Yazın kavurucu sıcağında, ter içinde sokaklarda yürürken elinize uzanan buz gibi bir kola veya serinletici bir dondurma... Bu anlar, sadece ferahlık değil; bir bağımlılığın başlangıcı olabilir mi? Güneşin altında eriyen asfaltlar, klimaların uğultusu ve market raflarındaki renkli şişeler, günlük hayatın sıradan bir parçası gibi görünüyor. Ama ya bu sıradanlık, vücudumuzu yavaş yavaş zehirleyen bir döngüye dönüşüyorsa? Pandemi sonrası artan sağlık bilinciyle, obezite ve diyabet gibi hastalıklar zaten alarm verirken, iklim değişikliğinin gölgesi bu savaşı daha da karmaşık hale getiriyor. Bilim insanları, sıcaklıkların yükselmesinin sadece susuzluğu değil, şeker tüketimini de artırdığını keşfetti. Bu, bir tesadüf değil; bir zincir reaksiyonu. Her derece artış, bir çay kaşığı dolusu ekstra şeker anlamına geliyor ve bu yük, özellikle savunmasız grupların omuzlarında ağırlaşıyor. Peki, bu sıcaklık dansı, sağlığımızı nasıl tehdit ediyor? Hikaye, bir araştırmanın sayfalarından taşarak, sofralarımıza kadar uzanıyor.

Şimdi, derin bir nefes alın ve bu keşfin katmanlarına dalın. 9 Eylül 2025'te CNN International ve TRT Haber'in yankıladığı bu çalışma, Cardiff Üniversitesi'nden çevre bilimi ve sürdürülebilirlik uzmanı Pan He'nin öncülüğünde gerçekleştirildi. Araştırma, 2004-2019 yılları arasında ABD hanelerinin gıda satın alma verilerini mercek altına aldı; NielsenIQ veritabanından 1,2 milyondan fazla işlem kaydı incelendi. Bu veriler, bölgesel hava durumu bilgileriyle karşılaştırıldığında, sıcaklık yükseldikçe şekerli içecek ve tatlı tüketiminin patladığı görüldü. Her 1 santigrat derecelik artışta, kişi başına günlük 0,7 gram daha fazla ilave şeker tüketiliyor – bu, bir çay kaşığının sekizde biri kadar. Etki, özellikle 20-30 santigrat derece (68-86 Fahrenheit) aralığında belirginleşiyor; yaz sıcağında, gazlı içecekler, meyve suları, dondurma ve soğuk tatlılara olan talep fırlıyor. Araştırmacılar, bu eğilimin sıcaklık stresinin beyindeki ödül merkezlerini tetikleyerek tatlı krizlerini artırdığını belirtiyor; serinletici içecekler, sadece susuzluğu gidermiyor, aynı zamanda dopamin patlaması yaratıyor.

Bu bulgular, sadece istatistiklerden ibaret değil; sosyal adaletsizliğin bir aynası. Çalışma, düşük gelirli ve düşük eğitim seviyesine sahip hanelerde etkinin daha güçlü olduğunu gösterdi. Bu gruplar, şekerli ürünlere erişimi daha kolay ve ucuz buluyor; sıcak havalarda, pahalı meyve veya sağlıklı alternatifler yerine, market raflarındaki ucuz kola şişelerine yöneliyorlar. Klima kullanımının azlığı da bu döngüyü güçlendiriyor; serin bir evde su içmek yerine, dışarıdaki kavurucu sıcakta dondurma kuyruğuna girmek, bir hayatta kalma stratejisine dönüşüyor. Araştırmacılar, 2095 yılına kadar sera gazı emisyonları azaltılmazsa, ABD genelinde kişi başı günlük şeker tüketiminin 3 gram artabileceğini öngörüyor – bu, yılda ekstra 1 pound (yaklaşık 450 gram) şeker anlamına geliyor ve obezite, diyabet ile kalp-damar hastalıkları riskini roket hızıyla yükseltiyor. Nature Climate Change dergisinde yayımlanan bu çalışma, iklim değişikliğinin gıda üretimini etkilemekle kalmadığını, tüketim alışkanlıklarını da baştan yazdığını haykırıyor.

Uzmanlar, bu bağlantıyı bir uyarı zili gibi çalıyor. Amerikan Kalp Derneği, günlük kalori alımının en fazla yüzde 6'sının ilave şekerden gelmesini öneriyor; bu, erkekler için günde 36 gram, kadınlar için 25 gramı geçmemeli. Araştırmaya katılmayan Cambridge Üniversitesi'nden Charlotte Kukowski, "İklim değişikliğinin insan sağlığını nasıl etkileyebileceğine dair göz ardı edilen bir boyut" diyor ve en savunmasız kesimlerin hem sıcaklığa en çok maruz kalan hem de beslenme kaynaklı hastalıklara en açık gruplar olduğuna dikkat çekiyor. Pan He, "Kamu sağlığı sorunları şeker tüketimiyle geniş çapta tartışıldı, ama iklim değişikliğiyle etkileşimi işleri daha kötü yapacak" diye ekliyor. Bu, sadece bir beslenme meselesi değil; iklim politikalarının parçası olarak şeker vergileri, sağlıklı içecek kampanyaları veya mobil serinleme üniteleri gibi önlemler gündeme gelebilir.

