İstanbul'un kalabalık sokaklarından uzak, Çekmeköy'ün Ömerli Mahallesi'nde, Yeşilova'da bulunan Etmangal adlı restoranda sıradan bir akşam yemeği, korkunç bir trajediye dönüşmüştü. Gece yarısına yaklaşırken, restoranın loş ışıklarının altında, 58 yaşındaki deneyimli savcı Ercan Kayhan, masasında otururken hiç beklemediği bir saldırıyla karşılaştı. Yemek yediği sırada aniden beliren bir gölge, onun hayatına son verecekti. Bu olay, adalet sisteminin içinden birinin, kendi çevresinde nasıl bir tehlikeyle yüzleştiğini gözler önüne seriyordu. Restoranın et mangal kokuları arasında yükselen çığlıklar, çevredekileri korkuya düşürmüştü, ancak bu cinayetin arkasındaki sır perdesi henüz aralanmamıştı.

Mersin Mut'ta Korkunç Kaza: Yolcu Otobüsü Kavun Kamyonuyla Çarpıştı, 3 Can Kaybı!
Mersin Mut'ta Korkunç Kaza: Yolcu Otobüsü Kavun Kamyonuyla Çarpıştı, 3 Can Kaybı!
İçeriği Görüntüle

Ercan Kayhan, İstanbul Adliyesi'nde uzun yıllardır görev yapan bir isimdi. Kariyeri boyunca sayısız davaya bakmış, suçluları adaletin pençesine teslim etmişti. Orduda da hizmet vermiş, çeşitli illerde görev almış bir profesyonel olarak tanınıyordu. Yakınları onu sakin, yardımsever biri olarak anlatıyordu. Ancak o akşam, restoranda yaşananlar, onun hayatındaki gizli bir çatlağı ortaya çıkarıyordu. Restoranın yakınında jandarma ve polis karakolu olmasına rağmen, saldırı o kadar aniydi ki, müdahale etmek imkansız hale gelmişti. Tanıklar, bir anda çıkan kargaşayı, bıçağın parıltısını ve yere yığılan bedeni hatırlıyordu. Bu, sadece bir cinayet değil, belki de uzun süredir biriken bir öfkenin patlamasıydı.

Restoranın atmosferi, olayın vahşetini daha da artırıyordu. Geniş bir arazi üzerine kurulu, mesire alanı gibi bir mekan olan Etmangal, sıklıkla ailelerin ve grupların uğrak yeriydi. Ancak o gece, burası bir ölüm sahnesine dönüşmüştü. Kayhan'ın masasında oturduğu sırada, genç bir adamın yaklaşmasıyla her şey değişmişti. Saldırgan, hızlı hareketlerle savcının boğazına yönelmiş, tek bir darbeyle hayatına son vermişti. Çevredekiler panik içinde kaçışırken, restoranın çalışanları ve müşterileri şok içindeydi. Bu saldırı, rastgele bir şiddet eylemi miydi, yoksa planlı bir intikam mı? Sorular havada asılı kalıyordu, çünkü Kayhan'ın hayatı, dışarıdan bakıldığında kusursuz görünüyordu.

Olayın hemen ardından, güvenlik güçleri restoranı kuşatmıştı. Kan izleri yerde yayılırken, ambulans ekipleri aceleyle müdahale etmeye çalışmıştı, ancak savcı çoktan hayatını kaybetmişti. Bu trajedi, adalet camiasını derinden sarsmıştı. Kayhan'ın meslektaşları, onun deneyimli bir hukukçu olduğunu, yıllarca zorlu davalarda mücadele ettiğini anlatıyordu. Ancak bu cinayet, onun kişisel hayatındaki karanlık bir yanı mı işaret ediyordu? Restoranın lisansının başka bir isimde olmasına rağmen, bazı iddialar mekanın Kayhan'la bağlantılı olduğunu öne sürüyordu. Bu, bir savcının ticari faaliyetlerde bulunmasının etik sınırlarını zorlayan bir durumdu, ancak henüz hiçbir şey net değildi.

