleşince TCMB'nin indirim hayallerini suya düşürüyor. Sıkı para politikası, faizleri yüksek tutma zorunluluğunu getiriyor; yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 30'a revize edilmişken, yastık altı altın talebi bu hedefi tehdit ediyor, kredi maliyetlerini şişiriyor ve reel sektörü sıkıştırıyor.
Piyasaların bu haftalık nabzı, Karahan'ın uyarısını doğruluyor gibi; gram altını yüzde 3,18'lik rekor getirisiyle taçlandırırken, borsa yüzde 1,27 kayıpla gerilemiş, dolar yüzde 0,46 artmış. Bu tablo, yatırımcıların yastık altı altın talebine sığınışını resmediyor; ons 2.650 dolara dayanırken, iç talep patlaması gramı 4.875 liraya taşımış – ama bu parıltı, enflasyonun gizli yakıtı. Karahan'ın "sıkı tutmalıyız" çağrısı, TCMB'nin ekim toplantısını şekillendiriyor; politika faizi yüzde 37'ye inme senaryosu risk altında, indirimler 2026'ya sarkabilir. Küçük işletmeler, yüksek faizlerle boğuşurken, emekliler maaş erimesiyle yüzleşiyor; yastık altı altın talebi, bu döngüyü besleyerek yoksulluğu derinleştiriyor, servet eşitsizliğini körüklüyor.
Bu yastık altı altın-enflasyon ikileminin kökeninde, yılların birikmiş güvensizliği yatıyor; vatandaşlar, TL'nin erimesine karşı altına sarılırken, bu talep enflasyon beklentilerini yukarı çekiyor ve para politikasının elini bağlıyor. Karahan, panelde doların sorgulanan rolünü de masaya yatırıyor; zayıf doların gelişen piyasalara faydasını kabul ederken, Türkiye'nin 500 milyar dolarlık yastık altı altın stoku bu etkiyi yumuşatıyor – ithalat ucuzlasa da, servet etkisi harcamaları artırıyor, enflasyonu tetikliyor. Eylül verisi, gıda fiyatlarındaki sıçramayla aylık enflasyonu yüzde 3,23'e taşımış; yıllık yüzde 33,29'la TCMB'nin yüzde 24'lük yıl sonu hedefi şüphe altında. Sıkı politika, faizleri yüksek tutma zorunluluğunu getiriyor; bu, kredi büyümesini frenliyor, yatırımları donduruyor, istihdamı daraltıyor – reel sektör, bu baskıyla ezilirken, yastık altı altın talebi adeta bir kısır döngü yaratıyor.
Karahan'ın Amsterdam'daki sözleri, küresel ekonomistleri de harekete geçiriyor; Citi gibi kurumlar, yıl sonu enflasyonunu yüzde 30 olarak revize ederken, yastık altı altın faktörünü risk olarak işaret ediyor. Zayıf doların (DXY endeksi düşüşte) ithalatı ucuzlattığı bir ortamda, Türkiye'nin 500 milyar dolarlık yastık altı hazinesi bu faydayı eritiyor; servet etkisi, tüketicileri harcamaya itiyor, enflasyonu besliyor. TCMB'nin sıkı duruşu, politika faizini yüzde 40,50'de sabit tutma sinyali veriyor; ekim indirimi ertelenebilir, yıl sonu yüzde 37 hedefi riskli hale geliyor. Emekliler, maaş zamlarının erimesini izlerken, asgari ücretliler pazarlarda ter döküyor; yastık altı altın talebi, bu çileyi uzatarak sosyal huzursuzluğu körüklüyor, beklentileri yukarı çekiyor.