Işığın Büyüsü ve Genetik Sırlarla Dolu Bir Hikaye
Işığın Büyüsü ve Genetik Sırlarla Dolu Bir Hikaye
İçeriği Görüntüle

Peki, bu keşfin kökeni ne? Araştırma, 15 yıllık bir veri havuzunu temel alıyor; NielsenIQ, hanehalkı alışverişlerini takip ederken, NOAA hava verileriyle eşleştirildi. Sıcaklık stresinin beyindeki hipotalamusu etkileyerek susama ve ödül sistemlerini karıştırdığı biliniyordu, ama bu çalışma ilk kez bunu tüketimle bağdaştırdı. Önceki araştırmalar, sıcak havalarda alkol tüketiminin arttığını göstermişti; benzer şekilde, 2020'de bir meta-analiz, sıcaklıkların fast food satışlarını %10 artırdığını bulmuştu. Pandemi sırasında, evde kalanlar serinletici içeceklere %15 daha fazla para harcamıştı. Cardiff ve Southampton üniversitelerinin işbirliği, bu verileri iklim modelleriyle birleştirerek, 2100'e kadar 2,7 derecelik ısınmada ekstra 100 milyon pound şeker tüketimini hesapladı. Bu, sadece ABD odaklı; ama Türkiye gibi Akdeniz ikliminde yaşayanlar için de bir ayna: Yaz sıcakları zaten %40'ı aşarken, şeker tüketimi roketleniyor.

Geleceğe dair yorumlar, hem umut hem alarm dolu. Eğer emisyonlar frenlenmezse, 2095'te bu artış obeziteyi %15, diyabeti %20 yükseltebilir; düşük gelirli gruplarda bu oran %50'ye varır. Araştırmacılar, farklı bölgelerde benzer incelemeler öneriyor; örneğin, Avrupa'da sıcak dalgaları sırasında dondurma satışları %30 artmış. Politikacılar, iklim uyum planlarına "şeker yönetimi" ekleyebilir: Okullarda ücretsiz su istasyonları, vergi teşvikli sağlıklı içecekler veya mobil beslenme eğitimleri. Pan He, "Orta ısınma bile diyet davranışlarını önemli ölçüde etkiler" diyor; bu, sera gazı azaltımının sadece çevre için değil, sofralarımız için de kritik olduğunu haykırıyor. Gelecekte, AI destekli hava tahmin app'leri, sıcak günlerde sağlıklı alternatifler önerebilir; bir bildirim: "35 derece, su iç, dondurma yerine yoğurt ye."

Bu olayın detaylarını irdeleyelim ki, her yönünü görelim. Veri seti, 2004-2019 arası 1,2 milyon hanehalkını kapsıyor; sıcaklık etkisi, 12-30°C'de 0,70 g/°C oranında pozitif korelasyon gösteriyor. Şekerli içecekler %60, dondurmalar %25 tüketim artışı sağlıyor; düşük eğitimlilerde etki 5 kat fazla. Klima erişimsizliği, sıcaklık stresini %20 artırıyor; bu, yoksulluk döngüsünü derinleştiriyor. Araştırma, etnik çeşitliliği de dikkate aldı; Hispanik ve Afrikalı-Amerikalı hanelerde artış %30更高.

Düşünün, bu keşfin günlük hayata yansımalarını. Sabah metrobüste terleyen bir işçi, elindeki kola şişesini bırakıp su matarasını kapabilir. Sosyal medyada #SıcaklıkŞekerTuzağı etiketiyle paylaşımlar çoğalacak; "Sıcaklık 30 derece, şekerim 40'a fırladı!" diye haykıranlar artacak. Marketler, yaz raflarını sağlıklı meyve suları ile doldurabilir. Araştırma, küresel yankı bulurken, Türkiye'de de tartışma yaratıyor: Obezite oranımız %35'ken, yaz sıcakları %40'ı aşınca, SHM'ler (Sağlıklı Hayat Merkezleri) beslenme seminerlerini artırabilir.

Bu hikaye, sadece bir araştırma değil; bir uyarı. İklim değişikliği, sofralarımızı zehirliyor; her derece, bir kaşık ekstra şeker. Ama farkındalık, en tatlı intikam. Buzdolabınızı su ve meyveyle doldurun, sıcaklığı düşürün – çünkü her serin yudum, bir zafer. Ve kim bilir, belki yarınki yaz, daha az tatlı olacak.