Dinçer Gökçe, bir televizyon programında olayı yorumlarken şöyle diyordu: "Bu restoranda yaşananlar inanılmaz. Savcı Ercan Kayhan, burada sıkça görülen bir isimdi ve bazı bilgilere göre mekanın yöneticilerinden biriydi. 19 yaşındaki genç, Mustafa Can Gül, restoranda çalışmıştı ve aralarında bir husumet vardı." Gökçe devam ediyordu: "Olay saat 21:15'te gerçekleşti. Resmi açıklamalarda husumetten bahsediliyor, ama kaynağı belirsiz. Savcı, uzun yıllardır mesleğinde olan biriydi, çeşitli illerde görev yapmıştı." Bu sözler, olayın derinliğini artırıyordu. Gökçe ayrıca, "Restoranın büyük bir arazi üzerinde olduğunu, savcının burada avukatlarla bile görüştüğünü" belirtiyordu, ki bu da mekanın sıradan bir restoran olmadığını ima ediyordu.

Cinayetin şüphelisi Mustafa Can Gül, 19 yaşında genç bir adamdı. Olaydan kısa süre sonra yakalanmıştı. Gül'ün restoranda daha önce çalıştığı, ancak işten çıkarıldığı söyleniyordu. Bu genç adamın, savcıyla nasıl bir bağlantısı vardı? Bazı anlatımlara göre, Kayhan ona babalık yapmış, maddi destek sağlamıştı. Ancak bu ilişki, zamanla bozulmuştu. Gül'ün sabıkası olup olmadığı henüz bilinmiyordu, ama yaşı göz önüne alındığında, bu cinayet onun hayatındaki bir kırılma noktası gibi görünüyordu. Güvenlik güçleri, onun ifadesini alırken, olayın arkasındaki motivasyonu anlamaya çalışıyordu. Bu, sadece bir öfke patlaması mıydı, yoksa daha büyük bir hikayenin parçası mı?

Restoranın çevresindeki sessizlik, olayın vahşetini daha da büyütüyordu. Ömerli'nin yeşil alanları arasında gizlenmiş bu mekan, artık bir cinayet mahalliydi. Tanıklar, saldırganın restorana girip doğrudan savcıya yöneldiğini anlatıyordu. Bıçak darbesi o kadar şiddetliydi ki, Kayhan'ın kurtulma şansı yoktu. Bu olay, İstanbul'un güvenlik sorunlarını bir kez daha gündeme getiriyordu. Bir savcının, kendi şehrinde bu şekilde hedef alınması, adalet sisteminin kırılganlığını gösteriyordu. Yakınları, Kayhan'ın ailesini ve arkadaşlarını düşünerek üzüntülerini dile getiriyordu. Onun kaybı, sadece bir ölüm değil, bir boşluk yaratmıştı.

Olayın ertesinde, adliye koridorlarında fısıltılar yükseliyordu. Kayhan'ın baktığı davalar, geçmişteki kararları incelenmeye başlanmıştı. Belki de bu cinayet, eski bir dosyanın intikamıydı. Ya da tamamen kişisel bir mesele. Gül'ün ailesi ve çevresi de mercek altındaydı. Genç adamın hayatı, savcıyla kesiştiği noktada mı kararmıştı? Bu sorular, soruşturmanın derinleşmesiyle cevap bulacaktı. Restoranın diğer ortakları ve çalışanları da ifadeye çağrılmıştı. Herkes, bu trajedinin nasıl önlenebileceğini sorguluyordu.

Sonunda, Mustafa Can Gül'ün ifadesi ortaya çıktı. Genç adam, jandarmaya verdiği ifadede şöyle diyordu: "Kalan paramı almak için gittim. Tartışma çıktı, korktum ve bıçağı kullandım." Savcıya verdiği ifadede ise, "O bana babalık yapmıştı, para vermişti ama son zamanlarda anlaşamıyorduk. O gece restorana gidip konuşmak istedim, ama işler kontrolden çıktı." Bu sözler, husumetin para anlaşmazlığından kaynaklandığını gösteriyordu. Kayhan'ın restoranın gizli ortağı olduğu iddiaları da güçlenmişti; mekanın yönetimiyle bağlantısı, cinayetin tetikleyicisi olmuştu. Gül, daha önce restoranda çalışmış, savcı tarafından işe alınmıştı. Ancak işten çıkarılması ve alacak verecek meselesi, bu vahşi sonu getirmişti. Bu detaylar, olayın sıradan bir husumetten öte, derin bir kişisel çatışma olduğunu ortaya koyuyordu, İstanbul'u sarsan bu cinayet, adaletin bekçisinin kendi hayatındaki adaletsizlikle yüzleşmesini trajik bir şekilde sonlandırmıştı.