Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçen olay, 30 Ağustos 2024 tarihinde Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yaşandı. Diploma töreninin ardından kılıçlarını çekerek "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganıyla subay yemini eden beş teğmen, disiplinsizlik gerekçesiyle Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Milli Savunma Bakanlığı'nın 31 Ocak 2025 tarihli resmi açıklamasıyla birlikte, beş teğmenin tamamının TSK'dan ihraç edildiği kamuoyuna duyuruldu. Ancak bu karar, sadece genç subayların askerî hayatlarını sonlandırmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye'nin gündemini uzun haftalar boyunca meşgul eden hukuki ve siyasi bir tartışmanın da fitilini ateşledi.
İhraç kararı alınan teğmenlerin isimleri şu şekilde: Ebru Eroğlu, İzzet Talip Akarsu, Serhat Gündar, Deniz Demirtaş ve Batuhan Gazi Kılıç. Bu isimler arasında özellikle dönem birincisi Ebru Eroğlu'nun başarılı akademik geçmişi ve kadın subay olarak temsil ettiği değerler, kamuoyunun tepkisini daha da güçlendirdi. İhraç kararı sadece teğmenlerle sınırlı kalmadı, aynı olayda "disipline aykırı eyleme engel olmadıkları" gerekçesiyle üç disiplin amiri de ordudan uzaklaştırıldı. Albay Alper Topsakal, Yarbay Halit Türkoğlu ve Binbaşı Murat Öztürk'ün de aralarında bulunduğu toplam sekiz askerî personel, Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası aldı.
Yüksek Disiplin Kurulu'ndaki kritik oylama
Kararın en çok tartışılan yönlerinden biri, Yüksek Disiplin Kurulu'ndaki oylama süreci oldu. İddiaya göre kurulda ilk oylama 7'ye karşı 2 teğmenler lehine sonuçlandı. Ancak bu aşamadan sonra dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Selçuk Bayraktaroğlu'nun devreye girdiği ve kararın "oybirliğiyle ihraç" olması yönünde baskı yaptığı öne sürüldü. Bu baskı sonucu ikinci oylamada sonuç 5'e karşı 4 şeklinde değişti ve ihraç kararı çıktı. Bu iddialar, kararın hukuki değil siyasi bir baskı sonucu alındığı şeklinde yorumlanmasına neden oldu.
İhraç kararına karşı oy kullanan dört Yüksek Disiplin Kurulu üyesinin durumu da gündemde önemli bir yer tuttu. Türk Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Tevfik Algan, karara karşı oy kullandığı için Sarıkamış'ta tatbikata gönderilerek 3. Ordu Komutanlığı emrine verildi. Bu gelişme üzerine Algan emekliliğini talep etti. Aynı şekilde karara karşı oy kullanan bir diğer YDK üyesi Tuğgeneral Hakan Tutucu da istifa etti. Bu istifalar, kurul içindeki çelişkileri ve baskıları gözler önüne serdi.
Hukuk mücadelesi ve açılan davalar
İhraç kararının ardından teğmenler ve komutanlar, hukuk yoluna başvurdu. Serhat Gündar, Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle İdare Mahkemesi'nde dava açtı. Batuhan Gazi Kılıç da benzer şekilde karara karşı dava açarak hukuki haklarını kullandı. Dava dilekçelerinde, teğmenlerin yaptıkları eylemin bir disiplinsizlik olmadığı, aksine mevzuatta yer alan bir törensel uygulama olduğu vurgulandı. Özellikle subay yemininin sözlerinin 1999'da Harp Okulu Tören Yönergesi'ne dahil edildiği, 2023'te yönergeden çıkarılsa bile Milli Savunma Bakanlığı mevzuatında hala yer aldığı belirtildi. Ayrıca savunmalarda, 16 Ağustos 2024'te MSB'ye bağlı Özel Kuvvetler kurs bitiminde de aynı subay yemininin okutulduğuna dikkat çekildi.
Komutanların da dava yoluna gittiği öğrenildi. İhraç edilen komutanlar, "disiplinsizliğe engel olmadıkları" iddiasıyla verilen karara itiraz etti. Bu davaların sonuçları, hem askerî personelin hem de kamuoyunun merakla takip ettiği bir süreç haline geldi.
Siyasi tepkiler ve toplumsal yankı
Karar, siyasi çevrelerde de büyük tepkilere neden oldu. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, konuyla ilgili olarak "Ordumuza karşı bu tarihi hatayı yapmayın dedik dinlemediniz. Söz veriyoruz. İktidara geldiğimizde hiçbir kayıpları olmadan teğmenlerimizi şanlı üniformalarıyla buluşturacağız" açıklamasını yaptı. Bu sözler, muhalefetin konuya verdiği önemi ve seçim sonrası planlarını gözler önüne serdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise ihraçları "Tarihe utançla geçecek bir karar" olarak nitelendirdi. İmamoğlu, şunları kaydetti: "Mustafa Kemal'in askerleriyiz dedikleri için Türk Silahlı Kuvvetlerimizden, Türkiye'nin en başarılı teğmenleri ihraç edildi. Ordumuz bu ülkenin kurucusu, ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün askeridir. Bu karar, Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana ülkemizin birliği bütünlüğü için mücadele eden askerlerimizin anısına saygısızlıktır, gazilerimizi incitmiş, şehitlerimizin kemiklerini sızlatmıştır. Teğmenlerimizin yanındayız, yalnız bırakmayacağız." Bu sözler, Atatürkçü kesimlerin tepkisinin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.
