Siyaset arenasındaki gerilimler, bazen mahkeme salonlarında zirveye ulaşır ve bu seferki olay tam da öyle bir anı yansıtıyor. İstanbul'un nabzını tutan bir isim, hukuki bir mücadelenin ortasında kalınca, tüm gözler Silivri'ye çevrildi. Bu dava, sadece bir kişinin geleceğini değil, belki de geniş bir siyasi tabloyu etkileyecek nitelikte, çünkü iddialar ağır ve taraflar kararlı.
Ekrem İmamoğlu, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı ve görevden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, diploma davasında ikinci kez hakim karşısına çıkıyor. Lisans diplomasının sahte olduğu iddiasıyla karşı karşıya kalan İmamoğlu, 'zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik' suçlamasıyla yargılanıyor. Savcılık, 2 yıl 6 aydan başlayıp 8 yıl 9 aya varan hapis cezası talep ediyor, bu da davanın ciddiyetini gözler önüne seriyor. İmamoğlu, aynı zamanda Türkiye Belediyeler Birliği başkanlığı görevinden de alınmıştı ve şu an Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunuyor.

Duruşma öncesi yaşananlar, adeta bir film sahnesini andırıyordu. Silivri'de dava başlangıçta küçük bir salona alınmıştı, ancak bu karar büyük tepki çekti. Avukatlar ve izleyiciler salona sokulmayınca, jandarma ile avukatlar arasında ciddi bir gerginlik patlak verdi. Barikatlar yıkıldı, ortam iyice elektriklendi. Avukatlar jandarma engelini aşmaya çalışırken, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz" sloganı atıldı, bu da dayanışma ruhunu yansıtıyordu.
İmamoğlu ve avukatları, duruşmanın büyük salona taşınmaması halinde katılmayacaklarını net bir şekilde ilan etti. Bu rest, mahkeme üzerinde etkili oldu ve sonunda yargılama 2 No'lu daha büyük salona taşındı. Ancak öncesinde, hakim duruşma salonunu terk etmek zorunda kaldı. Hakim, cübbesini çıkarıp ayrılırken, Jandarma Komutanı'na talimat vermek üzere çıktığını belirtti, bu da gerginliğin boyutunu gösteriyordu.

CHP cephesinden tepkiler gecikmedi. Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a seslenerek eleştiri yağdırdı. Günaydın, avukatlar, gazeteciler ve izleyicilerin salona alınmadığını vurgulayarak, "Duruşmalara rahatlıkla girilsin iddiasıyla Silivri'ye alınan duruşmada, bu kez küçük salona alınması gerekçe gösterilerek kapılar duvar ediliyor. Duruşmalar aleni, Türkiye bir hukuk devleti değil mi Yılmaz Tunç?" diye sordu. Bu sözler, adalet sistemine yönelik soru işaretlerini artırdı.
CHP Yüksek Disiplin Kurulu üyesi İsmail Emre Telci de olaylara sert tepki gösterdi. Telci, "Burada yargı adına çok büyük bir ayıp yaşanıyor. Biz Adalet Bakanlığı'na bağlı bir duruşma salonuna avukatlar olarak sokulmuyoruz. Bunu herkesin takdirine sunuyoruz. Bu yapılan açık faşist bir uygulama. Burası sıkıyönetim mahkemeleri dönemi değil. Öyle olduğunu iddia ediyorlar. Burası duruşma salonu" diyerek yaşananları kınadı. Bu ifadeler, duruşmanın şeffaflığı konusundaki endişeleri dile getiriyordu.
Duruşma detaylarında daha fazla karmaşa ortaya çıktı. Savcılığın itirazı kabul edilince, Pehlivan'ın duruşmaya SEGBİS ile bağlanmasına izin verilmedi. Hakim, cuma günü büyük salonda teknik bir sorun yaşandığını ve yargılamanın başka bir salonda yapılacağının bildirildiğini açıkladı. Kendisinin o gün izinli olduğunu, vekaleten bakan kişinin küçük salonu tercih ettiğini belirtti. Bu açıklamalar, salon değişikliğinin arkasındaki nedenleri aydınlatıyordu.
SÖZCÜ muhabiri Muratcan Altuntoprak'un aktardıklarına göre, basın mensuplarının bir kısmı dışarıda kaldı. İmamoğlu'nun ailesi salonda yer aldı, ancak babası ayakta kalmak zorunda kaldı. Milletvekilleri, "Ekrem İmamoğlu'nun da mı ailesi ayakta kalacak" diyerek tepki gösterdi. Yoğun gerginlik devam ederken, Özgür Çelik'in sözleri dikkat çekti: "İmamoğlu 15 milyon oy aldı, bu iş 50 kişilik salonda olmaz." Bu ifade, davanın siyasi boyutunu ve halk desteğini hatırlatıyordu.
Tüm bu olaylar, duruşmanın nasıl bir atmosferde geçtiğini gösteriyordu. İmamoğlu'nun resti sonrası salonun değişmesi, belki de bir dönüm noktası oldu, ancak gerginlikler hâlâ havada asılı. Dava süreci, sadece hukuki bir mücadele değil, aynı zamanda kamuoyunun adalet algısını test eden bir sınav haline geldi. İzleyiciler, avukatlar ve basın arasındaki bu çekişme, duruşmanın aleni olması ilkesini sorgulatıyor.
Ekrem İmamoğlu'nun durumu, siyasetin en kritik figürlerinden biri olarak, bu davayla daha da ön plana çıkıyor. Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden duruşmaya katılımı, her aşamada dikkatle izleniyor. Savcılığın talebi ağır cezaları işaret ederken, savunmanın argümanları merakla bekleniyor. Bu dava, diploma iddialarının ötesinde, belki de daha geniş soruşturmaların habercisi olabilir.
Gerilim dolu anlar, jandarmanın müdahalesi ve sloganlar, duruşma öncesini adeta bir mitinge çevirdi. Avukatların kararlı tutumu, barikatları aşmaları, dayanışmanın gücünü sergiledi. CHP'li isimlerin bakanlığa yönelik eleştirileri, konuyu ulusal bir tartışmaya taşıdı. Hakimin salonu terk etmesi ise, sürecin ne kadar kırılgan olduğunu kanıtladı.
Sonuçta, duruşmanın büyük salona taşınmasıyla bir nebze rahatlama yaşandı, ancak bu olaylar unutulmayacak. İmamoğlu'nun davası, sadece bir mahkeme süreci değil, Türkiye'nin hukuk ve siyaset gündemini şekillendiren bir hikaye. Gelecek duruşmalar, belki daha fazla sürprizlere gebe, ve kamuoyu nefesini tutmuş bekliyor.
            
            
                            
                            
                            