Bu ikilemin günlük yansımaları, cüzdanları sarsıyor; bir aile babası, gram altını 4.875 liradan satarken kazanç seviniyor, ama enflasyonun yüzde 33,29'luk pençesinde eriyen maaşını düşünüyor. Karahan'ın "zayıflatıyor" uyarısı, yastık altı altın avcılarını tedirgin ediyor; talep artsa da, bu servet enflasyonu tetikliyor, TCMB'nin elini bağlıyor. Küresel bağlamda, Fed'in güvercin tutumu doları zayıflatırken, Türkiye'nin yastık altı altın stoku bu etkiyi nötrlüyor – ithalat ucuzlasa da, harcama dürtüsü enflasyonu körüklüyor. Sıkı politika, faizleri yüksek tutma zorunluluğunu getiriyor; bu, konut kredilerini şişiriyor, otomobil satışlarını donduruyor, KOBİ'leri boğuyor – reel sektör, bu baskıyla küçülürken, yastık altı altın talebi adeta bir zehirli sarmaşık gibi sarılıyor.
Karahan'ın paneldeki netliği, piyasalarda yankılanıyor; Bloomberg HT gibi mecralarda "yastık altı altın enflasyonla mücadeleyi zayıflatıyor" başlığıyla dolaşıyor, sosyal medyada tartışma fırtınası kopuyor. X'te binlerce yorum, "Yastık altı 500 milyar doları sisteme sokun" derken, diğerleri "Faiz indirin, talep düşsün" diye haykırıyor. Bu tartışma, TCMB'nin iletişimini test ediyor; Karahan'ın "sıkı tutmalıyız" mesajı, ekim indirimini pas geçme sinyali veriyor, yıl sonu faizini yüzde 37'de sabitleme ihtimalini artırıyor. Emekliler, bu döngüde en çok ezilenler; maaşları erirken, yastık altı altın talebi beklentileri yukarı çekiyor, zamları yetersiz kılıyor.
Bu yastık altı altın-enflasyon düğümünün çözümü, Karahan'ın sıkı politika vurgusuyla şekilleniyor; TCMB, faizleri yüksek tutarak talebi frenlemeyi hedefliyor, ama bu, büyümeyi yavaşlatıyor, işsizliği tırmandırıyor. Küresel ekonomistlerin raporları, Citi'nin yüzde 30 enflasyon tahminiyle örtüşüyor; yastık altı altın stoku, dezenflasyonist etkiyi hafifleterek yukarı riskleri çoğaltıyor. Vatandaşlar, yastık altındaki serveti koruma içgüdüsüyle hareket ederken, bu talep enflasyonun yakıtı oluyor – bir kısır döngü, para politikasının etkinliğini baltalıyor. Gelecek toplantılar, bu baskıyı test edecek; eğer yastık altı altın talebi ivme kazanırsa, TCMB geri adım atacak, indirimler 2026'ya sarkacak.
Karahan'ın Amsterdam'daki çıkışı, ekonomik arenayı da hareketlendiriyor; Para Analiz gibi platformlarda "yastık altı altın enflasyonu körüklüyor" tartışması alevleniyor, yatırımcılar altına mı yoksa borsaya mı yönelecek diye hesap yapıyor. Sosyal medyada mizah dolu tweet'ler yağıyor; "Yastık altı 500 milyar dolar suçlu, faizi indirin" diye espriler dönüyor, ama altında ciddi bir endişe yatıyor. TCMB'nin sıkı duruşu, politika faizini yüzde 40,50'de sabitleme kararlılığını gösteriyor; bu, kredi maliyetlerini şişirerek reel sektörü sıkıştırıyor, ama enflasyonun inatçı yukarı yönünü frenleme umudu taşıyor. Emekliler ve asgari ücretliler, bu dengede en çok etkilenenler; maaş erimesi devam ederken, yastık altı altın talebi beklentileri yukarı çekiyor, hayat pahalılığını derinleştiriyor.
Umut, tamamen sönmüş değil; Karahan'ın sıkı politika vurgusu, enflasyonun dizginlenebileceğini fısıldıyor. Piyasalar, bu mesajla nefes alacak; yastık altı altın talebi frenlenirse, dezenflasyon hızlanacak. Yatırımcılar, bu fırtınayı atlatırken daha akıllı olacak – çeşitlendirme, sabır ve bilgiyle. Bu hikaye, son bulmuyor; her gram altın, yeni bir başlangıç. Enflasyon savaşı, dirençle kazanılacak; ve o zafer, hepimizin sofrasında parlayacak.