Yargıtay Başsavcılığı'nın kararı ve yeni gelişmeler
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ihraç edilen teğmenlerin suç duyurusunu "somut kanıt bulunmadığı" gerekçesiyle işleme koymadı. Ancak teğmenler, bu karara da itiraz ederek "gerçeğin ortaya çıkarılmasının engellendiğini" savundu. Bu süreç, hukuki mücadelenin sadece idare mahkemeleriyle sınırlı kalmadığını, ceza hukuku alanında da devam ettiğini gösterdi.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in bir şehit annesine parmak sallamasına tepki gösteren TSK'dan uzaklaştırılan teğmen İzzet Talip Akarsu, sosyal medya hesabından "Şehit annesine parmak sallayan bakana ders" başlıklı bir paylaşımda bulundu. Bu paylaşım, bakanın tavrını eleştiren ve teğmenlerin kamuoyu desteğini almaya devam ettiğini gösteren bir adımdı.
Teğmenlerin yeni adımları ve istihdam süreci
İhraç kararının ardından teğmenler, sivil hayata uyum sağlamaya çalışırken bazı yeni gelişmeler de yaşandı. TSK'dan ihraç edilen teğmenlerden dördünün, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nda işe başladığı öğrenildi. Bu gelişme, yerel yönetimlerin teğmenlere destek verdiğini ve sivil istihdam alanları oluşturduğunu gösterdi. Ayrıca ihraç edilen komutanlardan Alper Topsakal ve Halit Türkoğlu'nun güvenlik danışmanı olarak göreve başladığı belirtildi.
Teğmenlerden Serhat Gündar, dava süreci devam ederken yaptığı açıklamada, "Biz sadece andımızı okuduk ve tarihi bir sloganımızı haykırdık. Bu eylemimizin disiplinsizlik olarak nitelendirilmesi, ordumuzun geleneklerine ve tarihine saygısızlıktır" dedi. Avukatları ise, "Bu karar sadece beş teğmenin değil, Türkiye'nin demokrasi ve laiklik mücadelesinin de sınandığı bir süreçtir" şeklinde görüş bildirdi.
Mevzuattaki çelişkiler ve tartışmalar
Olayın hukuki boyutunu karmaşık hale getiren en önemli husus, subay yemininin mevzuattaki durumuydu. Avukat Serdar Öztürk, yeminin 2023 yılında Harp Okulu Tören Yönergesi'nden çıkarılmasına rağmen, Milli Savunma Bakanlığı mevzuatında hala geçerli olduğunu savundu. Öztürk, savunma dilekçesinde, "Öğrenciler, yemin metnini tören hazırlıkları sırasında komutanlarından aldıkları talimatla ezberlediler. Tören günü de komutanlarının emriyle okudular. Bu nedenle herhangi bir disiplinsizlik söz konusu değildir" ifadelerini kullandı.
Ayrıca, 16 Ağustos 2024'te MSB'ye bağlı Özel Kuvvetler kurs bitiminde de aynı yeminin okutulduğunun tespiş edilmesi, çifte standarda işaret etti. Bu durum, teğmenlerin savunmasını güçlendiren ve kamuoyunda karara karşı tepkiyi artıran önemli bir argüman oldu.
Gelecek beklentileri ve sonuç
İhraç edilen teğmenler ve komutanlar için hukuk mücadelesi devam ederken, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları da konuyu gündemlerinde tutmaya devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidara gelmesi halinde teğmenlerin geri alınacağı yönündeki güvenceleri, hukuki sürecin yanı sıra siyasi bir beklenti de yaratıyor. Ancak Milli Savunma Bakanlığı, her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri'nde disiplinin en üst düzeyde tutulacağını ve her türlü disipline aykırı eyleme karşı sıfır tolerans politikasının sürdürüleceğini vurguluyor.
Teğmenlerin açtığı davaların sonuçları, hem kendi gelecekleri hem de Türkiye'de askerî disiplin anlayışının nasıl şekilleneceği açısından büyük önem taşıyor. Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptali talebiyle açılan davalar, İdare Mahkemeleri'nde görülmeye devam ederken, karara karşı çıkan komutanların durumu da ordunun iç huzurunu etkileyen bir diğer faktör olarak öne çıkıyor.
Olayın üzerinden aylar geçmesine rağmen, hem teğmenlerin hem de destekçilerinin kararlılığı sürüyor. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, düzenlenen basın açıklamaları ve siyasi liderlerin destek mesajları, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganının sadece bir törensel ifade olmadığını, aynı zamanda Türkiye'nin laik ve demokratik cumhuriyet değerlerinin savunulması anlamına geldiğini gösteriyor.
Kamuoyunun büyük bölümü, teğmenlerin yaptıkları eylemin disiplin değil, vatanseverlik olduğu konusunda hemfikir. Ancak askerî mevzuatın katılığı ve uygulamadaki çifte standartlar, bu konuda köklü bir değişim gerektiğini de ortaya koyuyor. Gerek yargı yolu gerekse siyasi mücadele, teğmenlerin haklarını geri kazanma yolundaki çabaların sadece bir başlangıç olduğunu gösterir nitelikte.
İhraç kararının ardından teğmenlerin attığı her adım, hem kendi hukuki mücadeleleri hem de Türkiye'de askerî disiplin ve demokrasi dengesi açısından örnek teşkil edecek nitelikte. Konunun yakın takipçileri, yakın gelecekte İdare Mahkemeleri'nden gelecek kararların ve Yargıtay sürecinin sonuçlarını merakla bekliyor. Tüm bu yaşananlar, "Beş Teğmen Olayı" olarak tarihe geçen bu sürecin sadece genç subayların değil, bütün bir ülkenin gündemini belirlemeye devam edeceğini gösteriyor.





